Gençleri bekleyen gelecek

Ömer Kocabaş

Koronavirüsten dolayı biraz yavaşlatmış olsak da hayat devam ediyor. Görevler, sorumluluklar, sınavlar bitmiyor. Önce liselere giriş sınavı yapıldı, hafta sonu da adını tam olarak bilmediğimiz üniversite sınavı… Gençlerin gelecekleri şekillenecek falan demeyeceğim çünkü gelecek dediğimiz olguda lise veya üniversitenin etkisi neredeyse denizdeki su damlası seviyesinde.

Şimdi gençlere masal anlatacağımıza gerçeklerden konuşacak olursak iyi bir lise denildiğinde Fen liseleri veya her şehirde sayısı üçü-beşi geçmeyen “gerçek” Anadolu Liseleri akla gelir. Özel okulları değerlendirme dışı tutuyorum, çünkü onlar için başarıdan daha ziyade para daha önemli bir tercih kriteri. Üniversite denildiğinde ise iyi bir gelecekten kastedilen okul bitince kısa sürede ortalama maaşa iş bulmaksa ülkemizde bu tarz bölümlerin sayısı da emin olun onu bulmaz. Yüzlerce üniversitemizde binlerce bölüm, bir o kadar da iki yıllıklar var ama birçoğunun diplomasının değeri daha alınır alınmaz bitiyor.

Niyetimiz gençlere akıl vermek, gözlerini korkutmak falan değil. Sadece nasıl bir gelecek istediklerini samimi bir şekilde hayal kurmaktan öte, gerçekçi bir gözle yeniden düşünmeleri. Öyle “Gelecek sizin, siz isteyin yeter, istedikten sonra başaramayacağınız bir şey yok” vb. afili laflar etmemiz beklenmesin, onlar pazarlamacı mantığında hareket eden rehberlik ve artık ne demekse kişisel gelişim uzmanlarının palavraları. Okuldan, bölümden önce hangi mesleği seçmeye karar vermek gerekiyor. Dört yıllık herhangi bir bölüm olsun, mümkünse aileden de uzakta olsun, sonrası nasıl olursa olsun… Bu daha dört-beş yıl sürecek bir gelecek tasarımıdır. İnanın küçümsemiyorum. Böyle düşünerek bir bölüme başlayıp, sonrasında bölümünde ya da farklı alanlarda başarılı olan çok sayıda insan var.

Keşke herkes bitirdiği bölümde sahip olduğu mesleği yapabilse ama ülkemiz şartlarında bu zor. Romantik hayaller kurarken bu gerçeği de göz ardı etmemek gerekiyor. Aslında doğrusu her gencin üniversite öncesi veya okurken ikinci bir meslekte mümkünse bir zanaatta kendini geliştirip bir alternatif oluşturması. Tabii ki o yaşlarda bu kadar mantıklı düşünmekte işin tabiatına aykırı… Okulun sonunda herkes bir şekilde gerçek hayatla yüzleşecek. Bu kimileri için yumuşak bir geçiş olurken, bazıları çeşitli travmalar yaşayacak bazıları da belki daha büyük bedeller ödemek zorunda kalacak.

Günümüzde polislik askerlik veya farklı alanlarda memurluklar da iyi bir gelecek kapısı oldu. İdealist takılmaktansa gerçeği kısa zamanda görenler bu tarz alternatiflere yöneliyorlar. Kendi alanımızdan örnek vermek gerekirse gelişen teknolojiden veya yaşanılan ekonomik sıkıntılardan en fazla etkilen sektör yine basın oldu. Sektörde iş alanı her geçen gün daralırken onlarca İletişim Fakültesinden her yıl yüzlerce öğrenci mezun oluyor. Bunların büyük bir kısmının meslekte iş sahibi olması zor. Bir kısmı yerel gazetelerde asgari ücretle çalışmaktansa markette kasiyerliği tercih ederken bir kısmı da farklı alanlara yöneliyor. Üniversitedeki sınıf arkadaşlarımızı gözümün önüne getirdiğim zaman polis olan arkadaşlarımın sektörde çalışanlardan fazla olduğunu söyleyebilirim. Birçoğunun yaptığı işten memnun olması, aileleri ile birlikte kendilerine iyi birer gelecek kurmaları işin sevindirici tarafı…

Gençler elbette büyüklerinden akıl alsınlar ama mümkün olduğunca da son kararı kendileri versinler. Çünkü dört yılın sonunda onlara akıl veren “büyükleri” yanlarında olmayabilir veya ben aslında şunu kastetmiştim diye kıvırabilirler. Ülkemizde gündemin çok çabuk değişmesi gibi bölümlerinde etkileri dört yıl içinde olumlu veya olumsuz bir şekilde değişebilmekte. Bu yüzden seçilecek mesleğin, bölümün geçmiş on yılına veya gelecek beş yıllık tahminlerine bir bakmak lazım. Ataması çok az olan bir öğretmenlik bölümünden veya herhangi bir Anadolu şehrinde okunacak iktisat-işletme gibi bölümleri okumaktansa açık öğretimden diploma sahibi olmak daha gerçekçi.

İşin sonunda maalesef bütün yük gençlerin omzuna binecek. Biz de onları iyi hissettirecek, gaz verecek tarza yazı kaleme alabilirdik ama gerek yok. Nasıl olsa özellikle sosyal medyada pohpohlayan çok. Biz yine köyün delisi, doğrucu Davut olalım. Son kararı yine gençler versin…