İki durak

Osman Uzunkaya

                Bütün canlılar gibi insanlar da doğar, yaşar ve ölürler. Doğum ile ölüm arasında geçen zamanın adını “ömür” diye adlandırırız. İnsan ömrü göreceli olup,  her birey için ayrı ayrı takdir edilmiştir. Allah (c.c.)’hu tarafından bize tahsis edilen ömür uzun bir süreymiş gibi görünse de öyle değildir.  Bazı yakınlarımızla daha dün beraberken,  bugün aramızdan kaybolup gitmeleri bize; “Bir Varmış Bir Yokmuş” Diye başlayan masalları hatırlatır. Ne kadar yaşayacağımız; emaneti sahibine ne zaman, nere de ve nasıl teslim edeceğimiz meçhuldür.

                Doğumu ve ölümü iki durak, ömrü de iki yokluk arasında kısa bir varlık olarak betimleyen Feridün-i Muşiri, yazmış olduğu “İki Durak” adlı şiirinin dizelerinde; “Tanıdığın iki durak/Doğum ve ölüm/İki yokluk arasında kısa bir varlık/Adı ömür ki, oda rüya gibi geçer/Pencerenin kenarında, diğer yolcular gibi/Bakış sürem içerisinde seyrediyorum.” Diyerek ömrü bir rüya’ya benzetir.

                Din Âlimleri, yazar ve mütefekkirler eserlerinde ömrün kısalığını anlatmak adına farklı örnekler vermişlerdir. Aralarında, Dünya’yı iki kapılı bir han’a benzetip ömrü, giriş ve çıkış kapısı arasında geçen süre ile kıyaslayanlar olmuş, ömrü pamuk ipliğine bağlı, zamansız ve zeminsiz olarak niteleyip,  Dünya ağacında bir yaprağa ve yaprağın akıbetine benzetenler olmuştur.

                 Yunus Emre bir şiirinde insan ömrünün kısalığını; “Geldi geçti ömrüm benim, şol yel esip geçmiş gibi/Hele bana şöyle gelir, şol göz açıp yummuş gibi.” Diyerek ne güzel anlatır. Kısacık ömrümüzde tabi tutulduğumuz sınavları başarıyla verip, nihai yolculuğumuza güvenle çıkabilmek asıl gayemiz olmalıdır. Öte yandan, ömrümüzün hiç bir noktasını gözden kaçırmamalı, şuurlu bir yaşam ekseni benimsemeliyiz.  Bu bağlamda, insani duygu ve davranış biçimlerini ömrümüzün merkezine yerleştirip,  inancımıza ve vicdanımıza uygun yaşamayı hayat felsefesi haline getirmeliyiz. Ancak o zaman kalıcı olan şeyleri biriktirip beraberimizde götürmeyi başarabilir ve sonsuz güzelliğin eşsiz hazzını içselleştirebiliriz.

                Ölümün adı soğuktur. Hiç bir canlı öleceğini bildiği halde onu ne aklına getirir ne de onunla karşılaşmak ister. Ölüm ile ruhlar bedenlerinden sıyrılıp, yaratıcısının nur deryasına gark olurlar. Bu an; ömrünü güzel yaşayanlar için ebedi mutluluğa kavuşma ve sevgiliye erişme anıdır.  Büyük şair merhum Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinin dizelerinde; “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber/ Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.” diyerek, ölümün güzelliğine işaret eder.

                Ömrümüzü yaşadığımız şu demde; inci-mercan değerinde, müstesna bir fırsatın sahibi olduğumuzu unutmamalıyız. Bu fırsatı değerlendirmek veya değerlendirmemek elbette ki bizim tasarrufumuzdadır.  Lakin böyle bir fırsat bir daha elimize geçer mi, yoksa geçmez mi bilinmez. Bir saniye dahi yaşama garantimizin olmadığı şu Dünya’da; yüreğimiz atarken, gözümüz görür, elimiz tutarken yolculuğa çıkmadan önce azığımızı hazırlayalım. Bakarsınız yarın çok geç olabilir.

                Ömrümüz bereketli, akıbetimiz hayır olsun.