Kitabım Kur’an 14

Şerife Oktar

Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla

41.Fussilet

Sûre adını, 3. âyette geçen ve “ayrıntılarıyla açıklandı” anlamına gelen fussilet kelimesinden alır.

Sûrenin bazı âyetlerinin nüzûlüyle ilgili olarak Abdullah b. Mes‘ûd’dan gelen bir hadiste bildirildiğine göre Kâbe’nin yanında birbirleriyle konuşan üç kişiden biri, “Ne dersiniz, acaba Allah bütün söylediklerimizi işitti mi?” diye sorar. İkincisi, “Açıkça söylediklerimizi muhakkak ki işitmiştir, fakat yavaş sesle söylediklerimizi belki duymamıştır” cevabını verir. Üçüncüsü ise, “Öyle şey olur mu? Eğer açıkça söylediklerimizi işitmişse gizli söylediklerimizi de işitmiştir” der. Abdullah b. Mes‘ûd’un bu konuşmayı Hz. Peygamber’e nakletmesi üzerine, “Siz ne kulaklarınızın ne gözlerinizin ne de derilerinizin aleyhinize şahitlik etmesinden sakınıyordunuz; yaptıklarınızdan çoğunu Allah’ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi mahvetti ve bu yüzden ziyana uğrayanlardan oldunuz” meâlindeki âyetler (22-23) nâzil oldu (Buhârî, “Tefsîr”, 41/2; Müslim, “Münâfiḳīn”, 5; Tirmizî, “Tefsîr”, 41/2; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mens̱ûr, VII, 319).

Sûrenin, “… Şu halde ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi” meâlindeki 40. âyetinin ise Ebû Cehil ve Ammâr b. Yâsir (bir rivayete göre Ebû Bekir) hakkında nâzil olduğu rivayet edilmektedir.

*Böylece onları iki evrede yedi gök olarak yarattı, her göğe işlevini ilham etti. Biz, yakın semayı kandillerle donattık ve onu koruduk. İşte bu, her şeye gücü yeten, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. (Fussilet/12)

42.Şura

İlk iki âyetini hâ-mîm-ayn-sîn-kāf harflerinin oluşturduğu sûrenin 3. âyeti hurûf-ı mukattaa ile başlayan diğer sûrelerin çoğunda olduğu gibi vahye temas etmektedir. Ardından göklerin ve yerin egemenlik ve yönetiminin Allah’a ait olduğu, O’nun benzerinin bulunmadığı, bu arada Hz. Peygamber’e indirilen Arapça Kur’an’ın vahiy ürünü olduğu vurgulanmaktadır (âyet 4-12). Yine Allah’ın birliği ve dinin diğer temel ilkelerinde ayrılığa düşmeme çizgisinde Hz. Nûh, İbrâhim, Mûsâ, Îsâ ve son peygambere aynı şey tavsiye edildiği, fakat nefsânî arzularının baskısıyla büyük çoğunluğun buna uymadığı belirtilmekte ve Resûl-i Ekrem’e tevhid inancına çağrı yapması, şahsen de ona riayet etmesi emredilmekte, nihaî hükmün Allah’a ait olduğu bildirilmektedir (âyet 13-16).

Şûrâ sûresinin de içinde yer aldığı otuz kadar sûrenin (mesânî) Hz. Peygamber’e İncil yerine verildiğini ifade eden hadisin sahih olduğu kabul edilmiştir (Müsned)

*Göklerin ve yerin kilitleri onundur. Dilediğine rızkı yayar ve isterse kısar, bir ölçüye göre verir. Doğrusu O her şeyi bilendir.(Şura/12)

43.Zuhruf: Altın ve mücevher demektir.

 Mekke müşriklerine işaret edilerek kendilerine Kur’an ve onu açıklayan Allah’ın elçisi gelince Kur’an’ın etkili bir büyüden ibaret olduğunu ileri sürdükleri, Kur’an’ın Mekke veya Medine halkından servet ve sosyal mevki sahibi büyük bir zata gelmesinin gerektiğini söyledikleri belirtilir. Ardından serveti bölüştürmenin Allah’ın iradesi ve kudretinin çerçevesine girdiği ifade edilir; insanlara güzel evlerin, altın ve mücevherlerin verilmesi halinde onların dünya zenginliğine aldanıp küfür ve inkâr yoluna sapacakları ve hep birlikte âhiret azabına mâruz kalacakları anlatılır. Daha sonra Resûlullah’a mânevî açıdan sağır olanlara sesini duyuramayacağı, körlere ve hak yoldan büsbütün sapanlara gerçeği gösteremeyeceği bildirilir.

*Onlar bir şeye kesin karar verdilerse biz de vermişizdir. Yoksa onlar bizim, gizlediklerini ve fısıldaştıklarını işitmediğimizi mi sanıyorlar! Hayır! Doğrusu şudur ki onların yanındaki elçi meleklerimiz her şeyi kaydediyorlar.(Zuhruf 79-80)

44.Duhan: Duman anlamına gelmektedir.

 Sûrenin nüzûl sebebi olan duhânın, söz konusu âyette gökyüzünden gelip insanların üzerine bir azap olarak çökeceği bildirilmiştir. Hz. Peygamber’den kıyamet alâmetleriyle ilgili olarak rivayet edilen bir hadiste geçen duman ise (Müslim, İbn Mâce, Tirmizî) kıyamet öncesinde meydana gelecektir. Buna göre gökten inecek olan bir duman bütün yeryüzünü kaplayacak, her taraf bacasız fırın gibi ısınacaktır. Bu sûredeki  duhân ile kıyamet alâmetlerinden olan duhânın aynı olduğunu söyleyenler olmuşsa da bunların birbirinden farklı olduğunu ileri sürenler çoğunluktadır. Zira biri zuhur etmiş ve geçmiştir, diğeri ise zuhur edecektir (bk. Tecrid Tercemesi, III, 279-280).

* “Biz bu kitabı düşünüp ibret almaları için senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Artık sonucu bekle, onlar da beklemektedirler” meâlindeki uyarı âyetleriyle sona erer (58-59). 

Bir hadîs-i kudsîde Azîz ve celîl olan Allâh Teâlâ: “Kur’ân-ı Kerîm okumak ve benim zikrim. Her kimi, benden bir şey istemekten meşgul eder, geri bırakırsa, Ben ona, isteyenlere verdiğimden daha fazlasını veririm.” buyurmaktadır. (Tirmizî)