Yıllardır bu topraklarda gözyaşıyla, acıyla, ayrılıkla yoğrulmuş bir hikâyenin içinden geldik. Anadolu'nun dağlarında yankılanan ağıtlar, anaların yüreğine düşen kor ateşler ve çocukların eksik kalan bayram tebessümleri... Her biri, bir milletin ortak vicdanında derin izler bıraktı.
Ama bugün, umut var. Bugün bir başlangıcın, yazdığımız tarihlerin yine eşiğindeyiz. Başaracağız.
Terörün gölgesinde geçen onlarca yılın ardından artık silahların sustuğu, gönüllerin konuştuğu, yaraların sarıldığı bir döneme giriyoruz. O karanlık sesler yerini, huzurun ve kardeşliğin nağmelerine bırakıyor. Aynı sofrada oturmak, aynı türküyü birlikte söylemek, aynı geleceği birlikte kurmak artık bir hayal değil. Hep vardı, bugünde var.
Kardeşlik ey kardeşlik...
Sen ki bin yıllık mazimizin harcıydın.
Sen ki Alparslan’ın ordusunda, Selahaddin’in duasında, Çanakkale’nin siperinde vardın.
Sen ki bu vatanın asıl sahibi, bu milletin en kıymetli özüydün.
Bugün seni yeniden diriltiyoruz. Üzerindeki külü kaldırıyoruz. Belki geç kaldık, belki çok yara aldık. Ama seni unutmadık. Seni bekledik, dualar ettik. Ve şimdi diyoruz ki: Kardeşlik, ey kardeşlik... Hoş geldin.
Bu milletin artık kanla değil, kalemle; nefretle değil, muhabbetle; ayrılıkla değil, birlikle anılmaya ihtiyacı var.
Her bir vatandaşımızın farklı dili, kültürü, inancı, düşüncesiyle bir arada özgürce yaşadığı bir Türkiye...
İşte bu, gerçek zaferdir.
Kin yerine merhameti seçen herkese selam olsun.
Ve en çok da, yıllarca kardeşlikten vazgeçmeyen bu güzel milletimize selam olsun.
Artık susan silahların yerini, yükselen ezanlar, çocuk kahkahaları ve barış duaları alsın.
Yıllarca bu toprakların harcına kin serpildi, fitne üflendi, kardeş kardeşe yabancılaştırıldı. Ancak milletler tarih yazarken, sadece zaferleriyle değil, krizleri nasıl aştıklarıyla anılır. Türkiye, uzun süren terör gölgesinden sıyrılmaya başladığı bu dönemde, sadece bir güvenlik başarısı değil, aynı zamanda derin bir toplumsal ve siyasal diriliş örneği verdi.
Farklılık zenginliktir.
Toplumun yapısal gerçekliğini görmeden, çözüm üretilemez. Türkiye; Türk'üyle, Kürt'üyle, Arap’ıyla, Laz’ıyla, Çerkes’iyle, Sünni’siyle, Alevi’siyle çok renkli bir medeniyet mozaiğidir. Bu zenginlik, eğer doğru değerlendirilebilirse ayrışmanın değil, yükselişin temel taşı olabilir. Terör örgütlerinin en büyük başarısı; farklılıkları çatışma zemini haline getirmekti. Ancak millet artık şunu anladı:
Birbirimize düşman olmak düşmanlarımızın işini kolaylaştırmaktır.
Kardeşlik, aynı olmak değil; farklılıklarımızla birlikte aynı sofrada oturabilmektir. Doğuda barış, batıda huzur varsa; İstanbul’da istikrar, Hakkâri’de umut varsa bu millet bütün olur.
Siyasal Açıdan Dönüm Noktası
Terör sadece bir silahlı saldırı biçimi değil; aynı zamanda bir siyasi operasyon yöntemidir. Türkiye'de terör, sadece insan canına değil; devlet-millet güven ilişkisine, demokratikleşme sürecine, ekonomik kalkınmaya ve küresel rol oynama iradesine saldırmıştır. 1980’lerden bu yana sistematik olarak kullanılan bu araç, bölgesel aktörlerin ve küresel güçlerin çıkar çatışmalarında da bir manipülasyon aracı haline gelmiştir.
Ancak geldiğimiz noktada hem güvenlik politikalarının çok boyutlu hale gelmesi, hem yerel halkla kurulan empati temelli iletişim, hem de dış politikadaki dengeli duruş terörün toplumsal tabanını önemli ölçüde sarsmıştır.
Bugün artık terörle mücadele sadece “askeri başarı” değil; toplumsal uzlaşı, bölgesel denge ve siyasal aklın ortak ürünüdür.
Türkiye, kardeşliğin kalıcı hale gelmesiyle birlikte daha güçlü bir bölgesel lider, daha güvenli bir yatırım merkezi, daha kapsayıcı bir demokrasi modeli haline gelmiştir. Küresel liderlik masasında işleyişinde etkendir ve yetkindir.
Son olarak, bu tarihi dönemeçte yapılması gereken şey geçmişi unutmak değil, geçmişi aşacak kadar büyük ideallere yönelmektir.
Kardeşlik, ey kardeşlik… Hoş geldin.
Seninle artık bu topraklara yeniden umut, yeniden insanlık, yeniden adalet geldi.
Birlikte başardık. Birlikte büyüyeceğiz.