İslam’da Sihir ve Büyü var mıdır?

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Arapça’da shr kökünden gelen sihir, el çabukluğu, göz boyama ve çekici sözler söyleme yoluyla gerçekleştirilen hile ve aldatma, şeytanla yakınlık kurup ondan yardım alma ve nesnelerin tabiat ve şeklini değiştirme gibi anlamlara gelir. Ünlü dil bilgini Cürcânî (ö. 816/1416),  sihir ve tılsım arasında bir korelasyonun olduğuna dikkatleri çeker. Sihir ve tılsımı bir bilgi türü olarak nitelendiren Cürcânî, herhangi bir vasıtanın yardımı olmadan doğrudan etkili olan bilgi türüne sihir; semâvî kuvvetlerin yardımıyla, nefs ve ruhların unsurlar âlemine etki etme kudret ve istidadını bildiren bilgi türüne de tılsım adını vermektedir. (Bkz. Cürcânî, S. Şerîf, et-Ta’rîfât, 1987, s. 156).
 
Araplar kehâneti Keldânilerden aldıkları gibi, sihri de Mısır ve Asur’lulardan almışlardır. Dolayısıyla kehânet, sihir ve tılsım gibi gizli bilgilerin menşei, İslam öncesine dayanmaktadır. Tarihin en eski çağlarında yaygın olan büyücülük, pozitif bilimlerin egemen olduğu çağımızda bile hala etkinliğini sürdürmektedir. İnsanlar genelde büyücülüğe, insanların kanaatlerini değiştirmek ve nesneler üzerinde bir takım müdâhalelerde bulunmak amacıyla başvurmaktadırlar. Birçok değişik amaç için büyücülük yaptırılmaktadır.
 
Soruna dinî açıdan yaklaştığımız zaman sihir kavramının nitelik ve mâhiyet açısından Kur’an ve Hadis’te üzerinde durulduğunu görüyoruz. Kur’an’dan öğrendiğimize göre, inkârcıların elinde sihir, nübüvvete itiraz ve peygamberlerin mu’cizelerine meydan okumak adına bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu durumdan, adeta sihir ve büyücülüğün, peygamberlerin elinde zuhur eden mu’cizeye bir alternatif olarak sunulduğu anlaşılmaktadır. Birçok Kur’an âyetinden öğrendiğimize göre, kadim kültürlerin halk inançları bazında etkili olmasından dolayı, hemen hemen bütün peygamberler sihirbazlıkla suçlanmışlardır.
 
Nitekim Semûd toplumu Hz. Salih’i, Eyke halkının Şuayb peygamberi, Firavun ve taraftarlarının Hz. Musa’yı büyü yapmak ve büyülenmiş olmakla,  İsrailoğulları Hz. İsa’yı büyüye başvurmakla ve müşriklerin ise Hz. Peygamberi büyücü ve büyülenmiş olarak nitelendirdikleri bilinmektedir. Ayrıca, Kur’an’da sihrin niteliği ve mâhiyetine de değinilmiştir. Örneğin, Bakara Sûresi’nin 102’nci âyetinde, Yahudilerin Allah’ın kitabını bırakarak sihre başvurdukları, Hz. Süleyman’ın devletini yıkmak ve onun peygamberliğini kabul etmemek için iftiralara yeltendiklerini; Tâhâ Sûresi’nin  56 ve 57’nci âyetlerinin muhtevasında ise, Firavunun sihirbazlarıyla Hz. Musa arasında cereyan bir olaydan haber verilerek, sihirbazlar tarafından atılan, ip ve değneklerin, Hz. Musa’ya koşuyorlarmış gibi göründüğü bildirilir.
 
Sihir hakkında Kur’an da geçen bir âyette: “İnsanlara sihri öğreten şeytanlardır” (el-Bakara 2/102.) buyrulmaktadır. Kur’an’ın ifadesine göre şeytanların insan ve cin olması sonucu değiştirmez. Hz. Peygamber (a.s) bir hadislerinde, toplumları yıkıma götüren yedi şeyden birisinin sihir olduğunu söylemişlerdir. Ama buna rağmen halk arasında büyücülük, muskacılık ve hatta cincilik adı verilen bu sanatı öğretici Şemsü’l-Meârif, Yıldıznâme, Kenzü’l-Hafî, Kenzü’l-Havas, Tılsımât gibi büyücülük öğretici kitaplara rastlamak mümkündür. Bu kitaplar dünden bugüne yayın piyasasında ekmek-peynir gibi satılmaktadır. En çok da rağbet ekonomik krizin doğduğu dönemlerde olmaktadır.
 
Netice olarak sihir, sebebi gizli olan ve insan tahayyülünde cereyan eden hakikat dışı bir takım şeylerdir ki, aslı, hile ve hud’aya dayanır.  İslam dini, sihrin varlığını inkâr etmemiş, fakat tevhid inancına zarar verdiği, kontrolü mümkün olmadığı ve genellikle kötüye kullanıldığı için yasaklamıştır. Zira sihir; hislere, fikirlere, eşya ve cisimlere tesir edebilmektedir. Bunun içindir ki İslam âlimleri kamu düzenini bozmalarından dolayı bu işle uğraşanlara suçun niteliğine göre ceza verilmesi taraftarı olmuşlardır.