Kelimeler

Dr. Ramazan Tuzla

Kullanamayınca kıymetini anladığımız hazinelerden biri de kelimelerimizdir.

Yükümüzün birçoğunu kelimelere taşıtırız ve suçumuzun birçoğunu da yine kelimelere atarız.

Kelimeler acıdan da haberdardır, sızıdan da…

Kelimeler tatlıyı da taşır, tartılamayacak duyguları da…

Dil de sever kelimeleri, kalem de…

Klavye de aşıktır kelimelere, elinde levyesiyle motor ustası da…

Hayatımızdaki en canlı olgunun kelimeler olduğuna, şüphe yoktur.

Peki, kelimelerdeki bu canlılık, bizim dilimizde ve kalemimizde en doğru şekilde ruh kazanabiliyor mu?

Her yükümüzü çeken kelimeleri, doğru yerlerde istihdam edebiliyor muyuz?

Kelimelerdeki yazım yanlışı farklıdır, kelimeleri kullanım hatası farklıdır. Bu satırların varış güzergâhı, gramer avcılığı değil anlam karışıklığını giderme durağıdır.

İyiyi anlatan kelime, yanına kötüyü anlatanı alınca, kötüyü imana getirebilir.

Örnek mi?

Gönül, iyiye işaret bir kelimedir. Hırsız ise kötüye işaret bir kelimedir. Gönül, hırsızı yanına alınca, gönül hırsızı gibi bir güzellik çıkar karşımıza.

Kötüyü anlatan bir kelimenin yanına iyiyi anlatan bir kelime sokulursa, iyi olan, kötüyü kendine benzetiverir.

Buna da mı örnek verelim?

Alçak, kötüyü anlatan bir kelimedir. Gönül için ne dediğimiz bellidir. Alçağın yanına sokulan gönül, alçakgönüllü bir güzelliğe kapı aralayıverir.

Bütün bunlar, kelimelerin ‘emr-i bi’l-maruf, nehy-i ani’l-münker’ vazifeleri midir yoksa?

Allah bilir.

Atalar sözünü bizlere kelimeler taşır ve bu kelimelerin yerlerine eşanlamlı olanları bile kullanamayız. Bu bile kelimelerin kıymetini anlatmaya yeter.

Örnek mi?

Sakla samanı, gelir zamanı, atasözümüzü sakla samanı, gelir vakti, diye söyleyemeyiz. Söylenir diye iddia edersek, vaktimizi boşa harcamış oluruz.

Kelimelerin bu kıymetine karşılık, biz ne kadar hassasız, onlara karşı?

En doğru yerde en doğru kelimeyi kullanarak, kelimenin hakkını vermek, bir siyasi partinin genel kurulunda salondaki insanlara ‘epistemolojik’ kelimesini kullanmakla olmaz.

Böyle olursa, köküyle beraber bilgiyi de öldürürüz, onu kitlelere taşıyacak kelimeleri de.

Yanaşın yamacıma, diyen bir Herodot Cevdet’imiz vardı ya, ondan mülhem, kelimelerimizi, doğru yerin yamacına yanaştırmalıyız.

Örneğin, ‘sağlamak’ kelimesini hiçbir zaman olumsuz bir durum için kullanamayız.

‘Ali’nin bu tavrı, onun hastalanmasını sağladı’ şeklindeki cümlemiz, sağlamak kelimesinin ruhunu boşaltan bir etki yapar ve kelimeyi incitiriz. Hâlbuki, ‘sebep olmak’, bu cümlede istihdam edilmeyi bekleyen bir işsizdir. 

‘Sebep olmak’ kelime grubu için de örnek verelim: ‘Ali’nin bu çalışkanlığı, sınavı kazanmasına sebep oldu’ şeklinde bir cümle kurarsak, Ali’nin bütün emeğini heba etmiş oluruz ve ilerideki bir başarısızlığın sebebi, belki de ‘sebep oldu’ kelimesinin nereye yanaşacağını arayışının bir neticesi olarak karşımıza çıkabilir.

Hâlbuki, burada da işin ehli olan ‘sağladı’ kelimesi, iş bekleyen bir işsizdir.

‘Her şey aslına rücu eder’ sözü, boşuna söylenmiş olamaz.

‘Ali’nin yalan söyleme imkânı var’ şeklinde cümle kuruyoruz. İmkânı, yalanın hizmetine verirsek, toplumun bozulma ihtimâlini artırmış oluruz. Hâlbuki, ‘imkân’ yerine orada kullanılacak ‘ihtimâl’ kelimesi, kelimelerimizi ihmal hastalığımıza belki de şifa vesilesi olacaktır.

Vesile mi dediniz?

‘Ali’nin o kişilerle arkadaşlığı, sigaraya başlamasına vesile oldu’ diyerek kuracağımız bir cümle, vesilenin nice güzelliklere açılan kapısını kapatmak anlamına gelir. Bu şekilde yapınca da ‘neden oldu’ kelimesini işsiz bırakmış oluruz.

‘Kazanmak’ kelimesine de haksızlık yaparız çoğu zaman ve ‘Ali, söylediği o sözden dolayı düşman kazandı’ deriz. Ve yine yanlış yaparız. Düşman ve kazanç yan yana geldiği zaman en büyük kayıp gerçekleşmiş olur.

Zarar ile kazanmak arasında da aynı ilişki vardır ve ikisini aynı cümlede ve aynı yönde kullanmamak gerekir.

Sâyesinde kelimesi için de aynı eziyet söz konusudur. Ali’den devam edersek, “Ali kötü arkadaşları sâyesinde yoldan çıktı” diyerek kuracağımız cümleler, “Ali’nin sâyesinde bu başarılar geldi” cümlesini kurdurmaz olur.

Birçoğumuz, bir insanın çehresini anlatırken ne gariptir ki kirli sakallı tabirini kullanmakta bir beis görmeyiz. Sonra da sakalı temize çıkarabilmek için uğraşır da uğraşırız…

Bağlaçlara yaptığımız eziyetler ise yazının bundan sonra kalan kısmına sığmaz. Zaten onlar için eski bir tarihte geniş bir şekilde kaleme aldığımız yazımız, gazetemizin internet arşivinde mevcuttur. Merak eden dostlarımız bir beş dakika ayırabilirler.

Hülâsa; kelâmımızı oluşturan kelimelerin, kemâlimize işaret olduğunu unutmamak ve kelimeleri incitmemek gerekir.