İŞ GÜVENLİĞİ

Murat Güçlü

Türkiye iş kazaları konusunda sicili kötü bir ülke.  Yakın zamanda meydana gelen ve içimizde ateşi hala sıcak olan Soma faciası bunun en kötü örneklerinden biri. Ardından kamuoyunca yakından takip edilen Ali Sami Yen stadına yapılan iş merkezi inşaatında hayatını kaybeden işçilerimiz. Bunlar kadar medyatik olmayan ama ülkenin her yanında meydana gelen kazalarda çok sayıda insanımız vefat etmekte, bir çoğu yaralanmakta ve sakat kalmaktadır.

Dünyada sanayi devrimi sonrası hızla fabrikalaşma ve makineleşme sonrasında önce işçi sınıfı denilen bir sınıf zuhur eder. Bu insanlar özellikle kadınlar ve çocuklar çok zor şartlar altında, son derece düşük ücretlerle ve uzun saatlerle çalıştırılırlar. Dönemin liberal devlet anlayışında devlete verilen tek görev karışmamaktır. Piyasa kendi kendini düzenleyecektir. Sonunda işçi sınıfının yükselen feryatları neticesinde Sosyal Devlet anlayışına doğru bir gelişim yaşandı. Buna gelişim diyorum çünkü tamamen insana yabancılaşmış bir zihniyetten görece daha insani bir zihniyete geçilmiştir.

Sosyal Devlet ile işçi hakları gündeme gelir, bunun başında da işçilerin güvenliklerinin sağlanması ve iş kazalarının önlenmesi önceliklidir. Başta Avrupa olmak üzere gelişmiş demokrasiler ve büyük ekonomiler işçilerinin daha doğrusu insanlarının hayatını önemsemekte ve iş kazalarını önlemeye yönelik ciddi tedbirler almaktalar.

Türkiye de iş kazalarının çok yaşandığı bir ülke. Buna karşı hükümetler tedbir almaya çalışmakta. Yapılan tüm çalışmalara, uyarılara ve denetimlere karşın hala ülkemizde yaşanan kaza sayısı da, kaza sonucu meydana gelen ölüm ve yaralanma/sakat kalma sayıları da son derece yüksek.

Biz insana değer veren hatta insanı merkeze alan bir medeniyetten geliyoruz. İnsan yaşamının ve sağlığının kutsallığına inanıyoruz. Bu sebeple bu topraklara yakışan işçisine yani insanına en yüksek iş güvenliği sağlamak, en yüksek işçilik ücretleri ödemek, insanca bir hayat yaşatmaktır.

Ancak her iş kazası sonrası medyanın yönlendirmesi ile kamuoyunun işveren aleyhine kışkırtılması da adaletle ve hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Evet tabiî ki işverenin sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk oranında da her türlü hukuki ve cezai müeyyidenin de kendisine uygulanması gerekir. Para kazanma hırsıyla işçisinin can güvenliğine dair önlemleri almayan işveren tabi ki cezalandırılmalı ama bu cezalandırma tüm işverenler aleyhine bir kampanya haline gelmemelidir. Her kamuoyuna mal olan iş kazası sonrası hükümetler işverenlerin üzerine yeni yükler getirmektedir. İşini doğru dürüst yapmaya çalışan, işçisinin sağlığını ve güvenliğini, hakkını hukukunu gözeten işveren de bundan payını almaktadır. Özellikle işverenler üzerindeki yükün attırılması Türk ekonomisinin lokomotifi olan Kobileri ciddi manada sıkıntıya sokmakta ve Türkiye’nin uluslar arası alanda rekabet imkanının azaltmaktadır. Soma sonrası Yargı paketleri içinde çıkarılan yasa maddeleri bunun en güzel örneğidir. Çıkan yasa sonrası yerli madenciliğin uluslara arası alanda rekabet şansı kalmamıştır. Bunlar da gündeme gelmeli, bir tarafı koruyalım derken diğer tarafın da haklarını ihlal etmeyelim.

Önümüzdeki hafta sonu MÜSİAD’ın 88. GİK Toplantısı Urfa’da yapılacak. Toplantının teması, “İş hukuku ve Yargılaması, İş Sağlığı ve Güvenliği, Çalışma Hayatı” olarak belirlenmiştir. Toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sn. Faruk Çelik de katılacak. MÜSİAD bu toprakların değer yargılarından, kültüründen kopmadan dünya ile rekabet edecek işler yapacak işadamlarının bir araya geldiği bir kuruluş. Tabi ki MÜSİAD tamamen kapitalist bir mantıkla işçinin haklarının ve güvenliğinin yok sayılacağı bir öneri getirmez, böyle bir öneri gelse bile karşı çıkar ama işverenler olarak da ciddi sıkıntıları var bunu Sayın Bakan’a arz edeceklerdir.

 

Türkiye “Yeni Türkiye” olacaksa, sadece ekonomik göstergelerinin iyi olması ile bunu başaramaz. İnsanını merkeze alan bir anlayışla bunu yapabilir. Bu noktada işçisinin güvenliğini ve sağlığını hiçbir kayda bağlamadan korumalı ancak işvereninin de kendi insanı olduğunu unutmadan, işverene de haksızlık yapmadan, işyerlerinin çalışma ve rekabet imkanlarını ellerinden almadan bir orta yol bulmalıdır.

Unutulmamalıdır ki işçinin olabilmesi için önce bir işyerinin ve işverenin bulunması gerekmektedir. Yine unutulmamalıdır ki hiçbir insanın hayatı kazanılacak milyonlardan değerli değildir.