“Ben dobrayım, arkadan konuşmam.”
Bu cümleyi duymayanız kaldı mı? Peki hiç düşündünüz mü, sizce bu söz ne kadar samimi, ne kadar savunma mekanizması?
Son zamanlarda etrafımızda dobra olduğunu iddia eden ama aslında kabalığın sınırlarını zorlayan insan sayısı giderek artıyor. Gerçekten dobra olmak, düşündüğünü filtresiz söylemek midir? Yoksa dobra olmak, doğruyu söylemeyi seçerken cümlelerini, karşındaki insanı incitmeden kurabilme becerisi midir?
Dobra olmak; içtenliktir, netliktir, ikiyüzlülüğe karşı duruştur. Ama aşırıya kaçıldığında kırıcı olmaya başlar. Nezaketsizliği dürüstlük diye adlandırmak , en hafif tabiriyle sorumsuzluktur. Çünkü her sözün bir bedeli vardır. Kaba bir şekilde ifade edilen gerçek, gerçeğin kendisinden çok daha fazla yara açar.
Bazı insanlar, “Ben böyleyim” diyerek kendilerini dürüstlük abidesi olarak tanımlarlar . Karşısındaki insanın ne hissettiğini önemsemezler. Oysa insan dediğin, sözü kadar taşıdığı nezaketle de hatırlanır. Birini eleştirirken, onu anlamaya çalışmak; bir kusurdan bahsederken, yapıcı olmak meziyettir.
Dobra olmak bir erdemdir, kaba olmak değil. Aradaki farkı anlamak için bazen sadece bir an durup, “Ben bu sözü duysam ne hissederdim?” diye sormak yeterlidir.
Nezaket, zayıflık değil; aksine büyük bir içsel gücün göstergesidir. Çünkü gerçek dobra insanlar, sadece doğruyu söylemekle kalmaz; aynı zamanda doğruyu, doğru şekilde söylerler. Karşısındaki insanın da duygularının olduğunu unutmazlar.