Gecenin karanlığında, çadırların arasındaki sessizlikte yalnız bir siluet vardı: Görme engelli bir Gazzeli Müslüman. Karnı aç, bedeni yorgun, ama ruhu dimdikti; gözleri görmese de yüreği etrafındaki acıyı, çaresizliği derinden hissediyordu. O an, yanına yaklaşan bir basın mensubu, yaşadığı sıkıntıyı ve derin iç sızısını sordu. Gözleriyle değil, yüreğiyle konuştu; sessiz bir huzursuzluk ve titrek ama kararlı bir sesle, Bakara Suresi’nin 214. âyetini okudu.
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntılar, öyle zorluklar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, nihayet peygamberleri ve beraberindeki müminler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ dediler. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır.”
Bu sözler, yalnızca bir ayet değil, görme engelli Gazzeli kardeşimizin umutla direndiği bir hayatın tercümanıydı. Açlığın, yokluğun, acının ağırlığını omuzlarında taşıyan bir insanın, imanla, sabırla ve metanetle nasıl ayakta durabileceğinin sessiz ama güçlü bir göstergesiydi. O an, çadırlar arasında yankılanan sessizlikte, bir insanın inancının en karanlık gecelerde bile nasıl ışık olabileceğini görebiliyordunuz.
Bu âyet, yalnızca geçmişte yaşamış ümmetlere değil, bugün yaşayan bizlere de hitap ediyor. Çağlar değişse de, insanın kalbinde yaşanan imtihanlar, sabır ve dayanma gerekliliği asla değişmiyor. İman yolunun bedeli her zaman aynıdır; her dönemde mümin, karşılaştığı acılar, kayıplar ve sıkıntılarla yüzleşmek zorundadır.
Bugün dünyanın dört bir yanında insanlar sadece maddi sıkıntılarla değil, kalplerini sarsan manevi ve ruhsal imtihanlarla da yüzleşiyor. Her kayıp, her gözyaşı, her karanlık an aslında iman ve sabrın sınandığı bir noktadır. Ve unutulmamalıdır ki, imtihan ne kadar ağır olursa olsun, Allah’a bağlılık, sabır ve metanet müminin kalbini ayakta tutan en büyük güçtür; umudun ışığını söndürmeyen tek kaynaktır. İman, yalnızca sevinç ve huzur zamanlarında değil, acının ve sıkıntının en koyu anlarında da sınanan paha biçilmez bir hazinedir. Bu hazine, zorlukların ortasında gerçek değerini ve kudretini ortaya koyar. Dökülen her gözyaşı, çekilen her çile, sabrın ve inancın kıymetini artırır. Ve sabreden müminin yüreğinde, her şeye rağmen tükenmeyen bir ışık yanmaya devam eder: Umut ışığı.
İşte bu âyet, bize hatırlatıyor ki her sıkıntı, her bela ve mihnet, iman yolunda bir sınavdır. İnsan ne kadar yorgun, ne kadar umutsuz olursa olsun, Allah’ın rahmeti ve yardımı her zaman yakındır; bir adım ötededir, ulaşılmayı bekler. Geçmişin müminleri gibi bizler de, kalbimizdeki iman ışığını söndürmeden, sabırla ve metanetle yürümeliyiz.
Bugün Gazze’de, Doğu Türkistan’da ve dünyanın dört bir yanında müminler, çadırların gölgesinde, açlıkla, hastalıkla ve bombardımanların gölgesinde sınanıyorlar. Küçücük bir umudu yakalamaya çalışıyor, her anın belirsizliğiyle ve korkusuyla yüzleşiyorlar. Her gözyaşı, her titreyen nefes, Kur’an’ın bize öğrettiği “bela ve musibetlerle sarsılma” halinin canlı bir yansımasıdır. “Bela ve mihnet” aslında Allah yolunda yürüyenlerin imtihanıdır; sabırla ve metanetle karşılanması gereken bir sınavdır. Tarih boyunca ümmetler fakirlikle, hastalıkla, sürgünle, savaşla ve türlü zorluklarla denenmişlerdir. Öyle ki, kalpleri dayanılmaz bir noktaya gelmiş, güçleri tükenmiş, yıkılmanın eşiğine kadar sürüklenmişlerdir. Hatta peygamberler ve müminler bile, en çaresiz anlarında ellerini göğe açıp feryat etmişlerdir: “Meta nasrullah?” — “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye yakarmışlardır. Fakat Allah, kullarını umutsuzluğa terk etmemiş, onlara daima bir teselli, bir umut kapısı bırakmıştır. Ve buyurmuştur ki: “Ela inne nasrallahi qarib” — “İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.”
Bu ilahî müjde, yorgun kalplere sabır aşısı, tükenen ruhlara yeniden diriliş nefesi olmuştur. Çünkü biliriz ki hiçbir karanlık sonsuza dek sürmez, Allah’ın yardımı mutlaka gelir ve kalplere huzur indirir.
Yine bu âyet bize şunu hatırlatıyor: Hiçbir imtihan sonsuz değildir, hiçbir sıkıntı ebedî değildir. Her karanlık, eninde sonunda yerini aydınlığa bırakır. Mümin bilir ki Allah’ın yardımı ve zaferi mutlaktır. En ağır gecelerin ortasında bile umudunu kaybetmez; çünkü rahmet her zaman yakındadır. Yürekler, sabırla ve imanla direndiğinde, ışık mutlaka ufuktan doğar. Allah’a bağlı kalan, davasına sadakatle sarılan, her imtihanı sabırla taşıyan mümin asla yalnız değildir. Dökülen her gözyaşı, çekilen her acı, katlanılan her bekleyiş, yaklaşan ilahî yardımın habercisidir. Önce sabır, sonra zafer… Çünkü gerçek kurtuluş, imtihanların ardından gelir. Mümin, en büyük çaresizlik anında bile kalbinin derinliklerinde bir umut taşır; bilir ki Allah’ın yardımı tam da tükenilen yerde gelir ve gönüllere huzur serper.
Sonuç olarak, yukarıdaki ayet bizlere şunu fısıldıyor: Hayat, sabırla sınanan bir yolculuktur. Zaman değişse de imtihanlar değişmez; sıkıntılar, acılar ve kayıplar her çağın gerçeğidir. Fakat müminin kalbinde sönmeyen bir ışık vardır: Allah’a güven. En karanlık anlarda bile umut tükenmez, çünkü Allah’ın yardımı yakındır. İman, insanı ayakta tutan en büyük dayanak; sabır, kalbin en derin gücüdür. Ve mümin bilir ki, her imtihan bir gün bitecek, her acı bir gün dinecek, Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Zafer, sabredenlerin olacak; çünkü Allah’ın yardımı hem bu dünyada, hem de ebedî âlemde onların yanındadır.
Ey yardımı yakın olan Rabbimiz! Gazzeli kardeşlerimize yardımını tez ve bereketli bir şekilde nasip eyle!. Âmin!.