İstatistik ve nicel değerleri yüksek gösterip uluslararası karşılaştırmalarda ülkemizi biraz daha ön sıralarda göstermek dışında bir anlam ifade etmeyen on iki yıllık (4+4+4) zorunlu eğitim sisteminin, devamında işsizliği ötelemek adına üniversite sınavlarıyla lisans – ön lisans eğitimine hesapsız bir şekilde gereğinden fazla alınan öğrencilerin büyük çoğunluğunun iş bulamaması, üstelik yaş olarak meslek öğrenme dönemlerinin de geçmesi nedeniyle iflas ettiği net olarak ortaya çıktı. Özel sektörde faaliyet gösteren firmaların ara eleman ihtiyacının had safhaya çıktığı bir süreçte, söz konusu sorunun anlaşılmaz bir şekilde Suriye başta olmak üzere yabancı uyruklular ile doldurulmasının adeta hükümet politikası haline getirilmesi, tam bir ironi olması yanında sorunların halının altına süpürülmesi dışında bir anlam ifade etmemektedir. İş başındaki hükümet tarafından ülkemizin tüm alanlarını içine alan 5, 10, 20, 30, 40, 50 ve 100 yıllık geleceğini kurgulayan bir master plan çıkarılmadığı için, istihdam – eğitim bağlamında da, hesapsızca orta öğretim ve lisans eğitimi için okullara doldurulanlarına bağlı olarak, çoğu niteliksiz bir şekilde mezun olduktan sonra işsiz kalmalarının yol açtığı psikolojik sorunlar, meslek öğrenme yaşının geçmesi gibi nedenlerden dolayı basit denilebilecek işleri (tezgâhtarlık, garsonluk, özel güvenlik, pazarlamacılık vb.) dahi yapacak durumda olmamaları nedeniyle geniş anlamda işsizliğin %30’lara yaklaşılması, takip edilen politikada yolun sonuna gelindiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Ülke olarak başarısız olacağı en başından belli olan, ancak işsizliğin sonraki yıllara ötelenmesi gibi siyasi çıkarlar nedeniyle hükümet tarafından ortaya konulan on iki yıllık zorunlu eğitim ve lisans bölümlerine ihtiyaçtan fazlası belirlenen öğrenci kontenjan politikası uygulamalarında, artık tuzunda koktuğu duruma geldik. Bu noktadan sonra yapılması gereken, uzun süredir uygulanan yanlış uygulamalardan bir an önce dönüp kalıcı şekilde istihdamı artırıcı etkiler doğuracak eğitim politikalarına yönelmektir. İlk yapılması gereken ilk dört yıllık eğitim öğretim döneminde rehber öğretmenlere yetki ve sorumluluk vererek, öncelikle her bir öğrencinin tüm özellikleri yanında, gerektiğinde birebir görüşerek aile bireylerinin gelir, sosyal aktiviteleri ve yaşam tarzları gibi hemen tüm konuları gözlemleyip ayrıntılı bir rapor hazırlamalıdırlar. Sonrasında çocuk sahip olduğu yeteneklere göre en başarılı olacağı alana rehber öğretmen, öğrenci ve ailenin ortak birlikteliğiyle okumaya, sanata veya iş hayatına yönlendirilmelidir. Hemen ilk akla gelen öğretmenin başka bir okula atanması durumunda, ne olacağıdır. Başka bir okula tayin olan öğretmenin tuttuğu rapor okulda kalacağından yeni atanan öğretmen, rapora göre çalışmalarını devam ettirecektir. Böyle bir politika objektif, bilimsel bir bakış açısıyla sürdürülebilirse öğretmenlerin, okumak isteyen zeki çocuklarla daha fazla ilgileneceklerinden başarıları ve gelişmeleri daha hızlı olacaktır. Şu an olduğu gibi okumak istememesine rağmen okullara adeta tıkılan çocuklar için devletin yapacağı harcamalar büyük ölçüde düşeceğinden diğer alanlara (sağlık, savunma, altyapı, tarım, sanayi) yatırım olanakları artacağı gibi, daha önemlisi hem öğretmen başına düşen öğrenci sayısı azalacağından hem de sadece okumak isteyen zeki öğrencilerle dersler işleneceğinden, derslerin ve öğrencilerin verimliliği şüphesiz artacaktır. Şu anki zorunlu eğitim politikasının hemen terkedilmesinin ülkemiz ekonomik ve sosyal yapımıza asıl katkısı, günümüzde KOBİ, hizmet, atölye ve küçük üretim işletmelerinde çalışacak ara eleman ihtiyacının, Suriye başta olmak üzere yabancı uyruklu ülkelerin insanları yerine kendi çocuklarımızın istihdam edilmesiyle, sonraki yıllarda reel, finansal ve hizmetler sektörleri başta olmak üzere istikbalimizi belirleme inisiyatifinin kendimizin kontrolünde kalmasını sağlayacaktır. Böylece savunma sanayiindeki gücümüz, tüm sektörlere kendi çocuklarımızın öncülüğünde yayılacaktır.