Hediyemsin, duamsın

İbrahim Çolak

Kalbimin çiçeği…

Ne çok özlüyorum seni, ne çok adın var senin…

Güneşli yollarda uzun uzun yürüyüp eve dönerken yazdıklarımdır…

&&&

Sabah; daha gün açmadan, önünden geçtiğim fırından yayılan taze ekmek kokusu yürek temizliği gibi gülümsüyordu bana.

&&&

Daha önce yazmış olmalıyım, bir Arap hikâyesi,  eksik fazla yine yazayım: Arap, misafiri ile gece çadırda, mum ışığında oturmaktadır. Önlerine bir tabak hurma gelir. Misafir bir hurma alır, yemeden önce açar bakar ki kurt var, atar. Tekrar bir hurma alır, onu da açar, yine kurt vardır. Onu da atar. Ev sahibi de bu durumu sakince ve hiçbir şey söylemeden izlemektedir. Misafir üçüncü hurmayı da alır ve yine aynı şey tekerrür eder, içinde kurt vardır, kaldırıp atar. Ev sahibi, muma doğru uzanır, üfleyerek söndürür ve “Bundan sonraki hurmalar kurtsuz.” der.

Her meseli, her hikâyeyi, öncelikle kendi nefisimiz için okumalıyız Dağlım. Meseller ve hikâyeler öncelikle bizim için. Yoksa birilerine gönderme yapmak için anlatacağımız hikâyeler de boşa gidecektir. Nedir ki kelimelerin de, sesimizin tınısının da bir enerjisi vardır. Eğer ki, amiyane deyimle, laf sokmak, akıl vermek kibriyle anlatacaksak, susmamız evladır. “Ya hayır söyle ya sus”, başkalarından önce bizim içindir. Az önce yazdığım hikâyeden de aklımda kalan şudur: Çığ ışık altında biz kime bakarsak hata bulacağız; kim bize bakarsa elbette bir eksik bulacaktır. Şimdi tutup görmeyelim, duymayalım, kurtlu hurmaları yiyelim de demiyorum. (Hoş, çocukken köyümün bahçelerinde meyve yerken yediğim karınca ve kurtlar bana ömür boyu yeter zaten.) İnsanlara yoğun ışık altında bakarsak eksik buluruz, hata görürüz. Amacımız üzüm mü yemek, bağcıyı mı dövmek, bunu unutmayalım isterim.

Her iki uçta düşünmek, her iki uçta davranmak hoş karşılanmamıştır. Orta yol tavsiye edilendir. Kendini çok güzel ve alımlı bulanların kalplerinin buz gibi olma ihtimali gibi kendini biçimsiz ve çirkin bulanların da insanlara kin ve nefret duyması aynı şeydir.

&&&

Bir kısım insanların, eski, üzerinden yıllar geçmiş olumsuz hadiseleri daima hatırlatmalarının ilk sebebi çekmiş oldukları acı ve sıkıntıların yüreklerinde bıraktığı izdir. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak, canımız her sıkıldığında, şahsımıza yapılan eleştiri ve itirazda, geçmişi hatırlatarak, “Sen de beni üzmüştün” demek, seninle kavga etmek istiyorum demektir.

&&&

Bilindik, sıradan ve günübirlik cümlelerle yazdığımın farkındayım. Şiire, sanata, edebiyata ne kadar meyil duyarsak duyalım –ki bütün bunlar hayatımızı güzelleştiren eylemlerdir - hayatımız,  insani ilişkilerimiz basit, sade ve yalınlık üzerinden ilerler. Yaşıyor olmak ile insan olmak aynı şey değildir. İnsan olmak için sabırla, merhametle, adaletle, sevgiyle donanmalıyız. Öğrendiğimiz güzel şeyleri benimseyip, bu öğrendiklerimizi varlığımızın bir parçası haline getirenlerden olalım da varsın şiir sonraya kalsın. Sanırım, ninelerimizin imanı da böyleydi: Su kadar sade, süt kadar leziz.

&&&

Sevmenin yalnızca kelimelerden ibaret olmadığını, çok daha başka bir şey olduğunu yaşayarak görüyoruz. Kendimi de dâhil ediyorum; kime sorsam, kimi dinlesem, en güzel kendisi seviyor. Sevmeye devam edelim bakalım.

&&&

Mendil, sahici, kaynağı kalbimiz olan gözyaşlarına kâfi gelmez. Mendiller ancak suni gözyaşlarını silmek içindir, onlar da zaten bir iki damlayı geçmez. Gerçek üzüntüyü, acıyı, gözyaşını silecek mendil yoktur.

&&&

-Mesut mu?
-Sıhhati yerinde.
Tekrar sordum.
-Mesut mu?
-Hayır, mesut değil!
-Niçin?
-Bilmiyorum.

Benim yanımda hiçbir şeyi yokken mesuttu. Şimdi her şeyi var ve mesut değil. Bu her ikimiz için de üzüntü verici. Üzüntüm gerçek, üzüntümü kovamıyor ve şunu da unutmuyorum: İnsanın her zaman her şeyi tamam olmaz. Sanırım, insan sürekli güçlü olamaz.

&&&

Yapmacıklı, tertemiz ancak samimiyetsiz, rahatsız, kendimizi süs eşyası ve emanet hissettiğimiz büyük büyük evlerimiz, salonlarımız var. Ev sahibine dert, misafire zulmet.

&&&

Hepimiz kendi mutluluğumuzdan sorumluyuz.

&&&

Planların, bir süreden beri hayatını büyüleyen hayallerin, kimselerle paylaşmadığın çarpıntılı sırların, el bebek yetiştirdiğin ürkek, nazlı düşlerin bir anda yıkılıverir. Kendini bitkin, yıkılmış hissedersin. Sonra her derdini, sıkıntını bir dostunla paylaşırsın. Paylaşırsın ya istemeden de olsa yük olmayayım korkusu da duyarsın.  “Yük olmayan bir dost olmalıyım” diye düşünürsün. Ve dostun tutar tam da şöyle söyler: “Dost dosta yük mü olurmuş amcamın oğlu. Olsa olsa deva olur.” Borçlanırsın, borcunu da ancak duayla ödersin.

&&&

Hayallerimiz, coşkunluklarımız, umutlarımız gerçeği aşmazsa, sanata olan inancımızdan ne kalır? Benim bunca yıl, her şeye ve herkese rağmen dayanma sebebim nedir sanırsın. Bu inançtır.

Gözlerimiz birbirinin içindeydi.  Gözlerindeki inanç, gözlerindeki sevgi ve merhamet bütün kelimelerden daha değerliydi.

İnsana insandan daha güzel bir hediye var mıdır Dağlım?
Hediyemsin, duamsın.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!