İnsan olmazsa hayatın anlamı, hayat olmazsa insanın anlamı olmaz… O halde insan hayatla, hayat da insanla kıymet kazanır. Bunun için insan, hayatının kıymetini bilmeli ve onu değerli kılmak için gayret etmelidir. Yoksa yaşamanın ne anlamı olabilir ki?
Evet; hayat insana bir defa verilmektedir. Tekrarı yoktur. Bu bize, vaktin önemini hatırlatıyor. Sûfiler bunun için insana “ibnü’l vakt” derler. Bir sûfi vaktini heba etmemeli, o anda ne gerekiyorsa onu yapmalıdır anlamında kullanırlar ki, gerçekten de doğrudur. Aksi halde insan pişman olur.
Yüce Rabbimiz beş vakit namazla da vaktin yani hayatın önemini ortaya koymuştur. İnsan günün belirli vakitlerinde bu ibadeti yaparken, vaktinde yapmadığı takdirde kendisine zulmettiğini anlayacaktır. O vakitleri geri getirerek kılmadığı namazları “vaktinde” kılma gibi bir imkânı asla olmayacaktır. Bunun gibi pek çok ibadetimizin de kendine mahsus vakitleri vardır. Bu sebeplerden dolayıdır ki Cenab-ı Hakk (cc) bir sûreye zaman, vakit anlamlarına gelen “Asr’a yemin olsun ki” diye başlamıştır.
PAZARCININ HİKÂYESİ
Âlimlerden bir zat bunun hikmetini düşünürken pazaryerinde bir pazarcının malını pazarlarken “sermayesi eriyen adama acıyın” cümleleriyle meseleyi kavramıştır. Bu büyük zatın rengi atar, şekli değişir. Sebebi sorulunca da şöyle der:
-Görüyorsunuz ki, Pazarcı erimemesi için satmakta olduğu buzu sarıp sarmalamış ve bir yandan da “sermayesi eriyen adama acıyın” feryâdıyla, bir an evvel onu paraya çevirmek istiyor. Ya bizim eriyen sermayemiz olan ömrümüz, vakitlerimiz ne olacak? Ne yapıyoruz acaba bizler, o eriyip dururken?
TEFEKKÜR ETMELİ
Evet, insanın düşünmesi gereken önemli şeyler bunlar.
Bir düşünsek ya; nice vakitlerimiz heba olup gitti. Onlarda yapmamız gerekirken yapmadığımız, yapmamamız gerekirken yaptığımız nice şeylerimiz var. Elimizden giden gençliğimiz var. Nasıl telâfi olur bütün bunlar? Bunun içindir ki Allah’ın Rasûlü Efendimiz (sav) şöyle buyururlar: “İki nimet vardır ki insanların çoğu (onları değerlendirme hususunda) aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” (Buhari, Rikak, 1).
İşini, ibadetini hep “yarın”a atanlar kesinlikle pişman olacaktır. Kimi insan da işini önemserken ibadetini “yarın”lara atar. Örneğin en önemli kulluk işareti olan namaz konusunda hep yarınları dile getirir ve ona bir türlü yaklaşmaz. Ama ya o “yarına” ulaşmadan “yarın” ona ulaşırsa. Böyleleri için Şair bakın ne demiş:
“Ey kul! Etme dünya nazı, sen de kıl namazını,
Yarın kılarım diyenin, dün kıldık namazını!”
Gerçekten de ne ibretli bir söz değil mi? O kendi namazlarını kılacakken, başkaları onun namazını kılmış ve uğurlamış. Rabbimiz böylesine bir gafletten cümlemizi muhafaza eylesin.
O halde insan kendine ve bitmesi kesin olan hayatına sık sık bakmalı ve bir nefis muhasebesi mutlaka yapmalıdır. Bu âlemin geçici hayatı ahiretin kalıcı hayatına ancak böylelikle dönüşecektir.
EN YÜKSEK MA'NÂ
Kâinatta en yüksek hakikat, Allah’ın varlık ve birliğidir. O’na inanmak, O’nu sevmek ve insanları O’na çağırmak ise en kutsal manâdır. Bu manaya dâhil olanlar büyük bir şerefe nail olurlar. Dışında kalanlar ise en acı ve kahredici sonuca ulaşırlar. Bu da insan için onulmaz bir yara, tarifi imkânsız bir ıstırap ve sonsuz bir kayıptır.
İnsanın yaratılışını düşünecek olursak; o sadece dünya için yaratılmış olsaydı bu kadar özenli ve bu kadar değerli olmasına gerek var mıydı? Nasıl olsa yaşayıp ölecek ve toprak olacaktı!
Ama iş öyle değil! O aslında sonsuz bir hayat için en güzel şekilde yaratılmıştı:
“Şüphesiz ki biz insanı en güzel şekilde yarattık.” (95 Tîn 4.)
O toprakta kalmayacaktı. Dirilecek, hesabı görülecek ve ebedî bir hayata başlayacaktı. İnkâr edenlerin bu gerçeği iyi bilmesi gerekir:
“Cansız nesneler iken size O hayat verdiği halde, Allah’ı nasıl inkâr edebiliyorsunuz? Sonra sizi öldürecek, sonra diriltecek, sonra O’na götürüleceksiniz.” (2 Bakara 28.)
Bunun için en güzel şekilde yaratılmış ve âlemler onun emrine verilmiştir.
"O'dur ki, O yüce Allah'tır ki bütün göklerde ve bütün arzda (hayat olan âlemlerde yarattığı) her şeyi katından sizlerin emrine musahhar kıldı. Muhakkak ki bunda düşünen bir kavim için âyetler vardır." (45 Casiye 13.)
“Andolsun biz insanoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık.” (17 İsra 70.)
Görüldüğü üzere Ayet-i Kerime’ler bu hakikatleri en güzel şekilde haber veriyor. Zira Kur’an, âlemleri yoktan yaratan ve bizlerin emrine veren Allah’ın kelâmıdır:
“Bu Kur'ân, insanların kalp gözlerini açacak bir nur, iyiden iyiye inanmış bir topluluğa doğru yolu gösteren bir rahmettir.” (45 Casiye 20.)
Evet, Kur’an bir nûr, inanmış kimselere doğru yolu gösteren bir kılavuzdur.