Eskişehir Sakarya'nın sol yanına düşer

İbrahim Çolak

Güzel bir iş yaptım; sizi aradım, kardeşliğinizi, heyecanınızı, tertemiz ve riyasız seslerinizi duydum. Ben mutlu oldum, sonra anneme söyledim, annem de gülümsedi ve dua etti hepimize.

İki insan; iki can, iki küçük dağ. Birbirine doğru akan iki nehir. Rengarenk bir saka kuşunun iki kanadı, iki satırlık, uzun bir mektup gibiler. Onlar birbirini, ben onları seviyorum.

Elleriniz hayat dolu ve sımsıcak, gözleriniz merhametin ve sevginin ülkesi.

Kardeşlerim: Günlerinizi, gelgeç duygular, anlık öfkeler ve alınganlıklarla geçirmeyin, dilinizin ucuna kadar gelen güzel cümleleri cimriliğinize kurban etmeyin. Hayatın sıkıntı ve gerçeklerini beraber göğüsleyin, şikâyet etmekte acele etmeyin, merhamet ve sevginin kazanacağına inanın. Beklemeyin yapın, gelmeyene gidin, vermeyene verin. Sevmenin “sahip” değil, özgür kılmak olduğunu, güzel olmanın zor, güzel olmanın kendinden vazgeçmek olduğunu unutmayın. Kendinizden vazgeçin!

Hüznün içinde debelenmeyi maharet saymayın, hüznünüz küskünlüğünüzü değil merhametinizi arttırsın. Merhametten maraz doğar diyenlere de kulak asmayın ve hatta bu insanlardan uzak durun!

Dağlara çıkın. Güneşi karşılayın ve uğurlayın.  Soğuk ve parlak sabahyıldızlarının altında yüzünüzü yıkayın. Her “seni seviyorum” demenizin ardından şükretmeyi unutmayın.

Güzel olanı örnek alın ve kıskançlık çukuruna düşmeyin. Olumlu, destekleyen, yüreklendiren cümlelerden vazgeçmeyin. Kavga etmenin kolay, özür dilemenin zor olduğunu unutmayın.  İlkbaharın, sisli bir sabahında birbirinize ve dünyaya sarılın.

Büyükler böyledir işte! Akıl verir dururlar. İnanıyorum ki siz zaten bunları yapıyorsunuz ve yapmaya da devam edeceksiniz.

Naz yapın, şımartın ve şımarın. Seviliyor olmak sizi tembel, kibirli, küstah kılmasın. Ancak aklınıza estikçe  “giderim”, “bitti”, “saçmalama”, “beni anlamıyorsun” demeyin. İnsan ki sabrıyla güzelleşir, insan ki “örttüğü” kadar örtülür.

Her şeyi duymak, her şeyi işitmek meziyet değil yük ve külfettir. Diliniz “ısırıyor” ise susun. Öncelikle birbirinizi ve dostlarınızı örtün!

Hep daha iyi ve güzel insan olmanın yolunu arayın ve sınıfta kalmayın. Size yakışanı yapın, size yakışanı söyleyin. Size yakışan şekilde sevin.

Bize verilen binlerce nimete rağmen nankörlüğümüzün hemen yanı başımızda, bize gölgemiz kadar yakın olduğunu unutmayın. Nankör olmayın!

Sevmek, sevilenin hayatına renk katmaktır, güçleştirmesi değil…

Hayatımızı; aldığımıza, bize söylenenlere, sarılmalara göre düzenlemeye başladığımızda er geç yarı yolda kalıyor, gizli açık küskünlüklere düşüyor, şaşırıyor, coşkumuzdan kaybediyor ve olur olmaz yerlerde yanılmanın içine yuvarlanıyoruz. Bize düşen verebildiğimiz kadar vermek, paylaşmak ve sevmektir.

Bu yazı birbirini teklifsiz seven ve her aklıma geldiklerinde hayırla, gülümseyerek yâd ettiğim iki kardeşime ve aslında hepinize yazıldı.

Sevmek ki ruhunuzu aydınlatsın. Sevmek ki baharda çiçeğe ve yaprağa duran ancak sonbaharda yaprak döken olmasın.

Sevgiyi, lekesiz bir elbise gibi giyip dolaşanlara selam olsun.

İşte böyleyken böyle; sevdiğimiz insanın yaşadığı coğrafya değişse de gönül coğrafyamız değişmez. Ezcümle: Eskişehir Sakarya’nın sol yanına düşer.