Mısırlı Prof. Dr. Muhammed Gazali hoca anlatıyor:
Haçlı orduları Kudüs’e ulaştığında, Kahire kıpırdamadı, Şam sarsılmadı, Bağdat ayağa kalkmadı, Medine ve Mekke başkaldırmadı. O dönemde emirler kendileriyle meşguldüler, kendi çekişmelerine gömülmüşlerdi, saltanat için birbirleriyle yarışıyor, heva ve çıkarlar uğruna atışıyorlardı. Kudüs’teki savunmasız halkı kaderiyle baş başa bıraktılar.
Ne kadar da benziyor bu gece düne...
Bugün de emirler aynı şekilde, kendileriyle meşguller, bağlılıkları onları oradan oraya savuruyor, koltuklar başlarını döndürüyor, zaman sadece onların çıkarları etrafında dönüyor. Sanki halklar yokmuş gibi, sanki Gazze’de akan kan görülmezmiş gibi, tıpkı eskiden Kudüs’te aktığı gibi.
Cuma günü Kudüs Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin Mescid-i Aksa’nın içinde Siyonist İsrail’in Gazze halkına karşı uyguladığı açlık politikasını hutbede eleştirdiği için göz altına alındı.
Bu, dinin kutsallığına ve Kudüs’ün onuruna açık bir saldırıdır. Bu aynı zamanda işgalcinin silahtan daha çok sözden korktuğunun bir göstergesidir.
Hakikatin sesi susturulamaz. Mescid-i Aksa, tüm kısıtlamalara rağmen özgürlüğün kürsüsü olmaya devam edecektir.
İslam dünyası yine sessiz. İsrail’i demokrasinin, liberalizmin beşiği gösterenler! Hani ifade özgürlüğü!. Cübbesi ve sarığı ile Siyonist askerler arasında başı dimdik onurla ve vakurla yürüyen Kudüs Müftüsünün bu duruşu, Müslümanlara bir mesaj vermiyor mu? Bu zulüm karşısında sessiz kalanlar suç ortakları değil mi?
Gazze’de Katil İsrail ve ortağı ABD’nin sözde yardım faaliyeti: “Ölüm tuzağına dönüştü!”. Bu Müslümanlar için bir zül, bir aşağılama faaliyeti. Bu ölüm tuzağında görevli bir ABD güvenlik görevlisi, Gazze’deki yardım dağıtım merkezlerinde yaşananların bir koordinasyon hatası ya da idari bir aksaklık olmadığını tam aksine bilinçli olarak soğukkanlılıkla ve “insani” adını taşıyan ama her türlü insanlık dışı eylemi gerçekleştiren örgütlerin örtüsü altında sistematik bir suç işlendiğini haykıra haykıra anlattı.
Vicdanlar nerede kaldı?
Ekmek kapısında sivillerin kanı nasıl böyle pervasızca dökülüyor?
İlaç yerine ölümü, ekmek yerine kurşunu dağıtan bu nasıl bir kurumdur?
Güvenlik görevlisi haykırdı: “Siviller gözlerimin önünde öldürüldü.”
Peki, biz de haykıracak mıyız? Yoksa kınama beyanlarının tutsağı olarak, ne açlığı gideren ne de kana çare olan sözlerle mi kalacağız?
Bu tanıklık, dünyadaki tüm özgür insanlara ve içinde bir damla insanlık kalmış herkese, acil bir uluslararası soruşturma talep etme ve en tepedeki kurum yöneticisinden tetiği çeken son askere kadar tüm sorumluların hesap vermesi için harekete geçme yükümlülüğü yüklüyor. Bu yükümlülükler şunlardır:
İnsanlık adına oynanan bu sahtekârlığı ifşa etmeye teşvik et.
Uluslararası bir mahkeme talep etmeye teşvik et.
Bu kirli oyuna katılan her örgütü boykot etmeye teşvik et.
Unutmamaya, susmamaya ve taviz vermemeye teşvik et.
Dünyaya şunu söyle: Gazze, Batı’nın vicdanının test alanı değil.
Orduların ve yardımların ahlakını “deneme” sahası da değil.
Gazze, kuşatma altındaki bir şehir, şüphe altındaki bir yer değil.
Ve Gazze sadece katledilmiyor, kanı küresel yalan pazarında satılıyor.