İnsan İradesi Olan Bir Varlıktır

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam kelam geleneğinde insan iradesiyle ilgili üç yaklaşım tarzı vardır.  Bunlardan birincisi, insanda özgür iradenin olmadığını savunan Cebriyye kelam ekolü, ikincisi,  insan eylemlerinin yaratıcısıdır, diyen Mu’tezile Kelam ekolü, üçüncüsü ise,  ikili irade anlayışını benimseyen Mâtürîdî ve Eş’arî kelam ekolleridir. Mâtürîdî ve Eş’arî kelam ekolleri,  bu konuda orta yolu benimsemiş bir anlayışı temsil ederler. Bu ekollere göre insanda; ihtiyarî ve zorunlu irade vardır. İnsan bu iki iradeden birisine sahiptir.  Bunu şu örnekle açıklayabiliriz. Kahve içen bir kimseyi düşünelim.   İhtiyarî/özgür bir iradeye sahip olan bir kimse fincanı tutarken elini bile bile oynatıp kahveyi dökse yahut fincanı ve tabağı kırsa, doğal olarak elini titretip oynattığına pişman olur ve vicdan azabı duyarak keşke yapmasaydım,  der. Ama ızdırarî/zorunlu bir iradeye sahip olan felçli bir kimseden bu hareketler meydana gelse, o kimse pişman olmadığı gibi, sağlıklı olduğu halde hizmet etmeyi terk edip, felçli kimselere bırakanlar, yaptığı hareketlerinden dolayı eli felçli olanı değil, kendilerini ayıplarlar. Çünkü felçli kimsenin iradesi elinde değildir. Bundan sadır olan olumsuz eylemi de herkes doğal mecrasında gerçekleşmiş bir eylem olarak değerlendirir.

İnsan, inanç seçimi (iman-küfür, hidayet-dalâlet vb.), ibadetlerini yerine getirip getirmeme ve ahlaki esaslara uygun davranıp davranmama konusunda özgür iradeye sahip bir varlık olarak yaratılmıştır. İnsana önceden bu fiilleri yerine getirecek potansiyel bir güç verilmiştir. Bu güç, iradeye etki eder.  Ayrıca insan, İlahî bilgiye muhatap kılınmış ve bu bilgiyi yorumlayabilecek akıl gibi bir yeti ile de desteklenmiştir. Dolayısıyla insan, kendi istek ve iradesiyle bir şeyi yapıp yapmamak gücüne sahip kılınmıştır.

İnsanın, cennet ve cehennemi, sevap ve günahı hak etmesi hür iradesine bağlı olarak gerçekleşir. İnsandan bir fiilin meydana gelmesi güç, istek ve irade üçgeniyle oluşmaktadır.  Aynı boy ve aynı kiloda iki insan düşünelim. Bunlardan birisi halterci, diğeri de normal bir kişi olsun.  Halterci olan kimse 70 kilo ağırlığında bir halteri kaldırdığı halde, sporcu olmayan diğer kimse belki de 70 kilo ağırlığındaki bir halteri yerinden bile oynatamaz. Niçin? Çünkü halterle uğraşan kimse sürekli idman yapa yapa kendisini geliştirmiş, diğeri ise idman yapmadığı için kendisini geliştirmediğinden dolayı 70 kilo ağırlığındaki halteri yerinden bile oynatamamaktadır.

 Bu neyi gösteriyor? İnsanın,  potansiyel olarak yeteneklerini eğitmesi sonucunda amaçlarına ulaşacağını gösteriyor. İşte bunun gibi,  aynı bilgi, aynı akıl yetisi ve aynı güce sahip olan iki insandan birisi nefsini eğiterek iradesini doğru yolda kullanırken, diğeri nefsini eğitmediği için iradesini yanlış yolda kullanabilmektedir. İradesini iyi yönde kullanan dünyada övgüye, ahirette de ödüle layık olacak,  iradesini kötü yönde kullanan kimse dünyada yergiye, âhirette de cezaya çarptırılacaktır.  Bunun anlamı, her iki insan, iradelerini iyi ya da kötü yönde kullanıp kullanmamalarına göre yapıp ettiklerinden sorumlu tutulacaklardır.