Din Şurasında Alınan Kararlar ve Cumhurbaşkanımızın Sözlerinin Tahlili

Musab Seyithan

25-28 Kasım 2019 tarihleri arasında yapılan istişare sonrası alınan, “VI. DİN ŞÛRASI” kararları ve kararların Diyanet İşleri Başkanı tarafından açıklamasının ardından Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı değerlendirme konuşmasının her kelimesine katıldığımı, yazımın başında belirtmek istiyorum.

            Özellikle birinci maddede şu önemli ifadelere yer veriliyor: “Dinin, her toplum ve tarih için geçerli olan sabiteleri tartışmaya açılmamalıdır. Bununla birlikte ictihada bağlı dinî hükümler, üretildiği tarihsel şartlar, sosyoekonomik gerçeklikler ve dayandığı bilimsel bilgi açısından yeniden yorumlanabilir.”   

            Yazıya başlamadan önce kararlarla ilgili neler söylenmiş şöyle bir internet ortamında dolaşayım dedim. En dikkatimi çeken ise şu ifadeler oldu: “Durum çok vahim. Niyet iyi değil. Mevcut din uygun görülmüyor, değişim isteniyor. Çok keskin bir mezhep aleyhtarlığı ve şia ortaklığı işleniyor… İctihad kapısını açıp içtihad yapacaklarmış, bu zorunluymuş, mezhep dini olmazmış, mezhep dini, nifak ve fitne imiş… Diyanetin 27 senedir devam eden reform nitelikli çalışmaları övülüyor, takdir ediliyor, bunların ileri götürülmesi ve uygulaması talep ediliyor. Bu tam bir felaket!”

Bunları kaleme alan ve bunun gibi düşünen kişiler anlama özürlü ve niyet okuyucu tayfası. Arkadaş “Durum çok vahim” buyurmuşlar. Asıl vahim olan kendinin katolik kafa yapısı. Cumhurbaşkanı “Sabitelere ve muhkem nasslara dokunulmadan ictihada medar olan konular üzerinde çözüm üretilmelidir” diyor ama bu arkadaş bunları, “Halkı kandırmak için bir kaç hamasi sözdür, niyet çok kötüdür” kehanetiyle tii'ye alıyor. “Niyet okuma” konusunda chp’den bıkmıştık şimdi bunlara, “İslam'ı çağlar üstü bir din olma yüceliğinden indirip, mezheplerin çağına götürme çabası içinde olan” katolik İslamcılar da eklenmiş oldu. Çözümsüzlüğü çözüm sayan bu marjinaller, tarihselcilere karşıdırlar ama onlardan daha radikal bir şekilde bu dini, mezheplerin katı bir şekilde uygulandığı asırlar öncesine götürüp mıhlayarak ictihad kapısını kapatırlar. “Kuran hayat kitabıdır” derler, yeni sorunlar için “Kuran'dan ilham alıp İslam'ı asrın idrakine sunmaya” karşı çıkarlar. “İctihad kapısı kapalıdır” nârasını atarlarken nereden güç ve yetki aldıkları bilinmez. Merhum Necip Fazıl üstadın ifadesiyle bu “ham yobazlar”dan bu ümmetin çektiği nedir? Mezhepler din değil ki, dini yaşama kolaylığıdır. Bunu imanın yedinci esası haline getirmenin anlamı ne?

Şunu unutmayalım ki, İslam, getirdiği dinamik hukukî yapısıyla çağlar üstü bir seyir takip ederek her çağa damgasını vuran bir dindir. İslam, aynı zamanda değişmeyen sabitleri ve değişen dinamikleri ile hayatı tümüyle kucaklayan bir nizamdır. Yani İslam’ın değişmeyenleri olduğu gibi değişime açık yönleri de vardır. “Ezmânın teğayyürü ile ahkâmın tağayyürü inkar olunamaz/Zamanın değişmesiyle (içtihada konu olan) hükümlerin değişmesi inkar edilemez Mecelle maddesi de bunu dile getirir. Çünkü İslam hukukunun amacı donmak, ya da hayatı dondurmak değil; hayata yön vermektir.

Allah ve Rasûlü (sav) her alana değişmez kurallar getirmemiştir. Bir takım sosyal, ekonomik ve siyasî alanları ümmetin ictihâdî tespitlerine bırakmıştır. Bu konuda Rasûlullah (sav), Dârakutnî’nin rivayet edip İmam Nevevî’nin de “hasen” kabul ederek “Erbaîn/ Kırk Hadis”  adlı eserinde naklettiği sözlerinde şöyle buyurur: “Allah, bazı hudutlar koymuştur; sakın onları aşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır; sakın onlara el uzatmayın. Bazı şeyler hakkında  -unutmaksızın-  yalnızca size rahmet olsun diye sükût etmiştir. Onları da soruşturup araştırmayın.” (İmam Nevevî, Kırk Hadis,  Hadis no:30)

            Ebu’d Derda (r.a) rivayet ediyor: Rasûlullah (sav), “Allah’ın, Kitabında helal kıldıkları helal, haram kıldıkları haramdır. Hakkında hiçbir hüküm bildirmeyip sükût ettiği şeyler ise O’ndan bir lütûf ve bağışlamadır. Allah’ın âfiyetini isteyin. Zira Allah hiçbir şeyi unutmaz” dedi ve sonra şu ayeti okudu: “Senin Rabbin unutkan değildir (19 Meryem:64)”. (Heysemî, el-Mecmâ’uz-Zevâid,  l/171)

Bu hadisler, ümmet için kolaylık ve genişliğin amaçlandığını gösterir. Bu ise iki şekilde gerçekleşir:

            1- Hadislere göre, bazı hükümler için nass/ayet ve hadis getirilmeyip sükût edilmiş ve mevcut nassların ışığında ictihad yoluyla anlaşılmaya çalışılması için Müslüman akıllara terkedilmiştir.

            2- Hükümleri ortaya koyan nassların ifade biçimleri genellikle, birbirinden farklı birçok anlayışı, görüşü ve ictihadı bünyesinde barındırabilecek surette geniş ve esnektir. (Yusuf el-Karadavî, İhtilaflar Karşısında İslâmî Tavır, Trc. Osman Taha, s. 89,İlke yayınları, İst.1992).

            İşte, “Kur’an ve Sünnetten ilham alarak asrın idrakine İslam’ı söyleteceksek” bu gerçekleri her zaman göz önünde bulundurmalıyız.

Zamanın değişmesiyle -değişme kabiliyetinde olan- hükümler de değişmektedir. Eğer bu hükümler ilk şekilleri gibi kalacak olurlarsa hem halka güçlük ve zarar verirler hem de kolaylık sağlama ve dünya nizamının en güzel şekilde devam etmesi için zarar ve fesadı önleme esasına dayanan şeriat kurallarına aykırı düşerler. Bunun içindir ki, mezheb imamları, müctehidin kendi zamanına göre açıkladığı bir kısım hükümlere muhalefet etmişlerdir. Çünkü onlar biliyorlardı ki, müctehid, bunların çağında olsaydı, mezhebinin kurallarına uyarak kendileri gibi düşünürdü. (İbn Âbidin, Mecmâu’r Resâil, 2/126).

Sonuç olarak deriz ki; dünden kopmadan ama o günkü statükoya da çakılıp kalmadan, günümüzün gerçeklerini de görerek, ayet ve hadislerin ışığında geçmişin günümüze dönük taraflarını alıp, günümüze hitap etmeyenlerini bırakmak suretiyle, yeni ictihadlar da ilave ederek İslam’ı asrımıza giydirmek zorundayız. Çünkü İslam’ın “çağlar üstü”lüğü ve dinamizmi bunu gerektirir.

İşte VI. Şûra kararları ve Sayın Cumhurbaşkanımızın sözleri, âlimlerimizin bu tespitlerine uygundur. Hayırlı olsun.