KONUŞMAYANA DEĞİL KONUŞANA ÇARPI ATTIK

Sedat Dönmez

Siyasetimiz gençleşecek diyoruz ama gençlerimiz siyasete ne kadar hazır diye sormuyoruz bile. Yeni nesli sürekli sorgulamayan, konuşmayan, itiraz etmesini bilmeyen, soru sormayan, iletişim kurmasını bilmeyen bir nesil olmakla eleştiriyoruz. Aslında yeni nesli bırakın bugün yaşları kırka yakın olan her birey soru sormuyor, irdelemiyor, araştırmıyor. İtiraz etmeye daha doğrusu konuşmaya korkuyor. Medyada gördüğüne inanıyor, sosyal medyada gördüklerini hemen kabulleniyor. Güç kimdeyse yanına yanaşıyor, boyun eğiyor. Güce karşı çıkmaya cesaret edemiyor. Eleştiremiyor. Konuştuğunda cezalandırılmaktan korkuyor. Bu refleksin bize nerden geldiğini merak ediyorsanız eğitim sistemimize bakalım. Bugünün siyasetinde, medyasında, iş dünyasında otoriteye biat eden bireyler dayakçı bir eğitimle yetişti. Burada kastettiğim sadece siyasi otorite değil. İş yerinde müdürüne, askerde komutanına, okulda öğretmenine itiraz edemeyen bireyler yetişti. İlkokuldan başlayın hepimizin öğretmenleri öğrencilerini sustuğu için değil konuştuğu için dövdü. Sınıf başkanları konuşmayanları değil konuşanları tahtaya yazdı. Toplumca konuşma cesaretimizin yok olması konuştuğumuzda tahtaya ismimizin yazılması ve yanına çarpı atılmasıyla başladı. Bizler konuştuğumuz için eğitimcilerimiz tarafından cezalandırılan bir eğitim sistemiyle yetiştik. Camide konuştuğumuz için hocadan, okulda konuştuğumuz için öğretmenden dayak yiyen bir nesil olduk. İtiraz etme, irdeleme, karşı çıkma, hak arama reflekslerimizi tahtada ismimizin yanına atılan çarpılar elimizden aldı. Tabi ki kimseyi de sustuğu için cezalandıralım demiyoruz ama bir ceza kesilmesi gerekiyorsa bu ceza konuşanlara olmamalıydı.

Bakın şimdinin toplumun dinamiklerini belirleyenlere. Farklı bir refleks görebiliyor musunuz? Herhangi bir yerde doğruyu söylemek pahasına bağıran birine rastlıyor musunuz? Rastlasanız bile vay haline! diyoruz içimizden. İçten içe desteklesek bile yanında olacak cesareti gösteremiyoruz. Çünkü bir zamanların eli sopalı öğretmenleri hala bilinçaltımızda sopayla bekliyor. Eğer araştıran, konuşan, soru soran, hak arayan, mazlumun hakkını savunan, itiraz eden bireyler yetiştirmek istiyorsak, başımız dik dünyaya karşı duralım diyorsak öncelikle toplumumuzun zihnindeki eli sopalı öğretmenleri yok etmemiz gerekiyor. Öğrenciler üniversiteye gelene kadar bu refleksi edinmeli. Ağaç yaşken eğilmeli. Eğer eğitim sistemimizi düzenlemezsek siyaset yaşını istediğimiz kadar düşürelim bir sonuç elde edemeyiz. Siyaset maalesef yıllardır olduğu gibi insanların maddi menfaatlerini elde etmek için girdikleri bir alan olur.

İLETİŞİMCİYE KISSADAN HİSSE

Konuşmak deyince akla ilk gelen üniversite eğitim alanı iletişim fakülteleri. Henüz toplum olarak bu fakültelerimizin önemi bilinmese de iletişim fakülteleri birçok disiplini elde etmek için temel kurumlardır. Üniversite tercih sonuçları açıklandı ve öğrenciler tercihlerine yerleşti. Buradan iletişim fakültelerini kazanan öğrencilere naçizane birkaç tavsiye vermek gerektiğini düşünüyorum. İster sinema, ister gazetecilik, ister reklamcılık ister halkla ilişkiler bölümünü kazanmış olun. Eğer olanı olduğu gibi kabuk edecekseniz, irdelemekten, sorgulamaktan, soru sormaktan, itiraz etmekten korkacaksanız. Her verileni okumadan, araştırmadan kabul edip sosyal medya hesaplarınızda paylaşacaksanız, bilginin temeline ulaşmadan, söylediklerinizin altını doldurmadan konuşacaksanız, mezun olduğunuzda gözünüzü gücün simgesi müdür koltuklarına dikecekseniz hiç durmadan, emek vermeden girdiğiniz fakültelerin arka kapısından çıkıp gidebilirsiniz. Boşuna sıraları işgal etmemiş olursunuz.