“Coğrafya Kaderdir” şeklinde dillendirilen sözün, ülkemiz ekonomisi için uyarlanabilecek uygun versiyonu “Enflasyon Kaderdir” klişesidir. En az elli yıllık mazisi olan enflasyon sorununun kalıcı olarak başa geçen onlarca hükümet tarafından çözülmemesi de, ülkemiz için ayrı tirajı komik bir vakadır. Bu noktada, çözülemedi mi yoksa çözülmek mi istenmedi? şeklinde bir soru akla gelmektedir ki, iki cevapta da doğruluk payı olduğu düşüncesindeyim. Çünkü insandaki kalbin sağlıklı olması ne kadar önemli ise, enflasyon oranının iktisat biliminin kabul ettiği sınırlar içinde seyretmesi de aynı anlamı ifade etmektedir. Yarım yüzyılı aşan bir geçmişi olan enflasyon oranının, bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için olması gereken %6’lar düzeyine kalıcı bir şekilde düşürülememesi, hükümet, halk ve düşünce bazlı olmak üzere üç saç ayağı ile açıklanabilir. Hükümet tarafından konuya bakıldığında, özellikle 1970-2002 döneminde istikrarlı bir siyasi iklimin sağlanamaması, koalisyon hükümetlerinin uyumsuzluğu ve bundan dolayı hükümetlerin bozulup neredeyse ortalama her bir buçuk yılda seçimlere gidilmesine bağlı olarak, “acı reçete” şeklinde betimlenen yapısal politika uygulamalarına geçilememesidir. Ülke devamlı seçim ortamında kaldığından, siyasi partiler seçimleri kaybetme endişesiyle kalıcı sonuçlar doğuracak para ve maliye politikalarını devreye sokamadıklarından, hasta durumuna gelen ekonomimiz ne batmıştır ne de istikrara kavuşmuş, yani enflasyon %6’lar düzeyine indirilememiştir. 2002-2012 döneminde bir ara enflasyon %7 bandına düşse de, hükümetin yine siyasi gerekçelere dayalı popülist ve kısa vadeli pansuman tedbirlere yönelmesi sonucu enflasyon kontrolden çıkmıştır. 2000’li yılların başında %100’leri aşan enflasyonları yaşayan bir ülke olarak, şimdiki %30’lu enflasyonlar için normalmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmakla birlikte, gelişme yolundaki ekonomilerde sorun oluşturmayacak düzeyde kabul edilen % 6’dan beş kat fazla olması (% 500), son 70 yıldır ayırt etmeksizin tüm hükümetlerin sınıfta kaldığını göstermektedir.
Enflasyonun düşürülememesinin ikinci ayağı halkın, kısa vadeli düşünmesi ve belli bir dönem sıkıntı çekme pahasına sıkıntı çekmeyi göze almaması ve sürekli geçici çözümleri savunan siyasilere destek vermesinden kaynaklanmaktadır. Kalp ameliyatı şart olan bir hastaya sürekli kan sulandırıcı verilmesinin tedaviye katkı sağlamayacağı kesin iken, kısa aralıklarla genel seçimlere gidilmesi ve siyasilerin sanki ellerinde sihirli değnek varmış gibi beş yüz gün, yüz gün, bir araba bir ev anahtarı gibi sloganları kullanarak tüm sorunları çözecekleri gibi vaatlere ilgisiz, bilgisiz ve beşeri sermaye niteliği bakımından düşük seviyedeki halkın da bu tür algı yaklaşımlarına prim vermesi, bir diğer önemli nedendir.
Enflasyonun düşürülememesinin üçüncü ve belki de bence en önemli ayağı, enflasyonun yılardır düşürülememesine bağlı olarak, halkın ne yapılırsa yapılsın enflasyonun düşeceğine inancının kalmamasıdır ki en tehlikesi de budur. Tedaviyi reddeden hasta misali, bu durumda uygulamaya konulan en mükemmel iktisat politikalarının (para, maliye, gelir) başarılı sonuçlar vermesi kısa dönemde imkansızdır. Zor olmakla birlikte çözüm için; hükümetin kamudan başlamak üzere tasarrufta öncülük yaparak güveni tesis etmesi, firmaların piyasalarda keyfi fiyat belirleme gücünü kırması (tekelleşmeyi, tefeciliği) istihdamı artıracak yüksek etnolojiye dayalı prodüktif yatırımlara girişilmesi yolunda özel sektörü desteklemesi ve vergi adaletini sağlaması gerekmektedir. Aksi takdirde yüzyıllar da geçse, sorunlarla boğuşmaktan, enerjimizi boşa harcamaktan ve gelişmiş ülkelerin payandası konumuna düşmekten kurtulamayız.