İSMAİL’İN KATİLİ ÖNÜNÜZDE DURUYOR !

Mert Aslan

Anadolu insanı saf ve iyilikseverdir.

Çocuğuna insanüstü bir şefkat, itina ve gayretle bakar, büyütür, terbiye eder, vatana millete faydalı olsun diye ardından dualar ederek üniversiteye gönderir. Çocuğu okuyacak, büyük adam olacak, ailesine ve ülkesine yararlı olacak ve onunla gurur duyacaklardır.

Yazık ki, hayaller kimi zaman göklerde asılı kalırlar.

Çocuk üniversiteye başlamıştır. Bir süre sonra, kendilerini «ilerici», «aydın», «çağdaş», «demokrat» ve benzeri ışıltılı kelimelerle tanımlayan bazı örgütlü gruplarla karşılaşır. Zavallı, kendilerine çok yakıştırdıkları o parlak kelimelerin içinin boş olduğunu, tanımların kuru kelimelerden bir adım öteye geçmediğini, içine girdiği yasadışı yolun her yerinin kavga ve şiddetle dolu olduğunu pek de bilmiyordur.

Örgüt çocuğun beynini gece gündüz yıkar, ona emperyalizme ve onun yerli işbirlikçilerine  karşı savaş bilinci ( !) yükler ve bu yönde şiddet eylemlerinin ateş hattına sürer. Kendini «Sayın Çok Bilen» zanneden saftirik örgüt üyesi, örgütsel faaliyetlerde zurnanın zırt dediği yerde olduğunun hiçbir zaman farkına varmadan cepheye yatmış durumdadır. Kendini oraya gönderen kişilerin geride kalıp lüks mekânlarda vahşî kapitalist sermayenin ağababalarıyla kadeh tokuşturduğunu, yani kendisine lojistik destek sağlayan «devrim market»in kapitalizm tarafından finanse edildiğini ölünceye dek bilmeyecektir. 

Aynı oyun sahnelenmiştir. «Devrim sektörü»nün akıl hocalığında ayaklandılar. Örgütün ağına çektikleri o çocukları kışkırtıp sokaklara sürdürler. Polise taş, sopa ve molotoflarla saldırdılar, önceden ayarlanmış bazı ulusal ve uluslar arası kitle iletişim araçlarında haklı bir iç savaşın haklı ve masum tarafı olarak gösterilirler. Bugün aynı pompalamasyon devam ediyor. Televizyonlara bakıyorsunuz, sokak olayları sırasında yaşamını yitiren çocukları doldurup polisle çatışmaya sürükleyenler mağdur ailelerin yanında dikilip duruyorlar,  ölenleri pırıl pırıl, lekesiz birer kahraman gibi göstermeye çalışıyorlar. Sanırsınız ki, çocuklar parkta “uzuneşek” oyunu oynarken polis gelmiş, hoşça vakit geçirmek için öldürmüş… Ne gariptir ki, o ailelerden biri çıkıp bu melek kılığına girmiş iblislere dönerek:

“Ya sahi, okusun da adam olsun diye üniversiteye gönderdiğim evladımı kandırıp yasadışı örgütlerin ağına çeken, sonra da beynini iyice yıkayıp vatan kurtarma gazlarıyla sokağa salarak Türk polisiyle göğüs göğüse çatışmaya itenler siz değil misiniz?” diye sormuyor. Malum olaylarda tahrik işlevinde en önde giden ve “başrol” oynayan siyasî bir lider var; herkes bilir. Gençleri iki de bir «alınlarında öperek» sokaklara döküp Türk polisiyle taşlı sopalı çatışma ve kapışmaya sokuyor, sonra da içlerinden yaşamını kaybedenlerin ailelerini ziyarete gidiyor, utanmıyor, arlanmıyor, vicdanı sızlamıyor; maktulün yakınlarından biri de önüne geçip “Bu çocuğun katili sensin!” diyerek suratına tükürmüyor.