KANUNSUZ YETKİ VE GÜÇ ODAKLARI

Prof. Dr. Önder Kutlu

Geçtiğimiz yıllarda Adli Yıl açılış törenlerinde ortaya çıkan siyasetçilere ‘ders verme’ yaklaşımı nedeniyle bu törenler iptal edildi. Bu yıl yapılmadı. Bir daha da yapılmayacak. Törenlerde Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın eline geçirdiği mikrofonu bırakmak istememesi üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan salonu terk etmiş, durumu protesto etmişti.

Türkiye Barolar Birliği meslek mensuplarının haklarını savunması gereken bir teşkilat olarak düşünüldü. Fakat başkan(lar)ı şimdiye kadar üzerlerine vazife olmayan ne kadar iş varsa onları yapıyor, vazife olanlarıysa es geçiyor.

Benzer şeyler Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği’nde de söz konusu. Son günlerde hayata geçirilmek üzere planlanan büyük bayındırlık projeleri, kamuya mal olan büyük çaplı yatırımlar bu kuruluş tarafından yakından takip ediliyor. Açtıkları davalarla bu projelerin önünü kesmek üzere adeta ant içmişler.

Öte yandan bu kuruluşlar üyelerinden aldıkları aidatların hakkını da veremiyorlar. Üyelerinin sorunlarından ziyade alakasız mevzulara yoğunlaşmış durumdalar.

Geçen yıl karayoluyla yurtdışına çıkarken Yunanistan gümrüğünde şahsımdan talep edilen Enternasyonal Ehliyeti almak üzere geriye, İpsala Gümrüğüne döndüğüm zaman Türkiye Turing ve Otomobil Kurumuna yönlendirildim. Hatırı sayılır miktarda para karşılığında orada ehliyet veriyorlar. Kimse kusura bakmasın ama birileri bu kuruluşa para kazandırıyor.

Devletin bu kadar kuruluşu varken, emniyet, trafik veya zabıta orada dururken, vatandaşlar niçin bu ne olduğu belli olmayan kuruluşa sevk edilir. Ödenen miktar az-uz bir şey değil.

Benzer şeyler başka alanlarda da geçerli. TOBB mesela devasa ekonomik kaynakları kontrol eder. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin her vesile ile soyulması ve sömürülmesi neticesinde elde edilen paraların harcandığı yerleri sorgulama hakkımız bulunması gerekiyor.

Üyelerine doğrudan hizmet sunan, belli belgeleri ve bilgileri üreten meslek odaları olsa, laf etmeyeceğiz. Lakin, özellikle bu türden üst kuruluşları ve ne yaptıkları konusunda kamuoyunun çok fazla fikir sahibi olmadığı kurum ve kuruluşları anlayışla karşılamak mümkün değil.

Üstüne üstlük bu kuruluşlar siyasi meselelere girmekte, anayasa ve yasalara bağlı olarak yetki kullanan kişi ve kuruluşlara karşı bir hareket içinde olmaktalar.

Üçüncü Köprü ihalesi Mimarlar Odası’nı neden ilgilendirir? Dava açılabilmesi için zorunlu olan menfaat kriteri bu oda tarafından hangi mantık çerçevesinde karşılanır?

Aslında suç iki taraflı: Bir tarafta dava açmak üzere başvuruda bulunan taraf; diğer taraftaysa davayı kabul eden mahkeme.

Haddizatında mahkemenin kabahati yok. Bu özerk kuruluşlar 1961 Anayasası döneminde milletin başına musallat edildi. Güç adacıkları oluşturuldu. Bu adacıklar aracılığıyla da milli iradenin temsilcilerine ve o iradenin gerçek sahiplerine karşı bir duruş mevzubahis.

Türkiye’nin vesayet kurumları içinde bu saydıklarım buz dağının sadece görünen kısmı. Noterleri ele alalım mesela. İnsanımız evrak tasdiki için niçin notere gönderilir? Şimdilerde önemli düzelmeler görülse de hala önemli yetkileri bulunuyor noterlerin.

Bazen elinizde nüfus cüzdanı ile bir kuruma başvuruyorsunuz, ama size nüfus cüzdanınızın noterden onaylı suretini getirmeni isteniyor. 78 milyon notere mahkûm ediliyor.

Noter de bir başka vesayet kurumu. Hem de ekonomik zararları olanından.

Bugün Türkiye bunları konuşuyor olmalıydı. Ama maalesef terör ve ekonomik kriz boyutları bize bunları unutturuyor.

Fakat bunlar bir şekilde üstesinden gelinmesi gereken mevzular. Dün Türkiye Barolar Birliği Adli Yıl nedeniyle bir takım törenler düzenleyerek ortalığı karıştırmak istedi. Millet ve meslek mensuplarının ciddi bir kısmı buna itibar etmedi.

Sivil Toplum bu tür vesayetçi kuruluşların bir envanterini çıkarmalıdır. Milletin temsilcileri bu konuya yoğunlaşmalıdır. Yapılacaklar listesinde özerk kuruluşlar birinci sırada olmalıdır.

Seçimde bunu konuşsaydık daha iyi olurdu. Hem keseye hem de zihne zararı var da ondan.