Dağlım, gölgesinden korkan Ceylanım

İbrahim Çolak

Dağlım, Konya’dayım…

İnsanları kötü bellemek, insanlarla uğraşarak zaman kaybetmek hazin bir aldanıştı. Evet, bazı insanlarla ilişkilerim, kuru çeşmeden su doldurmaya benziyordu. Olmuyordu. Olmazdı. Kendime dönmekten, kendimi yeni baştan sorgulamaktan kendimi alamıyordum. Yine, evet, bazı insanların bakışları, sözleri, soğuk bir nefes gibi kalbimi üşütüyordu. Ayağım kayıyor, yüzüm düşüyor, küsüyordum. Sonra bir çiçeğe, bir hastaya, yağmura, yeni doğan güne kulak verdiğimde, nankör olduğumu, şükretmediğimi, imtihanda olduğumu, her zorlandığım soruda Rabbimize daha çok yaklaşmam gerektiğine inanıyordum. Rabbim kulunu naçar koymazdı. Taşıdığım yük omuzlarıma ve gönlüme uygundu. Her şeyi ama her şeyi nimet ve hikmet cephesinden değerlendirdiğimde daha iyi insan olmanın konuşarak değil yaşayarak, dar köprülerden, uçurumlardan, üşüten bakışlardan, nobran sözlerden, sabırdan geçtiğini anlıyordum. İnsan daima akleden ve şükreden olmalıydı. Bahanelerin ardına sığınmak ve şikâyet etmek kolay olandı. Umudun gölgesi hep üzerimdeydi. Sonra sen çıkar gelirdin. Yüzündeki dingin ve derinlikli mana güzelliğini artırıyor, merhametini çoğaltıyor, kelimelerin erişemeyeceği bir dille sevgini gösteriyordu. Onun içindir ki, “insan sevdiğine doymaz, şükreder” demiştim. Sonra yalnız kalmak istiyor, yalnızlığımın dostu senin varlığın oluyordu. Yalnızlığım ve uzaklığın duaya dönüşüyordu. Yalnızlıkta zenginliğin bir çeşidiydi.

XXX

Kırgın, incinmiş, insanın insana umut olmasını isteyen bakışlar görüyorum. Teklifsiz, hesapsız, sessiz dualar etmeliyim. Kibrimiz sinsi, konuşmamız gereksiz, tebessüm her halükarda sadaka, tebessüm her halükarda umut. Gözlerime bakanlar kendi gözlerine bakıyor gerçekte. Her söylediğimizi onaylayan insanın, dinlemeyen olması da ilginç. Kâğıda ve insana emanet ettiğim cümleler zamana direnebilecek mi, bilmiyorum. İşim bilmek değil, gönlümle yazmak olmalı. İnsan hep istiyor. İnsan bencil. İnsan doymuyor. Haddi aşıp zıddına tekabül eden duygularım, sevgilerim, beklentilerim olmamalı. İçtiğim sigaralar öldürmüyor beni, hasrette. Bilmediğim bir kokuyu özlüyor, elle tutulur bir uzaklığı yaşıyorum. Öldürmeyen Allah yazdırıyor. Bencil olduğumu kimse söylemiyor bana, bencilliğimi kendime sık sık hatırlatmalıyım. Merhamet beklediğini gösteren insan yanlış yapmıştır ve hep aç kalacaktır. Baharı karşılayacak kadar bir bahar bulmalıyım.

XXX

Sevdiğimiz insanın yüzüne baktığımızı mı zannediyoruz? O yüzde derin şeyler, o yüzdeki çizgilerin ardında mutluluğun veya mutsuzluğun izlerini ararız. Bugün beni üzecek mi, bugün bana karşı müşfik, merhametli davranacak mı? Sevdiğimizi insanın yüzünde gelip geçiciliğin albenisinden ziyade umudun, esenliğin parlaklığını görmek isteriz. Sevdiğimiz insanın yüzünde, gençken güzeldi, şimdi bir başka güzel bakışını görmek isteriz. O yüzde, tütsü gibi havaya karışan bahar görmek isteriz. 

XXX

Çalakalem yazdım. Bindiğim dalı kesmek olsa da söyleyeyim: Şikâyet edecek olan sevmesin! Adaletten uzaklaşınca güzel olan her şeyden uzaklaştık Dağlım. Yol uzun, ömür belirsiz. Sevdiğimiz insanlara dua edelim. Dağlım, gölgesinden korkan Ceylanım. Duayla kalasın.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!