Geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmelerinden birisi Show TV, Habertürk TV, vb. yayın organlarını bünyesinde barındıran medya şirketine el konulup, yönetiminin TMSF’ye devredilmesi oldu. İlk başta sadece medya gibi görünen el koyma işleminin detayları ise bambaşkaydı. Medya grubunu ortalama bir yıl önce devralan şirket kaçakçılık, kara para aklama vb. iddialarla suçlanıyor. Buradaki asıl kritik soru şu; bu kadar büyük suçlamalara maruz kalan bir şirket ki son 20, 25 yılda benzer suçlardan ceza almış falan nasıl oluyor da ortalama bir yıl önce Türkiye’nin en büyük medya gruplarından birisini satın alabiliyor? Sadece medya grubu değil aynı şirket son yıllarda Bilgi Üniversitesi, Doğa Koleji gibi popüler eğitim kurumlarını da bünyesine katmıştı.
Suçun önlenmesi, adaletin sağlanması elbette önemli. Lakin zamanında sağlanmayan adalet kafalarda soru işareti bırakıyor. Bilmiyoruz yönetenler işin farkında mı ama adalete, devlete olan güven sarsılıyor. Sosyal medyanın da etkisiyle farklı yorumlara yol açılıyor. Muhalif hesaplar işi bulandırmak için devlet medya şirketine el koydu, muhalif medya susturulmak isteniyor gibi haberler yapıyor. Olaya TMSF Show TV’ye el koydu, Kızılcık Şerbeti’nin yeni bölümleri yayınlanmaya devam edilecek mi diyen bakan bir kitle var, varın ötesini siz düşünün(!)
İşin sonunda şirketlere el konuldu, yöneticileri gözaltına alındı ama şirketlerin sahipleri biz bu yazıyı kaleme aldığımız vakitte hâlâ yakalanamadılar. Yargıya intikal etmiş bir olayla ilgili ne kadar yorum yapabiliriz tartışılır. Fakat karşımızda değişik bir aile var. 2002 yılında sigara kaçakçılığından operasyon yapılıyor, aile üyeleri gözaltına alınıyor, 2016’da yine kaçakçılık davasına karışıyorlar. 2022 yılında kara para aklama suçuyla soruşturma açılıyor. Fakat bugüne kadar işe bir son nokta konulmuyor. Aile de işi pişkinliğe vurup bilmem kaç yüz milyon dolara medya grubu satın alıyor…
Olayın kamuoyuna yansıma şekli de ilginç. Hükümete yakın basında olayın geçmişi, bugünü bütün ayrıntıları yer alıyor. Fakat aynı basın, nedense gerek medya grubu gerekse de üniversite ve kolejin devralınma sürecinde bu şirketle ilgili şüpheler var, bu kurumların devredilmemesi lazım gibi bir haber yapmıyor. Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu vb. devlet organları da bu satışlara izin veriyor. Yani adamlar işi kitabına uydurmuşlar. Muhalif basın ise sanki ortada hiçbir suç yok, hükümet canının istediği şirkete el koyuyormuş gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Hatta işi İmamoğlu’na bağlayıp, “İmamoğlu zamanında bugün benim diplomamı elimden almaya çalışanlar, yarın sizin tapulu mallarınıza da el koyar demişti” diyenler bile var. Nasıl olsa sosyal medyada ağzı olan konuşuyor.
Olayların saçma sapan yerlere çekilmesinde hükümetin, adalet sistemimizin de kabahati çok. Bir şeye zamanında müdahale edilmeyip yol verilince toparlaması zor oluyor. Geç gelen adalet soru işaretleri barındırıyor. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşmıyoruz. Papara şirketinde de aynı şey oldu. Papara kart üzerinden yasadışı bahis başta olmak üzere kara para aklandığıyla ilgili yıllardır dedikodu vardı. Ortada gerçek bir banka olmamasına rağmen sahibi çok zengin olmuştu. Boğazdaki bilmem kaç milyon dolarlık yalısının haberi yapılıyordu. Yetmedi futbola sponsor oldular. İşi büyük takımların stadyumlarının isim sponsorluğuna kadar götürmüşlerdi. Ardından bu şirkete de el konuldu, sahibi tutuklandı. Yine geç kalınmıştı.
Biraz düşünüp benzeri olayları saymaya kalksak yerimiz yetmez. Dilan Polat ve kocası içinde benzer suçlamalar vardı. Neredeyse ömür boyu hapiste kalacakları falan söyleniyordu. Nasıl olduysa bir süre içeride kalıp çıktılar. Mahkemeleri galiba devam ediyor. Bu tarz davalar hep bir soru işareti barındırıyor, devlete, adalete olan güven sarsılıyor. FETÖ’cülerin dönercileri de aynı şekilde kısa sürede palazlanmıştı, say say bitmiyor. Polislerin hırsızı yakalayınca kısa sürede adliyede serbest bırakılması gibi bu tarz büyük operasyonlarda da çoğu zaman suyun başını tutanlara pek bir şey olmuyor. Şirketlere el konuluyor, sembolik cezalarla kurtarıyorlar. Bir süre sonra ise kaldıkları yerden devam. İnşallah bu kez öyle olmaz. Bundan sonra da adalet işin suyu çıkmadan en başta sağlanır.
Kumarın adına bahis denilince işler değişti. Kâğıt üzerinde ülkemizde kumar oynamak ve oynatmak yasak. Fakat bahis serbest. Hükümetimiz de bahise değil, yasadışı bahise karşı. Özellikle sanal ortamda çok sayıda izinli kumar pardon bahis sitesi var. Buralardan yasal yolla aklanan kara paralar ise gündeme getirilmiyor. Elbet bir gün gündeme gelecektir de henüz vakti gelmemiştir… Kumarın bağımlılığa yol açması, yuvaları yıkması ciddi bir sorun gibi görünüyor. Fakat işin içinde yasal yollardan da milyarlarca lira para döndüğünden temenniden öteye geçilmiyor. Hükümet, devlet organları kendi ile çelişiyor ama nedense pek umursanmıyor. Aynı sıkıntı devam ediyor.
Vatandaş her alanda devlete ve adalete güvenmek istiyor. Fakat çelişkili, geç gelen kararlar bu güveni zedeliyor. Suç örgütleriyle mücadele edilirken geç kalınması, yasal boşluklar, alınan bazı çelişkili kararlar soru işaretlerini artırıyor. Umarız bu son yapılan operasyondan gereken dersler alınır, suç örgütlerinin bu kadar palazlanmasına izin verilmez. Zamanında gereken müdahale yapılır.