Kaç Vakte Kadar Vampirleşeceğiz?

Mehmet Toker
Bize modern dünya diye sunulan "vahşi kapitalist sistem" maalesef insanlığı bir iflasa doğru büyük bir hızla sürüklüyor. Gücü, güçlüyü kutsayan ve insanın sadece kendisini ve menfaatlerini merkeze koymuş olan bu anlayış, dünyanın sonunu getirmeye doğru, yokuş aşağı freni patlamış kamyon gibi bütün insanlığı da peşinden sürüklemekte.
 
Son kırkbir yıldır her 16 Ekim tarihi "Dünya Gıda Günü" olarak kutlanmakta. Bu yılki, Dünya Gıda Günü’nde bütün insanlığın faydasına olabilecek bir sinerji oluşmasını, bir farkındalık ortaya konulmasını beklerken maalesef, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)'nün belirlemiş olduğu tema, hâlâ tek kutuplu, emperyal ve kapital bir anlayışın gözünün doymadığını gösteriyor. FAO'nun bu yılki teması: "daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi çevre ve daha iyi bir yaşam" sloganıyla ilan edildi.
 
Halbuki ihtiyaç duyulan, yapılması gereken asıl çağrı "adil bir paylaşım ve israfsız bir dünya" olması gerekirdi.  Türkiye'de her yıl ortalama 26 milyon ton, dünyada ise her yıl 1.3 milyar ton gıda israfı var. Gıda üretiminde harcanan su da düşünüldüğünde israfın boyutu daha da katlanıyor. Aynı zamanda gıdaların üretiminde kullanılan enerji ve kaynak israfı da ayrı bir problem. Bununla beraber ciddi bir çevre kirlenmesine, ekolojik kirliliğe de sebep oluyor. 200 civarında irili ufaklı ülkenin olduğu dünyamızda bu gıda israfının %56'sı gelişmiş diye kabul edilen onbeş-yirmi ülkede gerçekleşiyor. Dünya genelinde yapılan gıda israfını nüfusa oranladığımızda kişi başı 190 kilogram gıdanın çöpe atıldığı anlamına geliyor.
 
Dünya, gıda krizi ile karşı karşıya iken, açlık, yoksulluk, susuzluk, yaşanırken, diğer bir taraftan devasa boyuttaki israf, dünyanın yaşadığı adaletsiz, tutarsız, dengesiz durumu maalesef gözler önüne seriyor. Dünya üzerindeki her 6 veya 7 insandan biri açlık çekiyor. Yeterli gıdaya ulaşamıyor. Dünyada her yıl, Türkiye nüfusunun iki katı insan açlıktan, yetersiz beslenmeye bağlı hastalıklardan dolayı hayatını kaybediyor. Açlıktan ve yetersiz beslenmeden ölümlerin sebebi, üretim yetersizliği, iklim değişikliği sebebiyle küresel ısınma falan değil. Dünyada herkese fazlasıyla yetecek kadar gıda var. Asıl sebep fakirlerin karnının doymaması değil sömürgecilerin gözünün doymaması.
 
Dünya gıda gününde konuşulması gereken asıl konunun "adil paylaşım ve israfsız bir dünya" olması gerekirdi. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün "daha iyi üretim, daha iyi beslenme, daha iyi bir çevre ve daha iyi bir yaşam" temasındaki daha, daha, daha, daha vurguları gözlerin doymadığını, gözlerin aç olduğunu net ortaya koyuyor. Uluslararası rakamlar gıda konusunda dünyada ihtiyaçtan fazla üretim olduğunu söylüyor. Beslenme konusunda adaletli bir paylaşım ya da îsâr duygusuyla hareket edilmediğinden dolayı bir taraf obeziteden ölüp, israftan yıkılırken, diğer taraf açlıktan ölüyor.
 
"Daha iyi bir çevre" için alınması gereken tedbir israfı engellemek ve ihtiyaç kadar üretimde bulunmaktır. Daha fazla üreteceğiz diye toprağı, suyu israf etmemek ve kimyasallarla, sûni maddelerle doğallığı bozmamaktır. "Daha iyi bir yaşam" daha konformist bir yaşam değildir. "Komşusu açken tok yatabilmek" insanlığa konfor sağlamaz. Sadece vicdansızlığının göstergesi olur. Dünyanın içinde bulunmuş olduğu bu çarpık duruma çare olabilecek çözüm ve tavsiyeler, Kur'an-ı Kerim'de mevcut. Nisa Sûresi 39. Ayeti Kerime de: "Ne olurdu onlara, Allah’a ve âhiret gününe inansalar ve O’nun kendilerine lutfettiği nimetlerden dağıtsalar/paylaşsalar!” diğeri de Araf Sûresi 31. Ayeti Kerime de "...... yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz. Allah israf edenleri sevmez" 
 
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün çözüm üretmesi gereken diğer bir konu "gıda güvenliği" olmalıydı. Sadece gıdaya ulaşabilme değil, insan sağlığına zararlı katkı maddelerinden arındırılması meselesi olmalıydı. Günümüzde özellikle endüstriyel gıda üretimi yapan firmalar daha ucuza mâl edip, daha fazla kâr elde etmek hırsıyla, ekini ve nesli bozacak her türlü yolu, mübah görmektedirler. Gıdaların genetiğiyle oynanmasından tutunda, zararlı birçok katkı maddesinin ambalajlı ürünlerin terkibinde yer alması, gıda güvenliği konusunu başlı başına mücadele edilmesi gereken bir sorun haline getirmiş durumda. Bu noktada Nahl Sûresi 114. Ayet-i Kerime'de "Eğer Allah'a kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin. Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yiyin!" buyurulmaktadır.
 
Vahşi kapitalizmin daha fazla kazanma, daha conformist bir hayat yaşama hırsıyla vampirleştirdiği insanlığı, yeniden fabrika ayarlarına döndürecek yegane anlayış, İslamın ahlâk anlayışıdır. Şayet insanlığı fıtrata, yani fabrika ayarlarına geri döndüremezsek, gıda ve su israfından dolayı ortaya çıkan yeni tablo insanların birbirini yemesine, öldürmesine, yeni savaşlara sebep olacaktır. İnsanlığın, insanca yaşaması, daha fazla, daha fazla, daha fazla, anlayışında değil; infak, sadaka, zekat, vakıf, ihsan, cömertlik, yardımlaşma, îsâr, hayr gibi kavramları insanlığının bilinç/şuur literatürüne kazandırılmasındadır. Bize düşen, insan olmanın ve insan kalmanın kırmızı çizgisini belirleyen Kur'an Ahlâkına, Vefa göstermektir. Yoksa aç gözlü vahşi kapitalist, emperyalist insanın gözünü bir avuç toprak doldurmaya yetecektir.