Hıdırellez

Ömer Kocabaş

Cuma günü Hıdırellez’i kutlayarak çok şükür bir kez daha yaza ulaştık. Son dönemde birçok şeyin hurafe diye küçümsendiği bir ortamda Hıdırellez’i de küçümseyenler oldu. Fakat bu üsten bakış toplumun genelinin hiç de umurunda değil. Her sene olduğu gibi yüzlerce yıllık gelenek büyük bir keyifle kutlandı.

Hıdırellez geleneğinin tarihi kökeni ve gerçekliği konusunda onlarca ayrı görüş var. Günümüzde Anadolu başta olmak üzere Balkanlar, Asya gibi çok değişik coğrafyalarda kutlanıyor. Hıdırellez’in en önemli özelliklerinden de birisi de halkın bayramı olmasıdır. Şöyle ki her sene büyük çaba gösterilmesine rağmen Nevruz bayramı özellikle bizim ülkemizde halk tarafından pek benimsenmemiştir. Nevruz dolayısıyla üniversitelerde kutlamalar yapılıyor, siyasetçiler mesaj yayınlayıp sembolik Nevruz ateşinin üzerinden atlıyor, sivil toplum kuruluşları çeşitli etkinlikler düzenliyor ama halk o günü özel bir şekilde kutlamıyor. Nevruzun son yıllarda gittikçe siyasallaştırılmasının belki bir nebze etkisi olabilir ama halkın çoğunluğunda bir karşılığı bulunmuyor.  

 Bizim geleneğimize göre Hıdırellez’in sabahında gün doğmadan önce Hızır Aleyhisselam gelecek ve insanların dileklerinin bulunduğu yerlere bereket saçacak. Bu durumu hurafe ve din dışı görenler var. Lakin bu bakış açısında olanların unuttuğu bir şey var. İnsanlar dileklerini dualarına katarak Allah’tan istiyorlar. Hızır Aleyhisselam bu noktada sadece bir vesile, aracı. Belki çok az kişi çoğu zaman bilmeden bu dilek işini abartıyor olabilir ama genel çoğunluk Allah’ın izniyle Hızır Aleyhisselam’ın yardıma koşacağı konusunda hem fikir. Hıdırellez’den bir gün önce hava kararıp akşam olunca insanlar kâğıda çizdikleri dileklerini gülün altına gömüp, Hıdırellez’in sabahında gün doğduktan sonra topraktan çıkararak gelecek Hıdırellez’e kadar dileklerinin gerçekleşmesi umuduyla saklarlar. Özellikle büyüklerimiz Hızır Aleyhisselam’ın mayalayarak bereket katması için akşamdan mutfağa süt koymaya devam ediyorlar.

Hıdırellez ve Hızır Aleyhisselam konusunda geçmiş yıllarda defalarca yazı yazmış Haşmet Babaoğlu’ndan birkaç alıntı yapmadan kendi açımdan bu konu da yazılacak her yazı eksik kalacaktır.Bunlar folklorik inançlar diyeceklere sözüm yok! Tamam! Bunlar dinle doğrudan ilgili olmayan hurafeler diyenleri de anlarım. Ama her Hıdırellez'de halkın yüzlerce yıl boyunca diri tuttuğu yeryüzü ve hayat tahayyülünü saygıyla selamlarım. Bir de... Mekânı cennet olsun, Ömer Lütfü Mete'nin bir aşkın kıyısında Hızır'ı yardıma çağırdığı dizeleri gelir aklıma... "Bir gamzelik rüzgâr yetecek Ha itti beni, ha itecek Güzelliğin zulme çağırdığı sınır Uçurumun kenarındayım Hızır.”

Haşmet Babaoğlu’ndan bir anekdot daha paylaşalım; “Vaktiyle saf biri Hz. Hızır'ı görme derdine düşmüş. Demişler kişu çölü aş, şu şehre ulaş; Hızır da oralardadır! Bizimki çölü geçip bitkin halde şehrin pazar yerine varmış. Karşısına çıkan bir adam onun perişan haline bakıp "Hayırdır" demiş, "nereden gelir, nereye gidersin?" "Hızır'ı arıyorum" cevabını alınca da "İyi de, görünce Hızır'ı tanıyabilecek misin?" diye sormuş. Bizim saf "Vallahi o hiç aklıma gelmedi" demiş. "Üzülme, ben sana tarif edeyim" demiş adam gülümseyerek; "Hızır benim gibi kara kuru bir ihtiyardır." Sonra birbirlerinin aksi yönde yürüyüp gitmişler. Bizimkinin aklı başına gelip Hızır'la karşılaştığını anladığında... Çok geçmiş artık, çok!”

Ömrümüzün bereketlenip, bu seneki dileklerimizin gelecek Hıdırellez’e kadar gerçekleşmesi temennisiyle tekrar geçmiş Hıdırellezinizi kutlarım.