İSLAM’DA DAVRANIŞ GÜZELLİĞİ-2

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Müslümanların,  gündelik hayatlarında söz estetiğine verdikleri önem kadar, asıl davranış estetiğine de önem vermeleri gerekir. Nitekim Hz. Peygamber (a.s), bir rivayette: “Allah’ım! Sen yaratılışımı güzel yaptın, ahlakımı da güzelleştir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 68), buyurmak suretiyle, davranış güzelliğine dikkatlerimizi çekmiştir. İslam, insanın bütün davranışlarında güzellik arar. Bu konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber (a.s): “Bir iş yaptığında en güzel yapanı, Allah sever” (Münavî, Feyzü’l-Kadîr, Beyrut, 1994, II, 323), bir başka rivayette de: “Sizden birinin yaptığı işten huzur duymasından Allah hoşnut olur” Münavî, a.g.e., II, 324) buyurmuşlardır. Çünkü maddi güzellik kadar, davranış güzelliği olan manevi (ahlaki)  güzellik de çok önemlidir. Maddi güzellik geçici, manevi güzellikler ise, kalıcıdır.

İslam’da ibadetlerden amaç, ahlaki dönüşümü sağlamakla davranışları güzelleştirmektir. Bunun yolu ibadetlerde şekil ve mana bütünlüğünü birlikte sağlamaktan geçer.  Kur’an-ı Kerim’de kurbanla ilgili bir ayette bu bütünlüğün önemine şöyle değinilir: “Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır.” (22/Hac, 37). Ahlaki anlamda asıl güzel olan ibadetlerde ihlâs güzelliğinin bulunmasıdır. Nitekim Hz. Peygamber’den gelen bir rivayette de: “Nice oruç tutanlar vardır ki, onların oruçtan payları sadece aç ve susuz kalmalarıdır” (İbn Mâce, “Sıyam” 21) buyrulmakla bu gerçeğe işaret edilmiştir. Bu sebeple ibadetlerde hasbilik olan estetik incelik göz ardı edilmemelidir.  Aynı hassasiyet, zekât ve sadaka gibi yardımlaşma faaliyetlerinde de korunmalıdır. Özellikle yapılan hayır işlerinde, güzelliği giderici,  gösteriş ve başa kakmak türünden olan kötü davranışlardan uzak durulmalıdır.   Şu ayette açıkça bu hususlara dikkatlerimiz çekilir: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek sûretiyle, yaptığınız hayırlarınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak, pürüzsüz kaya haline getirivermiştir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamazlar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez.” (2/Bakara 264). Bu ayet ve hadislerde görüldüğü gibi, ibadetlerde de estetik bir boyut vardır. İbadetler, bizi ahlaki alanda güzellikleri doğurtucu bir etki yapmıyorsa -ki hakkıyla yerine getirilirse yapar- yapılan iş, şekilperest dindarlıktan öte geçemez. Sanırım İmam-ı Gazali, “kaliteli Müslümanlık, salt namaz ve oruçta değil, ahlaki değerlerin temsilinde ortaya çıkar” derken, bu gerçeği dile getirmek istemiştir.

Her konuda olduğu gibi davranış estetiği konusunda da bizim için en güzel rol model,  Hz. Peygamberdir.  Onun hayatında davranış estetiğinin ne manaya geldiğini bize en güzel bir şekilde anlatan Mekke’nin fethindeki tutumudur. Hz. Muhammed (a.s.), Mekke’ye kibirli seçkinlerin girdiği gibi mutantan bir şekilde değil, devesinin eyeri üzerine eğilerek mütevazı bir biçimde şefkat ve merhamet kahramanı olarak girmiştir. O, davasını ilana başladığı ilk günlerdeki mütevazı, mahviyetkâr, affedici ve merhametli davranışını zafere erişince de sürdürmüştür. Nitekim fetih konuşmasından sonra, Mekke’lilere sorduğu şu soru ve onların kendisine verdiği cevap, onun söz ve davranış güzelliğini yansıtır:  “Ey Mekke’liler! Şimdi hakkınızda benim ne yapacağımı tahmin edersiniz?” Onlar da: “Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin, ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız” demişlerdi. Bunun üzerine Efendimiz, benim hâlimle sizin hâliniz Hz. Yusuf’la kardeşlerinin hâli gibidir. Ben size, aynen Yusuf’un kardeşlerine dediği şu sözü söylüyorum: “Bugün sizin için bir kınama yoktur! Allah, sizi affetsin. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.” (12/Yusuf, 92) Bu ayeti okuduktan sonra Hz. Peygamber, onlara gidiniz, sizler özgürsünüz, demiştir. Hiç kuşkusuz bu söz ve davranış estetiği,  onların gönüllerini yeniden İslam’a kazandırmaya yetmiştir.  Onun için herhangi bir Müslüman, gerek söz ve gerekse davranış planında yaptığı her türlü eylemde ihsan ilkesine göre hareket etmelidir. Yerine göre yumuşak bir söz, yerine göre erdemli bir davranış muhatapların gönlünde İslam ışığının yanmasına vesile olabilir. Bize düşen görev,  kâl (söz) ve hâl (davranış) Müslümanlığını birlikte harmanlamaktır. Gerisi, Yüce Allah’ın bileceği bir iştir.