Dünyevileşme Âfetinin Travmaları

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Ünlü sosyolog Max Weber, “sermaye dindarları sekülerize eder” der. Bu söz bir yere kadar doğrudur. Sermaye ancak, ahrete imanı zayıflamış olan birey ve toplumları sekülerize eder. Bilindiği gibi sekülerleşme, insanın gözünü ilâhî olandan beşerî olana çevirmedir. Bir başka ifade ile sekülerleşme, dini hayat konusunda yoksullaşmadır. Böyle bir zihinsel tasarım ise, insanı daha çok zevk, daha çok maddi haz peşinde koşmaya sürükler ve tutkulara yönlendirir. Çünkü özde dünyevîleşmenin böyle bir çekiciliği vardır.

İnsan hikmet ve irfandan koptuğu andan itibaren dünyevileşmenin yarattığı cazibe alanının dışına çıkamaz. Bu yozlaşmaya dayalı değişim süreçlerini yaşayan Müslüman toplumların, dünyevileşmenin bir sonucu olarak iyi modeller ortaya koydukları söylenemez.

Yaşadığımız yüzyılda seküler zihniyet, insanın aklını ve kalbini paramparça etmiştir. Hâlbuki insan aklıyla, biyolojik yapısıyla, ruhi ve kalbi ihtiyaçlarıyla insandır. Onu; ne sadece ruhu öne çıkarmak, ne sadece maddeyi öne çıkarmak mutlu edebilir. İnsan ancak, bu yapıların hepsini aynı potada erittiği ve bu dualiteden kurtulduğu zaman mutlu ve huzurlu olabilir.

Yaşadığımız modern zamanlarda İslam dünyası derin bir değişim ve dönüşüm geçirmektedir. İbn Haldun, toplumların yıkılışını; fetih, ganimet, konformizm, rehavet ve çöküş olarak açıklar. Herkesin malumu, kapitalistleşme süreçleri yaşamamış Müslüman tecrübede ekonomik faaliyet, rızk kavramıyla ifade edilirdi. Bugün ise, modernitenin seküleştirici etkisiyle Müslüman bilinçte rızk ve israf kavramları anlam alanında bir buharlaşma yaşadı.

Müslümanların dili sekülerleşti. Din dili, metalaştırıldı. Protestan bir söylemle kazançtan çok tüketime yönelik kar, marka ve moda gibi kavramlar dinin ticarileştirilmesini de beraberinde getirdi. Kur’an’ın ana konuları arasında yer alan cihad, tevhid, rızık, tekbir, ihlâs vb. gibi kavramların asıl içerikleri terk edilerek aşındırıldı, tüketim kültürünü ve alışkanlıklarını meşrulaştırıcı bir kullanım aracı olarak görüldü.

Küreselleşmenin hızlandırıcısı iletişim devrimi sayesinde modern dalga, geleneksel duyarlılıkları değiştirici ve dindarlıkları yumuşatıcı, dönüştürücü etkiler ortaya çıkardı. Helal ve haram duyarlılıkları oldukça zayıfladı. Modern dalga, en muhafazakâr denilen ailelerde bile çözülmeleri beraberinde getirdi. Tatil anlayışları değişti. İsraf kavramı algısı tersine döndü. Yeni tür zenginleşmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak Müslüman erkek ve kızların vücut güzelleştirme salonlarında boy göstermelerini tetikledi. Bu değişim, tüketim alışkanlıklarına bağlı olarak, markalara düşkünlüğü kamçıladı.

Acaba, kent hayatına katılan gençlerin, markaya, tesettür defilelerine, pop müziğe ve flörte evet demeleri, hatta onların örtülü ve sakallı olmaları, modern zihinlere sahip olduklarını da örter mi? İşte bu saydığımız hususlar da bir değişimdir. Pekiyi bu değişim türü gelişerek mi yoksa değişerek mi bir değişme biçimidir? Duyarlılık ve sorumluluk sahibi her Müslüman bu sorular üzerinde ciddi değerlendirmeler yapmalıdır. Herkes kendi değişiminin ne’liğini tayin etmeli ve toplumsal sorumluluklarını unutmamalıdır.