Konya balık halindeki gizem! Hindistan’dan geldi

 Muhabir
Hindistan Allahabad Şehrinden Konya’ya 177 yıl önce gelen tasavvuf yolcusu: Şeyh Fazıl Hüseyin.

Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz halk arasında Söylemez türbesi olarak bilinen Söylemez Zaviyesi ve türbesi hakkında Yeni Haber gazetesine açıklama yaptı.

Söylemez türbesi Muhacir Pazarının yanında ve Balık Pazarı’nın doğusunda bulunuyor. Tokgöz, Hindistan’ dan gelip Konya’ya yerleşen Şeyh Fazıl Hüseyin’den ve Söylemez zaviyesi içinde yer alan mesken, bahçe, türbe, mutfak, su kuyusu ve buraya ait vakıflardan bahsetti.

Tokgöz yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

Şeyh Fazıl Hüseyin Hindistan’ın Allahabat şehrinde 1820’li yıllarda doğmuştur. Bir süre ilim tahsil eden Şeyh Fazıl gezgin bir derviş ve sufi olarak önce Arabistan’daki Hicaz bölgesine gitmiştir. Sonra İstanbul, Akseki, Karaman üzerinden 1848 yılında Konya’ya gelir. Konya’ya geliş amacı Hindistan bölgesinde en yaygın ve eski bir tasavvufi ekol olan ÇİŞTİYYE tarikatını yaymaktır. Şeyh Fazıl’ın yola çıktığı yer bir mesafe analizi yapıldığında 5644 km. mesafeden ve birkaç hafta süren bir yolculuk ile Konya’ya ulaşmıştır.

Ömer Tokgöz

Şeyh Fazıl Hüseyin’in mensubu olduğu Çiştiyye tarîkatı ilk defa bugün Afganistan’ın Herat şehrinin 170 km. doğusuna düşen Çişt kasabasında ortaya çıkmıştır. Şeyh Fazıl Hüseyin Hindistan’dan Konya’ya Çiştiyye tarikatını tanıtmak ve yaymak üzere gelmiştir. Halk arasında ise tekke ve zaviyesinde genellikle az konuşması ve çileye yönelmesi ile tanınmıştır. Sağlığında kalabalıklardan uzaklaşarak türbe içindeki kabrinin içine girerek rabıta yapması ve uzlete çekilmesi ile dikkat çekmiştir. Türkçeye de fazla aşina olmadığı için Konyalılar bu yüzden kendisine “Söylemez” hoca lakabını vermişlerdir. Lakabı gerçek isminin önüne geçmiştir.

Konya manevi zenginliğe sahip olup bir peygamberler ve evliyalar şehridir. Konya’da 14 peygamber ve 330 evliya bulunmaktadır.

Tokgöz Konya’da manevi şahsiyetlerin bulunduğu türbe ve ziyaret yeri olarak 330 civarında dini ve tasavvufi mekân bulunduğunu belirtti ve şu şekilde devam ett; Bu anlamda Selçuklular döneminden başlayarak bugüne kadar gelmiş zaviye, tekke, mezar yeri ve dergahlarda bulunan ve kendilerine dede, baba, yatır denilen evliyalar hakkında en detaylı çalışmayı Prof. Dr. Süheyl Ünver, gazeteci yazar Selçuk Es, İbrahim Aczi Kendi, Hasan Özönder ve Mehmet Ali Uz gibi değerli araştırmacılar hazırlamıştır. Mükerrer isimler çıkarıldığında evliya ve yatır listelerindeki isim sayısı 330 adettir. Konya’da 14 tane de peygamber kabri bulunduğu şeklinde bazı kaynaklarda bilgiler yer almaktadır.

Konya’daki mübarek şahsiyetlerin birçoğunun makamı, dergâhı, tekke ve zaviyesi bugüne gelmiş ve bakımlıdır. Bir kısmının ise yeri kayıptır. Bazıları Baba Sultan’da olduğu gibi türbe alanı yıkılmış ve üzerine apartman yapılmıştır. Halen kabri kuran kursu olarak kullanılan bir apartmanın bodrum katında ve kömürlük içindedir. Yine Deli Veli Hamid-i Pinti hazretlerinde olduğu gibi Mevlâna türbesine 300 metre yakınlıkta 75 yıldır bir toprak yığını ve yıkıntı içinde bir levhadan ibaret olup kabir taşı dahi bulunmamaktadır. Kim olduğu hakkında detaylı bilgi yoktur. Evliya ve yatırlar hakkında genelde tevatür denilen sözlü bilgiler ve menkıbe şeklindeki rivayetler yaygındır. Sağlıklı bilgiler ve yazılı eserler kısıtlıdır.

Türk İslam kültüründe yaygın şekilde evliya kabrini ziyaret davranışı ve özgün türbe mimarisi bulunmaktadır.

Türk İslam kültüründe yaygın bir kabir ziyareti ve türbe mimarisi bulunmaktadır. Türbede metfun olan kişilerin manevi planda güçlü şahsiyetler olduğu anlayışı ve inancı bulunmaktadır. Bu kişiler bazen devlet adamı, yöneticiler, hekim, medrese tahsili yapmış alimler olabileceği gibi dergâh eğitimi almış ve tasavvufi terbiye içinde manevi derece almış insanlar da olmaktadır. Genelde türbede gömülü olan kişinin ilahiyat alanında yeterlilik kazanmış kişiler olduğu inancı yaygındır. Bu kişiler mübarek bir insan ve evliya/yatır olarak anılmaktadır. Türbeler halk nezdinde önemli bir ziyaret yeridir. İnsanlar bu kişinin toplum içinde örnek bir insan olduğu anlayışı ile türbelere değer atfetmektedir.

Bu yerlerden bazıları manevi huzur bulma, örnek insanları tanımak için ve dua etmek için ziyaret edildiği gibi halk sağlığı açısından da ziyaret edilmektedir. Şifa odaklı olarak ve bazı rahatsızlardan kurtulma amaçlı ziyaretler yapılmaktadır. Ülkemizde ve Konya’da yaygın olan menkıbe ve rivayet kültüründen ziyade objektif ve rasyonel bilgi ile bu tür yerlerin incelenmesi ve alternatif tıp açısından insan sağlığına olumlu bir etkisi olup olmadığı araştırılmalıdır. Tedavi amaçlı gelen kişilerin iyileşme oranları bilimsel olarak araştırılmalıdır. Rivayete dayalı inançlar somut sonuçlar ile kıyaslanarak kamuoyuna açıklanmalıdır. Mesela Beyşehir’de bulunan İsmail Ağa medresesinin içindeki bir türbenin sütü gelmeyen kadınlara şifa olduğu rivayet edilmektedir. Ama türbedeki metfun kişinin mesleği ve yaşadığı zamanda herhangi bir sağlık elemanı, doktor ya da kadın hastalıkları uzmanı veya manevi kişiliği ve eğitimli bir kişi olmayıp bir asker ve yöneticidir. Bu kişi ile sütü kesilen kadınlar arasında nasıl bir bağ kurulduğu meçhuldür.

Evliya’ya hürmet dini-sosyal hayat içerisinde halk dindarlığının önemli bir boyutunu oluşturur

Gümüşhane üniversitesinde akademisyen olan Dr. Muammer Ak tarafından yapılan bir akademik çalışmada: “Ziyaret fenomeni ve evliya inancı dini-sosyal hayat içerisinde halk dindarlığının önemli bir boyutunu oluşturur. Söz konusu olan inanç; yatır, türbe, tekke, dede mezarı, ziyaret gibi çeşitli isimler ile anılır. Bu inanç, manevi güç ve meziyetlerine inanılan kişilerin yattıkları kabul edilen bu yerlere belli dilek ve isteklerle yapılan ziyaretler ve bu alanda uygulamaları içerir. Bu inanç ve pratiklerin geri planında insan psikolojisinin, çevre faktörünün, sosyal ve ekonomik imkânların etkileri yanında, İslam öncesi Türk inanç ve kültürünün izlerini görmek mümkündür.

Önceki inanç kültürümüzün Tanrı inancı ve bu merkez etrafında var olan bazı güçlü ruhlardan yardım isteme, İslami renge bürünerek evliya kültüne dönüşmüştür. Bugün Türkiye’de halk dindarlığının geniş çapta tasavvuf etkisi taşıyan evliya kültü merkezli olduğu görülmektedir. Türkiye’de halk dindarlığının önemli göstergelerinden biri ziyaret fenomenidir. Ziyaret dindarlığının merkezinde ise veli/evliya inancı/kültü bulunmaktadır. Halk, velileri üstün kuvvet ve özelliklere sahip, Allah’a yakın olan bir şahsiyet olarak görmekte ve herhangi bir konuda yardımının dokunacağına inanmaktadır.

Ayrıca bu kişilerin Allah’ın sevgili kulları, keramet sahibi, alçak gönüllü, sıkıntı anında insanlara yardımcı olan, duaları geri çevrilmeyen, şefaat eden, gaybı bilen ve hastaları iyileştiren gibi özelliklerinin olduğuna da inanılmaktadır. Türk toplumunda veli inancının sadece tarihi kişilikler etrafında değil, yaşayan kişiler etrafında da var olduğu görülmektedir. Evliya/Velilerin sahip olduğuna inanılan söz konusu yetenekler, tasavvuf terminolojisinde keramet olarak adlandırılmaktadır. Evliyaların manevi gücünün göstergesi olan bir diğer kavram berekettir. Bu bağlamda, velinin bereket sahibi olması ve ziyaretçilerini bereketinden yararlandırması ziyaret dindarlığının önemli bir özelliği olarak görülebilir. Bu oluşum “halk dindarlığı/popüler dindarlık/volk İslam” (Şerif Mardin) olarak ifade edilmektedir. Bu tür dindarlığın en önemli özelliklerinden biri ise ziyaret fenomeni ve evliya inancıdır.” denilmektedir. (Türk Halk Dindarlığı ve Evliya İnancı: Sosyolojik Bir Yaklaşım, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 2018, sayı: 86, s. 95-110)

Hindistanlı Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi temsilcisi olduğu Çiştiyye tarikatının prensipleri doğrultusunda sükûnet içinde bir tebliğ ve sohbet yöntemi izlemiştir. Bu yüzden halk arasında “Söylemez Hoca” olarak anılmıştır.

Bu davranışı ÇİŞTİ ekolünün beş esasından olan Allah’ın isimlerini sesli veya sessizce okumak (zikr-i hafi ve cehri zikir), nefsi terbiye, ilahi olgular üzerinde murakabe etmek, dua ve tefekkür için yalnız bir köşede veya hücrede uzlet ve inzivaya çekilme davranışlarının bir tezahürüdür. Ayrıca şeyh Fazıl Hüseyin Efendi Türkçeye aşinalığının az olması nedeniyle zaviyeye gelen kişilerle fazla diyalog kur(a)mamış olabilir. Bu sebeplerle halk arasında esas ismi yerine lakap olarak Söylemez Hoca şeklinde anılmıştır.

Şeyh Fazıl Hüseyin Hindistan’dan Konya’ya 177 yıl önce çizilen yolculuk rotası: Önce Hicaz bölgesine oradan İstanbul’a gitmiştir. Oradan Akseki’ye uğramıştır. Bir süre sonra Karaman’da kaldıktan sonra 1848 yılında Konya’ya intikal etmiştir.

Şeyh Fazıl Hüseyin 1820’li yıllarda Hindistan’ın Allahabat bölgesinde, Ahmet Por Serâme köyünde dünyaya geldi. Cevher Ali Kalender adında bir zatın oğludur. İlk tahsiline memleketinde başladıktan sonra Hicaz’a gitti. Oradan da Anadolu’ya geçti. Bir süre İstanbul, Akseki ve Karaman’da kaldıktan sonra, 1847-1848 yılında Konya’ya gelip yerleşti. Şeyh Fazıl Hüseyin medrese tahsili yanında iyi bir tasavvuf terbiyesi ile yetişti. Ailesi sonradan Arabistan taraflarından gelip Hindistan’a yerleşen ve nesep olarak Hz. Osman soyuna dayanmaktadır.

Şeyh Fazıl Hüseyin Konya’ya gelmeden önce Akseki’de kaldığı sekiz ay içerisinde Akseki Müftüsü Şatırzade Tahir Efendi’nin yanında kaldı. Ondan ders ve feyz aldı. Konya’da bir süre İplikçi Medresesi’nde misafir olarak kaldı. Türkiye’de bulunduğu günlerde Çiştiyye tarikatına ek olarak Nakşibendî ve Kadiri tarikatına ait eğitim ve icazet almıştır. Şeyh Konya’ya yerleştikten sonra, şimdiki türbesinin bulunduğu civarda bir zaviye, mescit ile birlikte sağlığında türbesini de yaptırarak vakfetmiştir.

Söylemez Konağını 1902 yılında hediye ve vakıf olarak Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa yaptırmıştır.

Sohbet halkasına katılan insanlardan olan Vali ve Adliye Nazın Abdurrahman Paşa’nın 1902 yılında kendisi için yaptırıp vakfettiği Söylemez Konağı olarak bilinen iki katlı kerpiç konakta yaşadı. Abdurrahman paşa Şeyh Fazıl’ın Vali olacağı ve bakan olacağı konusunda kendisine haber vermesinden etkilendiği için bu konağı yaptırdığı rivayet edilir. Bu tür istikşafi haberlerden dolayı Söylemez Hoca kerameti zahir evliyalardan sayılmaktadır. Söylemez zaviyesine Şeyh Fazıl Hüseyin’in sağlığında ve vefatından sonra Hindistan’dan gelip konaklayan Çiştiyye tarikatına mensup dervişler olmuştur.

Şeyh Fazıl Konya’ya gelip yerleşerek Hindistan’da yaşayan Müslümanlar ile Osmanlı coğrafyasındaki Müslümanlar arasında bir köprü olmuştur. Şeyh Fazıl Hüseyin mezar taşında yazıldığı üzere 1910 yılında cuma günü vefat etmiştir. Sağlığında yaptırdığı türbeye defnedilmiştir. Aynı zamanda iyi bir hattat olan Şeyh Fazıl hakkında Veli Sabri UYAR’ın aktardığına göre bir risale ve bir silsilename yazdı. Hat eserleri, şiir risalesi ve tarikat silsilenamesi ise kayıp olup bugüne gelmemiştir.

Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi’nin mensup olduğu ÇİŞTİYYE tarikatı 12.yüzyılda kurulmuştur. Amelde Hanefi mezhebini, Akaitte ise Matüridiliği benimsemektedirler.

Tokgöz Şeyh Fazıl’ın Konya’ya gelmesine sebep olan Çiştiyye tarikatı hakkında şu bilgileri aktardı; Bu tarikat köken olarak 12.yüzyıla dayanmaktadır. Çiştiyye tarikatının kurucusu Muînüddîn Hasan el-Çiştî’dir.(d:1142- ö./1236) Bu kişi Semerkant ve Buhara’ya giderek devrin önde gelen âlimlerinden ilim tahsili gördü. Semerkant, Buhara, Bağdat, Nîşâbur, Tebriz, İsfahan, Mihne, Hırkān, Esterâbâd, Belh ve Gaznîn gibi döneminin birçok önemli merkezini ziyaret etti. Bu seyahatleri sırasında Abdülkādir-i Geylânî, Necmeddîn-i Kübrâ, Necîbüddin es-Sühreverdî, Ebû Saîd-i Tebrîzî, Abdülvâhid-i Gaznevî vb. birçok ünlü sufi ile görüştü. Muiniddin Hasan el Çiştî, dini insana hizmet yolu olarak görmüş, kendisine bağlananlara “nehir misali cömertlik, güneş misali sıcak yakınlık ve toprak misali konukseverlik kazanma” yolunu ısrarla tavsiye etmiştir. Ona göre ilahi emirlere uymanın ve ibadetlerin en yüksek biçimi, güç durumda olanların sıkıntılarını gidermek, yardıma muhtaçlara yardım etmek ve açları doyurmaktır.

Günümüzde dört farklı kola ayrılan Çiştiyye tarikatı Hindistan, Pakistan, Afganistan ve dünyanın diğer ülkelerinde varlığını sürdürmeye devam etmektedir. Tarikat Hindistan ve Pakistan bölgesinin İslâmlaşmasında başarılı oldu. Çiştîler, Sünnî inançlara sahip, amelde Hanefî, ‘akâidde Mâtürîdî’dir. (Çiştiyye Tarîkatının Semâ Ve Mûsikîye Yaklaşımı, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (ÇÜİFD) Yıl 2021, Cilt: 21 Sayı: 1, 210 - 230,)Konya’da Şeyh Fazıl Hüseyin Söylemez ile ilgili olarak kapsamlı ve vakıf kayıtlarına dayanılarak ilk araştırma ise 1998 yılında akademisyen Yusuf Küçükdağ tarafından yapılmıştır. Yusuf Küçükdağ tarafından yapılan araştırmaya göre Söylemez tekke ve zaviyesi hakkında üç adet vakfiye bulunmaktadır. Bu kapsamda Söylemez tekkesine ait iki konak, bir ahır, çeşme, mutfak, su kuyusu, bağ ve bahçe bulunmaktadır. Araştırmada yer alan fotoğrafların bir kısmı bu çalışmadan iktibas edilmiştir.

Söylemez Türbesi 1880’li yıllarda yapılmıştır. Mimari olarak 145 yıllık bir eserdir.

Türbe, 1880 yılında Şeyh Fazıl’ın sağlığında yapılmış geç dönem Osmanlı eseridir. Ancak kalın kesme taş duvarları, tuğla örtülü kubbesi, pramidal külahıyla Karamanoğulları Devri yapılarını hatırlatmaktadır. Yapım malzemesi kesme taş ve tuğladır. Türbeye giriş kuzeydeki küçük bir kapı ile sağlanmaktadır. Çatısı Ulaş Baba türbesi gibi piramidal ve çok genlidir.

Türbenin mermer kitabesi çok yıpranmış veya kazınarak belirsiz hale getirilmiştir.

Tokgöz türbenin giriş kapısının üstündeki beyaz mermerden kitabesinin silik soluk ve belirsiz durumda olduğunu belirtti.

Türbeye bitişik, düzgün kesme taştan yapılmış kare planlı bir giriş mekânı bulunmaktadır. Bu mekânın üzeri tuğladan kubbe ile örtülmüştür. Düzgün kesme taşla inşa edilen, altıgen planlı türbenin bir ziyaret odası bir de mezar odası vardır. Üzeri Ulaş baba türbesine benzer biçimde piramidal şekilde tuğla ile örtülmüştür. Orijinali tuğla olan yapının çatısı son restorasyonda metal kurşun kaplama yapılmıştır.

İki küçük oda şeklindeki yapının sağ tarafında Şeyh Fazıl Hüseyin Söylemez’in sandukası ve sade bir başlık ile gövdeden oluşan mezar taşı bulunmaktadır. Türbe, güney ve kuzey yönde karşılıklı basık kemerli iki pencere ile aydınlatılmaktadır. Batı duvarında bir niş mevcuttur. Türbede mermer bir sanduka ve sanduka etrafı yeşil renk boyalı ferforje demir parmaklıklarla çevrilmiştir. Parmaklıkların orta kısmında sanduka ve lahitin temizliği için demir bir kapı bulunmaktadır. Başucunda mermerden bir kitabe vardır.

Lakabı gerçek isminin önüne geçmiş Söylemez Hoca Şeyh Fazıl Hüseyin Efendi 04.09.1910 günü perşembeyi cumaya bağlayan gece saat 02’de vefat etmiştir. Mezar taşında şunlar yazılıdır.

“Hüve’l-Bâki Bismillâhirrahmânirrahîm Küllü men-’aleyhâ fânin ve yebka vechü Rabbike zü’l-celâli ve’l-ikrâm. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn. Küllü nefsin zâikatü’l-mevt. Hazret-i Ka’be-i feyz-i âlem kıble-i kimyâ-yı sa’âdet Şâh Seyyid Hâce Mîr Fâzıl Hüseyin ibn Merhûm Gevher Ali Şehîd Çiştî Kalender-i ehl-i Hindistan karîbü’l-bahâr şehr-i Ahmed Pûrmedfen-i Konya-i Şerîf. Mâh-ı Şa’bân-ı Şeb-i Cum’a sâ’at-i 2 fi 28 târîh-i sene 1328 min Hicreti’n-Nebiyyi sallallâhü aleyhi ve sellem temmet”

İfadesi yer almaktadır.

Şeyh Fazıl Söylemez şahide kitabesinin tercümesi;

O (Allah) ölümsüz ve sonsuzdur. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak.

Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.

Mutlaka biz Allah’a aitiz ve biz O’na döneriz. Her can ölümü tadacaktır.

Âlimlerin kıblesi sa’adet hazinesi, Hindistan yakınlarında Cişti Kalenderi Ahmet

Pur’un ehlinden, şehit merhum Gevher Ali’nin oğlu Şah Seyyid Hace mir-i fakir Fazıl

Hüseyin, Nebi’nin–Allah’ın selamı onun üzerine olsun.- hicretinden 1328 sene sonra,

Konya-i Şerifte Şa’ban ayının 28’inde Cuma günü saat 2’de vefat etti.

İçerisinde gazete basılan tek türbe Söylemez Türbesidir. İtalyanların Konya’yı işgal ettiği dönemde 1920 yılında Öğüt gazetesi bu türbede yayına hazırlanmış ve basılmıştır.

Öğüt gazetesinin, ilk çıktığı yer Selanik’tir. Sahibi Abdülgani Ahmet de Selaniklidir. Ahmet Bey, matbaacılıkla uğraşırken, Balkan Savaşlarının neticesinde, Selanik Yunan işgaline uğrayınca, İstanbul’a göç etmiştir. Ardından İzmir’e yerleşir. İzmir’den matbaasıyla Afyon’a göçen Abdülgani Ahmet, burada Öğüt’ü 1917’den itibaren çıkarır. İzmir’in de işgali üzerine, Afyon’dan matbaasını tren vagonlarıyla Konya’ya taşır. 1919’dan itibaren, matbaa ve gazete çıkarma faaliyetini, Konya’da sürdürür.

Millî mücadeleyi destekleyen Öğüt gazetesi İngiliz ve İtalyan işgal kuvvetlerince tepki çeker. İngiliz General Milne, Konya İtalyan Müfreze Komutanlığına emir verir. Bunun üzerine İtalyan Müfreze Kumandanlığı, 13 Kânunusani 1920 günü öğleden sonra Öğüt idarehanesine baskın düzenler. 14 Ocak 1920 tarihinden itibaren Öğüt adıyla gazete yayımına son verilir. Ancak bir gece önce matbaa çalışanları, makineleri ve matbaa malzemelerini alelacele, Kuva-yı Milliye’nin kontrol ettiği bölgede olan Söylemez Tekkesi’ne kaçırmışlardır. Daracık bir mekân olarak türbede, hummalı bir çalışma ile Öğüt yerine Nasihat çıkarılıp, İtalyanlardan habersiz, gizli olarak dağıtılır. Gazete, Kuva-yı Milliye bölgesinde olup işgal kuvvetlerinden korunaklı bir alandadır. Gazete yasak kalktıktan sonra Şubat ayında tekrar eski yerinde çıkmaya başlar. (https://www.konyapedia.com/makale/2101/ogut)

Konya Balık Halinde Sessiz ve Suskun Şekilde Duran Türbe Bize Ne Söylüyor

Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Söylemez türbesi hakkında şu değerlendirmeleri yaptı; Şeyh Fazıl Hüseyin tarafından yaptırılmış bu zaviye/yerleşkede vakfedilmiş olan iki konut, mutfak, ahır, bahçe, su kuyusu, Söylemez çeşmesi, bahçe, türbe ve mescit bulunmaktadır. Şeyh Fazıl Hüseyin ile Osmanlı coğrafyasının önemli bir ilim ve irfan merkezi Konya Müslümanları ve Hint Müslümanları arasında bir köprü kurulmuştur. Hindistan’da yaygın bir Sünni tasavvufi bir ekol olan Çiştiyye tarikatı Konya’da faaliyet göstermiştir. Şeyhin ölümünden sonra mütevelli tayin edilen Hindistan kökenli yöneticisinin 1910’lu yıllarda vefatı ile tarikat faaliyeti duraklamıştır. Birinci dünya savaşı koşullarında ise fiilen sona ermiştir.

Şeyh Fazıl Hüseyin tarafından yazıldığı belirtilen şiir risalesi, hat levhası ve eserleri, tarikat silsilenamesi ve tekkeye ait yazma eserler kayıptır. İçeriği ve niteliği bilinmemektedir. Bu eserler hakkında arşivlerde taramalar yapılmalıdır. Eğer bu eserler bulunabilirse Söylemez Hoca bize yazdığı bu eserlerdeki bilgiler ile konuşan ve Söyleyen Hoca olacaktır.

Erken Cumhuriyet döneminde yani 1924 yılında tekke ve zaviyelerin kapatılması ile Söylemez zaviyesi kapatılmıştır. Zaviye ve türbesi bir süre bakımsız kalmıştır. 1930’lu yıllarda başlayan yol ve imar çalışmaları ile bütünlüğü ortadan kalkmıştır. Daha sonra Söylemez zaviyesinin konakları ve bahçeleri satılmıştır. Kalan tek konak ise yine yol çalışması nedeniyle 1986 yılında yıkılmıştır. Geriye sadece türbe mekânı ve türbedar için yapılan kısmı kalmıştır. Bu ufak oda günümüzde ziyaretçi odası olarak kullanılmaktadır. Söylemez türbesi uzun yıllar virane şeklinde kaldıktan sonra 2007 yılında Konya Büyükşehir belediyesi tarafından Balık hali ile bütünleşik şekilde restore edilmiştir.

Ancak türbe balık halinin devasa yapısının ve ağaç gölgesinde kalmıştır. Koskocaman çatının bir köşesinde duran bu türbenin kime ait olduğu ve ne için orada olduğu meçhuldür. Sanki merhum şeyhinin lakabı gibi kimseye bir şey söylemeden kendi halinde bir köşede durmaktadır. Balık almaya gelenler veya Muhacir pazarına gelenler için de türbenin fark edilen bir yönü bulunmamaktadır. Türbenin giriş kapısına gelindiğinde ancak duvar üzerindeki plaket ile Söylemez türbesi olduğu anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda:

  • Bugün ortalıkta olmayan Söylemez konağı ve Söylemez çeşmesi vakfiyesi ve tapu kayıtları esas alınarak yeniden inşa ve ihya edilmelidir. Söylemez zaviyesi vakfiyesinde belirtilen şekilde asli görünümüne kavuşturulmalıdır.
  • Türbe etrafına köpük balık kasaları, nakliye kutuları gibi malzemeler konulmalıdır. Türbe etrafına otomobil, bisiklet ve motorsiklet gibi araçlar park edilmemelidir. Türbenin çatı kısmı kuş pisliği ile kirlenmiş durumdadır. Türbenin ve etrafının kirlenmesine yol açan balık halinin çatısındaki üstü açık kısımlar kapatılmalıdır. İç kısmına atılan paletler, varil kapakları türbeyi atık malzeme alanına çevirmiştir. Türbeyle gönüllü olarak ilgilenen balık hali derneği ve bazı esnaflar olmakla birlikte ilgili kamu kurumlarınca türbenin genel bakımı, iç ve dış çevre temizliği periyodik olarak yapılmalıdır.
  • Mevcut türbe ve ziyaretçi odası içi bakım ve tamire muhtaçtır. İç aydınlatma sistemi ve elektrik tertibatı yenilenmelidir. Türbenin ahşap tanıtım levhası tamamen yıpranmış, metal çerçevesi çıkmıştır. Eskimiş ahşap levha ise rastgele türbe duvarına yaslanmıştır. Metal çerçevesi ise giriş kapısı yanındaki elektrik kutusu üzerine asılmıştır.
  • Balık hali kavşağına gelen ana arterlere Söylemez türbesini tarif eden yol levhaları konulmalıdır. Türbe turistik gezi rotalarına dahil edilmelidir. Türbeyi tanıtıcı dijital barkot takılmalıdır. Akıllı telefonlar ile barkot (QR kod) okutularak türbe ve banisi hakkında detaylı bilgi edinilmesi sağlanmalıdır.
  • Türbenin ismi Söylemez türbesi iken Balık hali içindeki mescit/camiye “Söylemez Baba camisi” ismi verilmesi çelişkili bir görünüm oluşturmaktadır. Literatürde Şeyh Fazıl Hüseyin’in isim, künye ve vakfiyelerinde halk arasında tevatüren dile getirilen “söylemez” kelimesi geçmediği gibi “Söylemez Baba” şeklinde bir atıfta da bulunulmamaktadır. İlgili kamu kurumlarının istişare ederek müşterek bir isim ve tanıtım ibaresi kullanmaları yararlı olacaktır.

Konya Haberleri