Hanım Kardeşlerime Duyrulur

Gökhan Kırlangıç

Aslında yazıp yazmama konusunda tereddüt ettiğim bir konuydu ama yazmam gerektiğini düşündüm..Tarihçi ama aynı zamanda toplum bilimci olarak son dönem çalışmalarımı Aile üzerinde yoğunlaştırdım... Aslında çok şey konuşuldu ve yazıldı. Ancak önemli olan bakış açısı;  bakılan pencerenin eksenleri ile oynamak aslolan ...Bugünkü yazımda dikkati çekmek istediğim konu bu. Evlilik ve aile söz konusu olduğunda meseleye daha çok kadın tarafından bakılır olması ... Sorunların tespiti ve çözümü tamamen erkeğe bağlı olsa bile hep kadın muhatap alınır. Yapılması gerekenler, yapılmaması gerekenler bir bir sayılır kadına. Bu durum, konuyu elen alan kişilerin cinsiyetiyle alakalı değildir üstelik. Psikologlar, sosyologlar, evlilik terapistleri gibi uzmanlar konuyu (her ne kadar eşit bakmaya çalışsalar da) kadına yönelik değerlendirmekle karşı karşıya kalırlar. Buna sebep olarak ailevi meselelere erkeklerden çok kadınların ilgili olduğunu ileri sürebiliriz. Ancak aile sadece kadın ve çocuklardan oluşan bir kurum değil. Dolayısıyla sadece kadınların değil erkeklerin de evlilikte baş etmekte zorlandıkları sorunları yahut dikkat etmeleri gereken noktalar var.

  Var oldukları her alanda “iktidar olma” rolüyle baş başa bırakılan erkekler evlilikte yaşayabilecekleri sorunlarla aslında çok daha önce karşılaşmış olabiliyor. Ağlamayan erkek, pes etmeyen erkek, yorulmayan erkek, korkmayan erkek, üzülmeyen erkek… Bunlar, toplumsal alanda (çalışma hayatı, eğitim hayatı gibi) erkeklerden beklenenlerin kısa bir özeti sadece. Kimi zaman bir duvar kadar dik, kimi zaman bir çelik kadar sağlam yapıya sahip olmak gerekliliği, evlilik sürecinde de erkeklerin peşini bırakmıyor. Hatta bu öyle bir serüven haline geliyor ki evlilik, erkeklerin birçok konuda en çok zorlandıkları bir arenaya dönüşüyor. Erkeklerin de “aslında” duyguları olabileceği, erkeklerin de “pekala” bezgin düşeceği gibi ihtimallerin kapısı çoktan kapatılmış oluyor. Bu durum eşler arasındaki çatışmaya dönüştüğünde ise suçlu (yani alttan almayan, özveriden yoksun, halden anlamayan…) genelde aynı oluyor

   Hasılı, erkeğin üzerine binen yükün kimse farkında değil. Yada kimse kabullenmekten yana değil. Bu haliyle, kadının mağdur erkeğin zalim olduğu görüntüsüyle o kadar çok hemhal olunmuş ki, göz göre göre mağdur edildiği durumlarda bile erkeğin bir koca olarak asla haklı olamayacağı düşünülüyor. Kim bilir, belki sadece bu öngörü bile, erkeğin karısını mütemadiyen bir rakip olarak algılamasına yetiyor. Sonra ne mi oluyor. Erkek derdini paylaşacak kendi gibi “mağdurlar” arıyor. Eve geç gelme bahanelerinin çeşitlenerek artması ve “arkadaş sohbetlerinin” bitmek bilmemesi bu yüzden olamaz mı? Eve gelir gelmez kendini “çocuk bakıcısı olarak atayan” eşine karşılık, erkek erkeğe muhabbetin belini kırmaktan yana olması çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Kalın efendim sağlıcakla ....