HORTUMCU SARIGÜL…

Ramazan Yaşar

Gençlik yıllarından beri CHP, DSP, Bağımsız, YDH gibi siyasi parti ve görüşleriyle başımızı döndüren Mustafa Sarıgül, şimdi de mal varlığıyla, milletin başını döndürmüş durumda. Siyaset dışında bir iş yapmadığını bildiğimiz Sarıgül, meğer gayrimenkul zenginiymiş.

Bakın az zamanda, büyük paralar kazanmayı nasıl başarmış. Kendisi anlatsın; “Milletvekilliğim sonrasında 1994-95 döneminde Romanya’ya ilk giden işadamlarından biri oldum. Burada 3 ekmek fabrikası kurdum. Romanya’daki fabrikalarımı iyi fiyata satıp, Türkiye’ye döndüm. İstanbul’da 5 benzin istasyonu açtım ve bunları işlettim. 1999 yılında belediye başkanı seçildiğim gün istasyonları da devrettim. Şirketlerden ayrıldım.”

Hani Tansu Çiller’in malvarlığının da dudakları uçuklattığı 1990 yıllarda bu serveti nasıl edindiği sorulduğunda, “Çocuklarımın sünnetinde toplanan yüklü miktardaki altın ve dövizi değerlendirip bu serveti yaptım” diyordu ya o hesap. Yerseniz. Sarıgül de Komünizmin pençesinden yeni çıkmış, aç, sefil Romanya’da açtığı 3 ekmek fırınını İstanbul’da 5 benzin istasyonuyla takas yapmış(!?) Ondan sonra da ekonomik ve siyasi olarak Allah “yürü ya kulum” demiş…

Şimdi gelelim 3.5 milyon dolar borca. Bu kadar parası olan, 5 benzin istasyonu, çok sayıda şirkette pay sahibi ya da yönetim kurulu üyesi olan Sarıgül ne yaptı bu milyon dolarları? Milletten çaldığı paraları akıllılık(!) edip gayrimenkule yatırmış. Zaten batsa da önemli değildi. Alın teri değil, milletin parası nasılsa.

Burada benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta 1998 yılındaki 3.5 milyon doların bugünkü karşılığının ne olduğudur. 1998’ün 3,5 milyon dolarının bugünkü rakamlarla 50 milyon dolarlık bir karşılığa tekabül ettiği gerçeğidir. Bugün bir bankadan 50 milyon dolar kredi almak için hangi şartlara haiz olmanız gerektiğini bir düşünün. Anlaşılan veren almamak üzere, alan da vermemek üzere almış.

Kendisini çobanın oğlu olarak tanıtan Sarıgül’ün, “Ulan Sarıgül'ün ne mal varlığı var!” çıkışı ise, asgari ücretle geçinen milyonlarca insanımıza tam bir hakaret. Bankalardaki milyon dolarların, milyon dolarlık değerlere sahip onlarca gayrimenkulü küçümsüyorsan, Şamil Tayyar’ın ifadesiyle, “Allah belanızı vermesin!! Buna da mal demiyorsan yuhhh.”

 Olay açık ve net. Eline yeni geçen belgelere göre TMSF, “1998’de milletten, yetimden, öksüzden, tüyü bitmemiş fakir fukaradan faiziyle birlikte 8 milyon dolar aldın. Geri ver” diyor. Sarıgül, “Beni korkutamazsınız, durduramazsınız” diye cevap veriyor. Yani “Hiçbir güç bu parayı benden alamaz. Vermeyeceğim. Belediye başkanı olmama da, yaptığım yolsuzluklar, yediğim yetim hakkı engel olamayacaktır” demeye getiriyor. Adamlar öyle pişkin ki, hem hırsız, hem arsız…

Şimdi bir şeyler söyleme sırası dürüstlük (!) abidesi, yolsuzlukların korkusuz savaşçısı(!) Kemal Kılıçdaroğlu’nda. 17 Aralık darbe girişiminde, AK partili 3 bakanın oğlu, hakkındaki iddialar nedeniyle göz altına alındı. Başbakan babalarının iddialarla ilgili hiçbir suçu olmadığı halde bu üç bakanı kabineden çıkardı. Kılıçdaroğlu eğer gerçekten hırsızlara karşıysa işte altın tepside kendisine bir fırsat sunuluyor. Sarıgül’ü kapının önüne koy. Bugün sen koymazsan 30 Mart’ta o seni CHP’nin kapısının önüne koyacaktır.

Baykal’ın 60 sayfalık yolsuzluk dosyasıyla CHP’den ihraç ettiği, Kılıçdaroğlu’nun da “Yolsuzluk dosyaları klasörü odasının rafında arşivlediği” Sarıgül’ü, belediye başkan adayı olarak halkın önüne konması akıl karı değildi zaten.

Kılıçdaroğlu’na diyorum ki, “Siyaset yetimin, öksüzün parasını bankadan alıp üzerine yatmak değildir. Siyaset, Romanya’daki 3 ekmek fırınını, İstanbul’da 5 petrol istasyonuna evirmek hiç değildir. Siyaset hele hele ben borcumu ödemem, sizin de bunu almaya gücünüz yetmez demek hiç değildir. SİYASET, YETİMİN, ÖKSÜZÜN, TÜYÜ BİTMEMİŞ GARİP GUREBANIN ALIN TERİNİ ÇALANLARI YAKALAYIP, ÇALDIĞINI ALIP HALKA GERİ VERMEKTİR.” Meydanlarda amigolarına yaptığın siyaset tanımına hiç uymadı ama, gerçek budur. Senin ve Sarıgül’ün anlaması gereken şey şu, Türkiye eski Türkiye, halk da eski halk değil. Eski hesabı kapatmadan yeni hesap açmazlar bunu bilesiniz.

Son oy atıldığında, son sandık açıldığında, son oy sayıldığında, İstanbul’da hortumcuya oy verilmediğini göreceksiniz. Bunu da seçim merkezlerinin duvarına şimdiden yazabilirsiniz…