Fe eyne tezhebun?

Ömer Kocabaş

Zaman ilerliyor, mevsimler geçiyor her an mutlak sona doğru bir adım daha yaklaşıyoruz. Peki, freni boşalmış bir kamyon gibi sürüklendiğimiz bu süreçte kendimizi ne kadar sorguluyoruz? Hepimizin aile, arkadaş çevresi, ülke ve dünya gündemine dair çok sayıda fikri var ama mesele kendimiz olduğunda nedense pek bir çekimser kalıyoruz, görmezden geliyoruz.
 

Gidişatımızla ilgili daha öncede birkaç yazı yazmıştım. Yoğun gündemin içinde dalından kopup,  rüzgârın etkisine kapılmış bir yaprak gibi oradan oraya savrulurken arada sırada yine kendimizi yoklamakta fayda var. Evet, nefes alıyoruz, kalbimiz atıyor. Bilimsel olarak hayattayız ama gerçekten yaşıyor muyuz bundan emin değilim. En azından kendi açımdan şüphelerim var. Arkadaş çevremizde de bu konudan muzdarip olan kişi sayısı da az değil. Demek ki yalnız değilim… Gün algımız şu şekilde; sabah olunca işe gidiyoruz, akşam olunca eve dönüyoruz. Eve döndüğümüzde gün içerisinde yaşadıklarımıza dair aklımızda çok az şey kalıyor ki bunun büyük bir kısmı da olumsuz olaylar oluyor.
 

Hafta ise sanki pazartesi ve cumadan ibaret. Aradaki üç gün bir şekilde geçmiş oluyor. Hafta sonuna dair kafamızda o kadar çok plan yapıyoruz ki sonunda pazar gecesi gerçekleştiremediğimiz planların iç sıkıntısıyla başımızı yastığa koyuyoruz. Ayın ise birinden, on beşinden (memur olduğumuz için maaş gününden dolayı, belki diğer çalışanların günü daha farklıdır ama sonuç değişmez. Yapılan ödemelerin ardından maaş alımından birkaç gün sonra eğer elimizde maaşımızın yüzde onu nakit kaldıysa kendimizi mutlu hissediyoruz.) ve ayın sonundan haberimiz oluyor. İş yerindeki büyük takvime baktığımız zaman bu ayı da bitirdik klişesinden nedense bir türlü kurtulamadık.
 

İnanan insanlar olarak aslında zamanın bu kadar hızlı geçmesine fazla kafa yormamamız lazım. Çünkü bu dünyanın fani, bir oyalanma yeri olduğunu biliyoruz. Bir an önce buradaki vazifemizi tamamlayıp ebedi âleme göçmek bizim için bir kurtuluş. Fakat ebedi âleme dair yeterince hazırlığımızın olmaması, bu dünyanın hayhuyuna kendimizi iyice kaptırmamızdan dolayı geçen zamana karşı içimizde hep bir eziklik var. Aynı anda birçok yere yetişmeye çalışıyoruz ama günün, ayın ya da yılın sonunda bakıyoruz ki aynı yerde otlamaya devam ediyoruz.
 

Yanlış anlaşılmasın öyle kişisel gelişim teranelerinden falan bahsedecek değilim. Zaten kelin ilacı olsa başına sürermiş. Size bir çözüm önerisinde de bulunacak değilim. Çünkü çözümü bende bilmiyorum. Sizin bir öneriniz varsa bilelim. Bildiğim tek şey hızla geçen vaktin ahir zamanda bulunduğumuzun bir alameti olduğudur. Sadece her gece uykuya dalmadan önce başımızı yastığa koyduğumuzda geçirdiğimiz güne dair bir pişmanlık hissi yaşamamayı istiyorum. En azından bu sorgulamayı yapabilmeliyiz. İlerde huzurlu olabilmek için bugün rahatsız olmayı göze almalıyız. Yılın bitmesine iki aydan daha az bir süre kaldı. Oysa bu yıla dair ne güzel umutlarımız, planlarımız vardı. Maalesef hem kendi açımdan, hem de ülkemiz ve dünya açısından bir kayıp yılı daha geride bırakmış olacağız.
Fe  eyne tezhebun? Yani nereye bu gidiş sorusuna kendimizi, vicdanımızı ikna edebilecek, rahatlatacak bir cevap vermeye başlayabildiğimizde gelecek adına küçük bir adımla yola koyulabilmiş olacağız.