Dijital dünyada insanlar, iletişim araçlarının sunduğu imkanlardan istifade ederlerken, medeniyetlerini inşa ve imar eden geleneksel insani ve ahlaki değerlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Sosyal medyanın etkisiyle yüzeysel, kâğıt mendil ilişkiler artarken, insanlar arasında var olan/olması gereken derin bağlar zayıflıyor. İnsanlarda sanal ve gerçek algısı alt üst olmuş durumda. Sanal alemdeki sınırsızlık, sorumsuzluk ve hesap vermeme durumunu/anlayışını reel hayata taşıma veya reel hayatı sanal gibi algılama ve yaşama anlayışı insanlığı özellikle belirli yaş aralığındaki gençleri esir almış durumda. Ve maalesef bu durumu özgürlük zenneden kitlelerle karşı karşıyayız.
Bu algı çatışmasında en büyük zararı gören kavram ise mahremiyet kavramı oluyor. Sosyal medya insanlığın mahremiyet hakikatini tersyüz etti. Dijital dünyanın felsefi mottosu olan “Görünüyorum, ben de varım!” mahremiyete açılan savaşı mağrur bir komutan edasıyla yönetmeye devam ediyor. Sosyal medya, özel hayatımızın kapısını ardına kadar açıp mahremimizi meydana serdi. Özel hayatın gizliliği konusu sadece hukuk kitaplarının sayfaları arasında kaldı. Kişiler artık kendi sırlarını kendisi ifşa ediyor. “Evde yaşanan evde kalır, evimizin sırrı dışarı çıkmaz” ahlaki kuralı “her şeyi gösterelim, el âlem görsün” anlayışına tebdil etti. Özel olan, mahrem olan, her şey anında video ve fotoğraflarla paylaşılıyor. Özel ve mahrem olan umumileşti, sıradanlaştı.
Mahremiyetin kaybedilmesi durumunda fertler; saygınlığını, kültürel kimliğini, ahlaki aidiyetini, manevi derinliğini, insani kimliğini ve şahsiyetini de kaybediyor. Mahremiyet sadece bedenin teşhir edilmesi değil, sözle, bakışla, herhangi bir görsel paylaşımla da ilgilidir. Bugün sosyal medyadaki teşhircilik anlayışı ve özentisi ahlaki sınırları hızla siliyor, yok ediyor. Dinî, ahlaki ve manevi değerleri pespayeleştiren paylaşımlar, çocukları ve gençlerin başta ailesi olmak üzere içerisinde yaşadığı toplumla bağını koparıyor. Toplumları bir arada tutan inanç, itikat ve ortak manevi değerler zedeleniyor, değersizleşiyor. Bir sonraki adımda ise, dünya üzerinde yürütülmekte olan projelerin ağına düşmüş aklını kullanmayan, çok çabuk manipüle edilebilen, güdüle(ne)bilen, mankurtlaşmış bireylere dönüşüyorlar.
Bu noktada çözüm ne olabilir? Ne yapabiliriz? Dijital dünyanın bu hayasızca saldırıları karşısında, hayatımızdaki bu hızlı değişim ve dönüşüme rağmen “insan” kalmayı nasıl başarabiliriz? Çözüm, mahremiyet bilincini dijital dünyada da diri tutacak eğitimi, aileden başlamak suretiyle milli eğitim müfredatımıza, gençlerimizin kalplerine koymakla mümkün olabilir. İnsanımıza paylaşım yapmadan önce “Bu Allah’ın rızasına uygun bir paylaşım mı?” sorgulamasını yaptıracak inanç, ahlak ve maneviyat eğitimi ile ancak mümkün olabilir. “Paylaşımım kul hakkına giriyor mu, Allah’ın haram sınırlarını ihlal ediyor mu?” düşüncesi dijital hayatın takvasıdır. Bu anlayışı kazan(dır)manın yolu sağlam bir Allah ve Ahiret inancının toplumlara hâkim kılınmasından geçer. Hayatın hangi alanında olursak olalım; evde, AVM’de, sokakta, sosyal medyada, sanal alemde, “Allah bizi görüyor, işitiyor, biliyor, haberdar ve bize şahdamarımızdan daha yakın ve bizi hesaba çekecek!” inancı kalplere yerleşmediği müddetçe sosyal medyada ki teşhircilikten, mahremiyet ihlalinden, illegaliteden toplumu kurtarmak pek mümkün gözükmüyor. Unutmamalıyız ki; “Nerede olursak olalım Allah bizimle beraberdir!” Hem malik hem meliktir. Paylaştığımız/izlediğimiz her fotoğraf/video, yazdığımız her yorum, yaptığımız her paylaşım Allah’ın murakabesindedir. Dijital dünya devletler açısından denetim dışı alan olsa da Allah için denetim dışı alan değildir. Dünya hayatı imtihan olduğu gibi sanal alem, sosyal medya ve mecralarda imtihana dahildir. Allah, fiziki ve metafizikî alemin, sosyal hayatın Rabb’i olduğu gibi sanal, dijital alemin, sosyal medyanın da Rabb’idir.
Dijital dünya, sosyal medya sınırsızlık, sorumsuzluk alanı değildir. Kullar tarafından denetlenmese, sınırlandırılmasa, sınırı aşanlar cezalandırılmasa da Allah’ın denetiminde gözetiminde ve sorumlu tuttuğu alanın kapsamındadır. Bu anlayış toplumuza yerleşmediği müddetçe ahlak ve maneviyat yok olur. Sosyal medya mahremiyetini ihlal ve ihmal edersek medeniyeti imha ederiz.
Sosyal medya ahlakını devlet politikası haline getirmeliyiz. Ahlaki denetimi sosyal medyada da sağlamalıyız. Sosyal medyayı şuurlu/bilinçli kullanan, mahremiyeti gözeten, kul hakkına riayet eden, intihal yapmayan, iftira atamayan, bedenini-özelini teşhir etmeyen, nesiller yetiştirmeliyiz. Unutulmamalıdır ki; “Haya imandandır!” Mahremiyet, hayanın ve imanın kalelerindendir. Medeniyetleri kuran inançlar ve inanç kaynağından beslenen ahlaki ilkeledir. İnanç ve ahlak çökerse medeniyet çöker. Medeniyet çökerse geriye devlette, millette, istikbalde kalmaz. İstikbalimiz için, nefsimize ve neslimize, Allah’ın dijital dünyanın da sosyal medya ve mecralarında Rabbi olduğunu imanını yerleştirmeliyiz ki; İslam medeniyetini inşa edebilelim. Yoksa ihmal ettiğimiz nesiller inşa ettiğimiz medeniyetleri imha ederler…