Günümüz şairleri iki konu üzerinde yanlış yorumlarla kendilerini yorarken kendi şiirlerini kemale erdirmekte zorlanıyor. Birinci konu; modern şiirde direten şairler, şiirin okurla arasını açıyorlar iddiası ve buna karşı olan ölçülü şiirden yana tavır alanlarla meydana çıkan uzun tartışmalar. İkinci konu ise aslında bütün edebiyatımızın eksikliği diye düşündüğüm eleştiri kültürümüzün yerleşmemiş olmasından doğan karmaşa. Bu iki konuyu bir hale yola koyabilsek hem daha özgün ve kaliteli eserler ortaya çıkacak hem de daha nitelikli şairlerimiz olacak. Ve daha mühimi şiirle okur arasında yıkılmış olan köprüler yeniden kurulacak.
İlk konudan yazımıza devam edelim. Modern şiirin özelliklerinden biri, anlaşılmak zorunda olmaması okur-şiir-şair üçgeninde kopmalar meydana getirdiğini düşünüyorum. İnsana yönelmeyen sanatın icrası ve halktan ilgi bekleme saflığı beni burada şaşırtıyor. Kapısız, penceresiz bir ev yapıp da kimse gelip bu evde oturmuyor demek gibi bir şey bu. Modern şiirin tekrar modernize edilmesi gerekiyor sanki. Çağın insanı sosyal medya çılgınlığında kocaman bir cangılın içinde sığ bir dille muhatapken, şiirin de onlara bir şeyler söylemesi gerekir diye düşünüyorum. Yoksa şiir sanal alemin oyuncağı olup gidecek. Buradan serbest şiiri kurtarmamız ve halkla bağlantısını yeniden kurmamız kaçınılmaz bir görev. Ölçülü şiirden yana olanlar da artık yıllardır yazıla gelenleri tekrar etmekten vazgeçip, kendi özgün şiirlerini ikame etmeli ve eski ayak ve uyaklara saplanıp kalmaktan kurtulmalıdır artık. Eskiden uzaklaşmadan yeniyle bir bağ kurmalı.
Eleştiri konusuna gelince hangi şiir türünde ilerlemek istiyorsa bir şair, o şiirin kurallarına uymak zorundadır kanımca. O sınırları zorlayabilir, genişletebilir ama yıkıp geçemez. Bu duvarı aştığı zaman da eleştirilmesi kadar normal bir şey yok. Bu bir tarafı bir diğer tarafı da bu alanda duayen olmuş sanatkarların eserlerini ve edebi yazılarından da haberdar olmalı; Yahya Kemal’in, Tanpınar’ın, Halit Ziya’nın, Peyami Safa’nın ve daha pek çok büyük yazarların edebiyat yazılarından oluşan kitapları var, bunların en azından birkaçını okumadan bu yolculuğa çıkmak bir eksikliktir bence.
Bu konuda örnek olsun diye Yahya Kemal’in Edebiyata Dair kitabından bir alıntıyla devam edelim: “Türkçe’nin güzelliğini ifade edecek olan Türk sanatkarı, onun bütün yaratılış safhalarını idrak etmekle mükelleftir. Misal doğru olmak üzere deriz ki: Bir sedefin içinde okyanusun bütün uğultusu hissedildiği gibi, Türkçe’yi ifade etmeyi deruhte eden sanatkarın kalbinde de bütün şiirimiz öyle uğuldamalıdır.”
Şiir için bir derdin olması yetmez, bir aşkın için için yanması yetmez, şiirin ana malzemesi dildir. Konuştuğumuz dili iyi öğrenmeli, doğru kullanmalı ve güzel ifade etmek zorundayız. Bunu tam anlamıyla kazanmak için de bizden önce bu yoldan geçmiş gitmiş olanların bıraktıkları ayak izlerine dikkat kesilmeliyiz. Bir de içinde yaşadığımız halkın hislerine duygularına, inançlarına, değerlerine ve bunları nasıl dile getirdiğine kıymet vererek takip etmeliyiz. Her canlının nasıl bir yuvası varsa şiirimizin yuvası da dilimizdir. Orayı merkez alarak şiirimize hayata hazırlamalıyız. Yuvanın büyüklerine saygılı olmalı, onların gösterdiği yoldan yürümeliyiz.
Günümüz şairleri bu meseleleri halletmedikçe zamana isimlerini kazıyamazlar. En ufak rüzgârda dağılıp giden saman çöpleri gibi savrulur giderler. Şiir bizim milletimizin kültürde, düşüncede ve nesiller arası bağ kurmada en önemli imkanlardan biridir. Bunu bilmeden, kabul etmeden şiirde ilerlemek mümkün görünmüyor. Halkın dilinden, derdinden, aşkından ve de değerlerinden beslenmeyen tek bir sanat eserinin hakikatte bir değer bulması da imkân dahilinde değildir. Bu bir süre bütün dünyada konuşulsa bile yarını olmaz.
Sevgiyle kalın.