DEVLET OLMAK BÜYÜKLÜĞÜ GEREKTİRİR

Sıtkı Yonca

                Başlık olarak kullandığımız cümle ünlü İslam düşünürü İbn-i Haldun’a ait.

                İbn-i Haldun’a göre asabiyet üzerine  devlet(O’na göre  devlet=asabiye= kabile+ kan bağı+ güç+ otorite şeklinde  formüle edilebilir.)  kurulduktan sonra onu idare etme şerefi tek kişiye verilir ve diğerleri bundan men edilirse, men edilenler, devlet için mücadele etmekten ve devlet için savaşmaktan vaz geçmeleri  nedeniyle zillete düşerler ve bu zillet de onları boyun eğmeye alıştırır. Böylece devlet için can vereceklerin sayısı yok denecek kadar azalır. Onların zihninde bir tek ideal kalır; o da ne kadar maaş aldığı veya alacağıdır. Bunun dışında kafasında başka bir kavram yoktur.

                İbn-i Haldun’un tarihsel süreçle yüzde yüz örtüşmez gibi görünen bu düşüncesinin, bazı ip uçlarını yakın zamanda 28 Şubatı yaşayan Müslüman kesimde görebiliyoruz.

                28 Şubat’ta inancı uğruna devletin dirsek vuruşlarına aldırmayan ve savaşan bu kesimden hatırı sayılır bir oran,(belki de baştan gevşektiler, bilemiyorum)  AK Partinin iktidara gelmesinin bize göre sekizinci yılından sonra ekonomik gücü keşfetmiş ve iktidara daha  yakınlaşma yolunu tercih etmiştir.

                Bu tercih onları, İbn-i Haldun’un ifadesiyle ‘’maaş endeksli kafa’’ haline getirmiş ve israfın her çeşidiyle  çarşılarda boy göstermek gibi bir sosyal psikoloji içine itmiştir.

                28 Şubatta yerlerde sürüklenme sebebi olan ideal, yerini, dünya nimetlerine bırakmış yani sekülere  olmuştur .Bunun sonucu olarak da metafizik değerlerle, fizik değerler (zevk, eğlence v.s.) derecelendirmede yer değiştirmiştir. Bu da kendilerini boyun eğme psikolojisiyle tanıştırmıştır.

                Bu kesimin,  oy verme bazında AK Partiye verilen  %42 lik oy içinde en azından %20 lik bir potansiyele ulaşmış olduğunu var sayıyoruz.

                Bize göre geri kalan %22 lik oran, kırgınlığına - laikliğin hala demoklesin kılıcı gibi anayasal teminatla başında sallanmasına ve çıkması gereken bir takım yasaların –idam yasası örneğin-hala çıkarılamamış olmasına ve kendisini men edilmiş hissetmesine rağmen yine de beklentisini muhafaza eden bu bloktur devlet için can vermeye hazır olan.

                  İbn-i Haldun’un, ‘’maaş endeksli kafalardan sonra devlet hastalanır’’ dediği ikinci safhaya geçilmemişse bu geçişin önündeki set bu kesimdir. Çünkü ruhlarında ki kök, inanmayan insanın çözemeyeceği kadar derindir. İP ve SP’ye oy veren büyük bir kesimde nüans farklılığına rağmen aslında bu bloğun içinde değerlendirilebilir diye düşünüyoruz. Devlet bu gücü ihmal etmeye devam ederse Allah korusun ama İbn-i Haldun’un öngördüğü ikinci safha başlayabilir.

                Afrin operasyonunda ‘’Tayyip gitsin savaşsın’’diyen CHP liler de, İbn-i Haldun’un bu tezini en azından psikolojik anlamda destekler mahiyettedir. Bunların devletten beklentileri maddi orijinli  ve kendilerini, laikliği korumakla ödevli olduklarına inandırdıkları  için bir korku disipliniyle geleceği beklemeye alıştırmış durumdadırlar. Bu ve benzeri söylemler, birey vicdanında devletle, devleti yönetenler arasında sıkı bir korelasyonun kurulduğunu gösteriyor ve bir dışlanmışlığı ifade ediyor.

                İbn-i Haldun’u zaman zaman  anlamaya çalışacağız  inşallah. Selamlar.

Not:( Gazetemizin 5 Temmuz’lu nüshasında Ahmet Şimşek Hocamızın Tecavüz başlıklı yazısını okuyanlar kimlerin ne halt etmek istediğini anlamıştır sanıyorum.)