Dershanesiz iki üniversite bitirmek

Dr. Ramazan Tuzla

Bu yazımıza kadar, açık bir şekilde “ben”den bahsetmemiş ve benlik iddiasında bulunmamıştık.

Bu yazı da, benlik iddiasında bulunan bir yazı değildir ama “ben”i anlatan bir yazıdır.

“Senden bize ne arkadaş”, diyebilirsiniz.

Haklısınız.

 

Ancak, ben de, gündemdeki dershaneler konusunda durduğum yerin haklı bir duruş olduğunu düşündüğüm için bu yazıyı yazma ihtiyacı duydum ve yazıyorum.

1991 yılında Konya Gazi Lisesi’ne başladım ve iki buçuk senede toplam krediyi tamamladıktan sonra sene sonunda diplomayı aldım.

Ne lise döneminde, ne de liseden mezun olduktan sonra dershaneye gitmedim.

Okulda hocalarına karşı nezaketsizliği ve haksızlığı olan bir öğrenci olmadım. Emeklerine saygısızlık göstermedim ve onları derste iyi dinledim.

Evde düzenli şekilde çalıştım ve her hafta aldığım dergi ile üniversiteye hazırlandım. Lisenin iki buçuk senede bitmesi, bana yarım dönem üniversiteye hazırlanma imkânı verdi.

Allah’ın yardımı ve anne ve babamızın da samimi dualarıyla o sene üniversiteyi (Selçuk İİBF) kazandım.

O dönemde, bu insanların bana duadan başka bir şey verebilecek durumları da yoktu. 

Hatırladığım kadarıyla lise son sınıfta iken çok sayıda arkadaşımız maddi imkanları dahilinde çeşitli dershanelere gitmişlerdi.

 

O yıl, onlar arasından sınavı kazananlar da oldu, kazanamayanlar da. Dershaneye gidip de kazanamayanların sayısının çokluğu da, yine hatırladığım bir diğer husustur.

 

1998 yılında üniversiteden mezun oldum.

Üniversiteyi kazanma ve bitirme sürecinde herhangi bir dershaneden yardım almadım.

Aklın tartılması mevzuları; avucunuza aldığınız suyu elinizi yumruk yaparak sıktığınız zaman hissettiğiniz sertlik ne ise, ancak o derece somut bir şekilde kabul edebileceğiniz mevzulardır ve onu ölçüm noktasında, insanoğlunun elinde doğru kriterlerin henüz olduğunu düşünmüyorum.

İşveren ile işçi arasında kıyaslama yaparken şöyle bir örnek veririz: İşveren, işçi için bir ekmek kapısı açmıştır; işçi de işvereni için bir gayret kapısı açmıştır.

Her iki kapı da, birbirinden kutsaldır.

Anne-baba her türlü fedâkârlık kapısını açmaktadır ama öğrencinin gayret kapısının anahtarının evin dışında bir yerlerde (maalesef dershanelerde) olduğunu düşündükleri için, çoğu zaman hayal kırıklıkları, hayatlarının bir parçası olmaktadır.

Tek üniversite ile adam olan çok arkadaşım var ve bizim adamlık yolunda bir üniversiteyi daha bitirmemiz gerekti.

2003 yılında girdim ikinci üniversite sınavına ve sınava pazartesi günleri abone olduğum gazetemin verdiği deneme sınavlarını çözerek hazırlandım.

Yine dershaneye gitmedim, yine binlerce lirayı, evin dışında gizli olduğu düşünülen bir anahtar için harcamadım, harcatmadım.

O yıl, Türkiye’nin sayılı iletişim fakültelerinden Selçuk İletişimi kazandım ve derslere devam gösteremeyen ama devamlı gayret gösteren bir öğrenci olarak ikinci fakülteyi de bitirdim.

 

Adamlık yolunda ne kazandık, o tartışılır ama gayretin kıymeti noktasında kazandıklarıma kıymet yetmeyeceğini çok iyi biliyorum.

Türkiye’mizde benim gibi çok sayıda öğrencinin olduğunu biliyorum ve dershanelerin olmazsa olmazlığına yönelik baskın inanca sahip çıkmadığımı da açık bir şekilde ifade ediyorum.

Önce okula, sonra emeğe saygı, sonra gayret, sonra yönlendirme ve en sonunda da sevinç.

Allah, anne-babasını sevindiren öğrencileri çok sever. Anne-babasını fedakarlığa mecbur bırakmadan sevindiren öğrenciler ise, Allah’ın bu sevgisinden paşa payını alanlardır.

Dershaneler hususunda bazı basın yayın kuruluşlarının verdiği haberler, 28 Şubat dönemi haberlerinin dilini kullanmaktadır ve hilaf-ı hakikat bilgilerin de olduğu açıktır.

İki üniversiteyi dershanesiz bitiren bir öğrenci olarak, dershanelere yüklenen bu misyonun, dershanelerin hakkı olmadığını düşünüyorum.

Yapılan yayınların içeriğinin yakışıksız içerikler olduğunu, yayın sahiplerine nedâmet getirebilecek tavırlara açık olduğunu ve meseleyi fitne boyutunda değerlendirecek cenahın ekmeğine yağ sürdüğünü de ifade etmek istiyorum.

Duânızı eksik etmeyin efendim.