Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim

İbrahim Çolak
Dağlım; gönlümün narin çiçeği…
 
Hayat tuhaftır. Bir yanıyla sıradan diğer yanıyla heyecanlıdır. Mutluluk ve hüzün, doğumlar ve ölümler, coşkularımız ve durağanlıklarımız, hepsi bir hayata sığar… Doğar, yaşar ve ölürüz. Ancak hayat devam eder. Sükûnet içinde insan, her şeyi daha derinden hisseder. Heyecanlarımız sadece konuşmamıza, telaşlı hareketler yapmamıza neden olur. Dağların yamaçları çayır çimene dururken dorukları soğuk ve pusludur. Coşkun dalgaların gökyüzüne yükselmeye çalışan sivriliklerinde ne vardır? Hiç, sadece biraz köpük.
 
Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim; ürkerek ve sığınarak, sırlarınla ve rengârenk halinle…
 
İnsanı hayra değil sahtekârlığa, yalana, riyaya, ucuzluğa çağırırlar. İnsanı yemeğe, çaya, türküye, sarılmaya, şiire çağırmak lazım. Ancak gel gör ki herkesler kendini bulunmaz Hint kumaşı sayarak -kenarda bekleyerek- diğerinin gelmesini bekliyor. Saklanıyoruz. Gizemliyiz. Farklıyız. Saklandığımız yerde canımız sıkılıyor. Bulunmak için ses çıkarıyoruz. Olmuyor, bulmuyorlar. Oyunun tadı kaçıyor. Bir süre sonra ne saklanmanın ne de bulunmanın bir manası kalıyor. Söze ve yazıya değil tınıya, söze ve yazıya değil hissetmeye inanıyorum. Gülüşünden çiçekler yaptığımız, gülüşüne baş koyduğumuz dostlarımız olsun, diğerleri kalsın. Cömertliği başkalarına, cimriliği bize olanların bizi sevmeleri de ne can yakıcıdır. Buralardan gitmem lazım. “Kalbimi vatanıma gömün” diyen Kızılderiliye öykünerek diyorum ki; kalbimi sevenlerin yanına gömün.
 
Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim; ürkerek ve sığınarak, sırlarınla ve rengârenk halinle…
 
Gereksiz birçok şeyi öğrenmektense susmanın güzelliğini öğrenmek isterdim.
Çok konuştum. Konuştukça battım. Battıkça daha çok konuştum.
Susmanın da güç olduğunu bilmiyordum. 
Bunu da çok sonra öğrendim.
 
Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim; ürkerek ve sığınarak, sırlarınla ve rengârenk halinle…
 
“-Çok zayıf ve yorgunsun. Sana ilaç vermeli.
  -Bana sarıl, bu daha iyi.”
 
Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim; ürkerek ve sığınarak, sırlarınla ve rengârenk halinle…
 
Kendimizden yoruluyoruz, başkalarının verdiği yorgunluklar bahane.  Kalbimiz zannettiğimizden daha çok makuldür. Sevgi, merhamet ve muhabbetin olduğu yerde kalbimiz az ve ufak şeylerle tatmin olur. Kalbimizden uzaklaşıp dünyanın hercümercine daldıkça hırslarımız bizi esir alır, basit ve sade olandan uzaklaşırız. Doymayız. Doymayız ve şükretmeyiz. Doymayız ve isyan ederiz. Doymayız ve şikâyet ederiz. İsteyen hırsımızdır, nefsimizdir, tenimizdir. Ve ruhumuz sessizliğe gömülmüştür.
 
Dağları nasıl sevdiysem seni de öyle sevdim; ürkerek ve sığınarak, sırlarınla ve rengârenk halinle…
 
Birbirimize karşı kullandığımız “manasız” kelimeler, hakikatte çok ağırdır, bize geçmişi, bize yaşanmışlığı, bize hatıraları hatırlatır. “Manasız” kelimelerimiz çoğalsın Dağlım.
 
İnsanlığın bir gün daha mükemmel, daha şefkat ve merhamet dolu bir dünya yaşayacağına olan inancımı, umudumu ve seni diri tutmaya gayret ediyorum. Güzel olan her şeyin bedelinin pahalı ödendiğini de unutmuyorum. Soluğum kesildikçe anneme, soluğum kesildikçe Rabbime iltica ediyorum. Annem öldü, elimde yalnızca güzel günlere inanan narin bir çiçeğim ve duam kaldı.
 
Yüzünün ve gözlerinin hatlarını unuttuğum oluyor Dağlım. Hatıramda kalan hayal ile yetiniyor, kimselerle mukayese etmiyorum. Karşımda oturduğunda da gördüğüm şey gülümsemendi, ağzının hatları değil. Gözlerinin şekline değil manasına bakıyordum.
 
Ne tarafa dönsem seni buluyordum. Ne tarafa dönsem hasretti. Ne tarafa dönsem bir bilinmezle karşılaşıyordum. Bildiğim vardı; seni seviyordum. Seni seviyor ancak tıpkı içeri girilmesi yasak olan bir odanın kapısındaymış gibi, tereddüt ediyor, korkuyor, sonra geri dönüp günün sıradan işlerine dalıyordum. Bütün bunlar seni daha güzel sevmek istemenin, bütün bunlar önceki kırgınlıklarımın bakiyesiydi.
 
Her ölüm, her acı bir çentik atar kalbimize. İşte bu çentiklerle ölürüz. Beklentiyi azaltır, umudun ucunu bırakmasak bile -bırakır görünürüz- bu düzenin devam edeceğini daha kesin bir bilgiyle biliriz içten içe, Nazım’ın şiirindeki gibidir; “Yani beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var /…/ hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden.”
 
Her ikimiz de kelimelerin lüzumsuzluğuna inanıyorduk. Tekrar beraber olmak yetiyordu. Zaten sessizlik hiçbir zaman sevgiyi ve dostluğu zayıflatmaz Dağlım.
 
Kalbimin sevgiden çatlayacak zamanları da oldu, kanadığı da. Hepsine şükrettim Dağlım. Seni güzel sever ve dua edersem umulur ki Rabbimiz de bundan hoşnut olur.
 
-Seni seviyorum.
-O zaman işler yolunda demektir.
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!