"Hayâ imandandır, iman ise cennettedir. Hayâsızlık ise cefadandır (kötü huydan, ahlaksızlıktandır). Cefa ise cehennemdedir.” (Zevaid, h. no: 12706)
diyen bir dinin mensuplarına ne oldu?
Nerede, bir genç erkeğin önünü kesmemek için geçmeyen, onun uzaklaşmasından sonra yürüyen ninelerimiz, annelerimiz, kızlarımız?
Yanıyor yüreklerimiz!
Çok üzüntülüyüz…
Hepimiz bir gayrete gelelim!
Neslimizi kurtaralım…
Büyüklerimizden bize kadar gelen önemli değerlerimizden birisi de, düğün usullerimizdi. İslâmî kurallara uygun olarak yapılan düğünlerimiz yavaş yavaş değişime uğramış, bugün ne yazık ki çığırından çıkmıştır.
İslâmî hassasiyeti olan, bildiğimiz insanlarda bile gördüğümüz manzaralar, insanı gerçekten büyük bir sükût-u hayâle uğratmaktadır.
Belki de bu noktada güvenerek gittiğiniz bir düğünden şaşkınlık içerisinde dönüyorsunuz.
Ne oluyor bize?
Niçin bu kadar değiştik?
Neden Allah’ın emirleri hiçe sayılıyor?
Biz, mahremiyet duygusuyla eşinin ismini diline alamayan bir ecdadın torunlarıydık…
Kapılarımıza koyduğumuz tokmaklardan birisi kadınlar için küçük, diğeri de erkekler için büyüktü. Ama nasıl terbiye idi o.
Tokmağa göre karşılamaya çıkılırdı. Bu nasıl bir edepti. "Kim o" pencereleri vardı içeriyi göstermeyen.
Aman Allah’ım! Ne oldu bize? Batı diye diye batırdılar.
Şimdi salon düğünleri çıktı. Karmaşık bir hale geldik.
Mahremiyet duygusu kayboldu. Artık annelerin isimleri de kartlara yazılmaya başlandı.
Daha da ötesi, gelin hanımları herkes görür oldu. Hem de felâket bir açıklıkla!
Allah sonumuzu hayreylesin. El aleme göre değil, Allah’ın sorgusuna göre yapmalı ve yaşamalıyız. Orada mahcub olmak ve oranın cezası çok acı. Hiç kimse bahanelere sığınamaz. Çünkü bugünkü bahaneleri Rabbimize diyemez.
Âh nesillerimiz! Acep Rabbimize ne deriz?