Güneşin kızını isteyen fare

İbrahim Çolak

 

Bir gün fare gidip güneşi buldu ve ona şöyle dedi:

-Dinle kudretli yıldız! Ben dünyanın en mutsuz yaratığıyım, sonsuza kadar  insanlar, köpekler, kediler tarafından kovalanan, gece gündüz tetikte, her an bir tuzağa düşmeye hazır ve daime korkudan ölmek üzere olan bir yaratık.

Peki benim suçum ne? Bazen her tehlikeyi göze alarak, bir mısır tanesi yahut bir peynir parçası kemirmek mi?  Fareleri sevmeyen güneş,

-Dostum, bu ahlaka aykırı dedi.

-Bu doğru olabilir, diye bağırdı talip. Ama dünyanın efendilerinin de aynı şeyi yaptığını bilmiyor musun? Üstelik bir tehlike ile karşılaşmaksızın.

Yalnız, farkına vardım ki tehlikeden korunmak için, dünyanın en kudretlilerinin kızlarıyla evleniyorlar ve kayınpederlerinin koruması altına giriyorlar. Pekala, ben de onlar gibi yapmaya karar verdim, seni seçtim, seni, her şeyin en kuvvetlisini; kızını bana ver ve beni koruman altına al.

Bu hayattan bıktım! Güneş, korkuya kapılarak, ustalıkla cevap verdi:

-Yanılıyorsun! Evrenin en kuvvetlisi ben değilim!

-O halde kim?

-Bulut. Şüphesiz sen görmüşsündür: Günün ortasında, yeryüzünü yakıp kavurmak isterken, bulut yüzümü örter, kaybolurum. Buluta git dostum, ondan kızını iste: En kuvvetli odur.

Fare, kuyruğu havada, buluta koşar, derdini ona anlatır.

-En kuvvetli sensin, öyleyse kızını bana ver.

-Ben mi? Ben, en kuvvetli!? Yoksa benimle alay mı ediyorsun!

-Asla. Güneş bunu bana kanıtladı. Bu çok doğru, istediğin an onu karartabiliyorsun.

-Onu karartabiliyor muyum? Ama ne kadar zaman için? En ufak bir esintide benden eser kalmaz. En kuvvetli olan rüzgardır, emin ol. Zaten sen bundan söz açınca, memnun olur. O pek kendini beğenmiştir. Ama seni önceden uyarayım, aynı zamanda duygularında pek kararsızdır. O pek yamandır.

-Ne kadar yaman olursa olsun, gene de kızını bana vermeye mecbur olacak. Bu sefer fare rüzgara gitti. O, bu sırada kızını bir salıncakta salmakla meşguldü. Ona çektiği güçlükleri ve ziyaretinin nedenini anlattı: Sanma ki sonradan görme bir zengin olacağım, ekmeğimi kazanmak için taban tepmeye devam edeceğim, ama görüyorum ki kuvvetli birinin koruması olmaksızın yaşamım olanaksız olacak; Bütün mısır, bütün peynir kuvvetliler tarafından istif ediliyor; zayıflar kemer sıkıyor.

-Ama sen hiç de zayıf değilsin, diye bağırdı rüzgar. Aksine, sen benden daha kuvvetlisin!

-Ne? Dedi fare, koltukları kabararak.

-Denizin içinden, suyun yüzüne çıkmış şu kayayı görüyor musun? O şimdi senin gördüğün yerde olmadan önce, bir burun gibi ilerleyen şu dağın bir parçası idi. Birkaç bin yıl önce kuvvetli, fakat aptal senyörler, yukarıya kendileri gibi kuvvetli ve ahmakça bir şato inşa etmeye koyuldular. Güzel dağ, av hayvanlarından yoksun kaldı, deniz de korsan yatağına dönüşüp perişan oldu, ve yüksek surlar güzel manzarayı çirkinleştirdi. Bilirsin ki ben özgürlüğe ayak bağı istemem. Koşmayı ve her şeyi benimle beraber koşturmayı severim. Böylece bu gözü doymazların yuvasına karşı bütün kuvvetimle esmeye koyuldum, ama çok sağlam yapılmıştı. Ah! Bu iğrenç yeri dağıtmak amacıyla çalışarak binlerce senemi boşuna harcadım. Asırlar geçtikçe, daha kalabalıklaşıp daha kibirlendiler. Hiçbir çare yoktu: Kaya kımıldamıyordu, sadece şurdan buradan duvarın bir cephesi yıkılıyordu ki, hemen yeniden yapıyorlardı. Üzgün, soluğum tükenmiş olarak boğazın öteki kıyısında dinlenirken, aniden, müthiş bir gürültü beni olduğum yerde sıçrattı. Deniz bir duvar gibi yükseldi ve az daha beni yutacaktı, korsanların yuvasına destek olan kaya kendiliğinden yuvarlanmıştı. Kendiliğinden mi? Asla! Koştum. Ne olduğunu araştırınca, gördüklerime üzüldüm, benim birkaç bin senede yapamadığımı siz fareler birkaç nesilde gerçekleştirmiştiniz. Görüyorsun: Bu senyörler, mahzenlerine dünyanın bütün yiyeceğini, içeceğini yığarlar. Nerede senyörler ve bolluk varsa orada farelerde vardır. Bu üçü aynı kumaştandır. Fare-fareler ırkı, fare-senyörlerin elindeki bolluğu almak için tarihsel görevlerini o kadar iyi yerine getirdi ki, birilerinin yuva yapmak, öbürlerinin ise aşırmak için oyduğu kaya sonunda gümbür gümbür yıkıldı. İşte bu yüzden, az önce senin benden daha kuvvetli olduğunu söyledim. Dostum, o halde dön, kendi ırkından bir kızla evlen. Ve şunu unutma ki Tanrı yaratıkları arasında gücü o kadar güzel dağıtmıştır ki birazcık alçakgönüllülükle herkes hoşnut olabilir.

Panait İstrati / Hayduklar