Cumhurbaşkanımızın dikkatine (9)

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

On dört yıl önce uygulanmasına başlanan, on iki yıllık zorunlu eğitim sisteminin terk edileceğiyle ilgili nihayet en yetkili makamlardan haberler gelmesi sevindirici olmakla birlikte, çok geç kalındığı da bir gerçektir. Teorik alt yapıdan yoksun, sonraki yıllardaki etkileri düşünülmeden orta öğretim ve meslek liselerindeki eğitimin yeterlilikleri dikkate alınmadan uygulanmasına başlanan, en başından beri hatalı ve başarıya ulaşamayacağı belli olan sistemde, beklendiği gibi başarılı sonuçlara ulaşılamadı. On sekiz yaşına kadar herkesin eğitim görmesini hedef alan, ilk bakışta kulağa hoş gelen, ancak ülkemizdeki tüm orta öğretim kurumlarının olanakları göz önüne alınmadan, salt istatistiklerde eğitim görenlerin sayısının yüksek olmasından, uluslararası göstergelerde daha ön sıralarda yer almasından ve görüntünün kurtarılmasından başka bir anlam ifade etmeyen zorunlu eğitim uygulamasından, zararın neresinden dönülürse kardır hesabı, bir an önce vazgeçilmelidir. Hemen dönülse bile ülkemiz ekonomisi ve sosyal yapısında tamiri imkânsız hasarlara yol açtı. Şöyle ki;

- Çocukların zekâ, yetenek ve mental durumları ve okuma isteği olup olmamasıyla ilgili, herhangi bir bilimsel çalışma yapılmadan tamamının okullara adeta hapsedilmesi, bir defa insan haklarına aykırı bir uygulamadır.

- Okumak istemeyenler dahil tüm çocukların önüne konulan kitap ve tabletler için yapılan masraflar bütçe giderlerini artırmaktadır.

- Büyük çoğunluğu meslek öğrenecekleri yılları KOBİ’lerde, sanayi atölyelerinde geçirmeleri gerekirken okul sıralarında genellikle verimsiz, atıl ve boş bir şekilde harcamaları ülke kaynaklarının heba olmasıyla eş değerdir.

- Orta öğretimdeki zorunlu eğitim uygulaması sistemi yanlışı, bu noktada kalmayıp ön lisans ve lisans düzeyinde katlanarak devam ettirildi. Piyasa koşularında çalışabilecek nitelikten yoksun olarak on sekizli yaşlara gelen gençlerin çok büyük bir kesimi, yine ülkemizin ihtiyaçlarına göre değil de hesap kitap yapılmadan sadece işsizliği sonraki dönemlere ötelemek amacıyla, üniversite kontenjanları artırılarak siyasi amaçlara kurban edildi. Okumak istememesine rağmen zorla okullarda tutulup diploma verilen on sekizli yaşlardaki gençler, bu sefer yirmi üçlü ve daha olgun yaşlarda adeta ellerine tutuşturulan diploma ile çoğu iş bulamayacak şekilde ortada kalmış durumdadır. Bu realiteyi, yetkililer tarafından “üniversiteler iş verme kurumları değildir” şeklinde yapılan açıklamaları değiştirememektedir. O zaman resmi makamlar, “Madem üniversite mezunlarının çok önemli bir kısmı işsiz kalacaktı, neden orta öğretim ve lisans bölümlerinde ihtiyaçtan fazla gençlere büyük umutlarla eğitim verildi?” sorusunu cevaplamalıdır.

- Ülkemizin iktisadi ve sosyal geleceğinde yüz yüze kalınan asıl geri dönülemez sorun, işsizliği ötelemek amacıyla adeta diploma verilen gençlerin, okudukları alanlarda dahil büyük oranda iş bulamamaları yanında, meslek öğrenecek dönemleri de geçtiklerinden nitelik kazandırma fırsatının kaçtığından dolayı çözümünün de kalmamasıdır. Bu durumla karşılaşan üniversite mezunu gençlerin çoğu büyük bir moral çöküntü içinde, bulabilirlerse asgari ücretle inşaat, market, lokanta vb. işyerlerinde tezgahtar ve pazarlamacı olarak çalışmak zorunda kalmaktadır. Söz konusu gençlerin evlenmeleri dahi önlerinde ciddi bir sorun olarak karşılarına çıkmaktadır. Evlenme masraflarını geçtik, asgari koşulları sağlayan oturulabilecek bir evin aylık kirasının yirmi bin lira, zorunlu masrafların (elektrik, su, telefon, doğal gaz (odun, kömür)) en iyimser tahminle ortalama iki bin lira olduğu varsayıldığında (mutfak, eğitim, giyinme giderleri daha hesaba katılmadı), asgari ücretin 22104 TL. olduğu bir gerçeklikte, yaşları otuzu aşmış kadın ve erkek nüfusun evliliğe soğuk bakmaları gayet normal değil mi? Sadece diploma sahibi olmak için okuduklarını yıllar sonra anlayan söz konusu kadın ve erkeklerin sorumluluğunu, acaba kim üstlenecek?