Konya’daki 723 yıllık servet can çekişiyor!

Tarihi Şeyh Osman Rumi Türbesi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Şükran Mahallesi kentsel dönüşüm çalışmalarına 100 metre uzaklıkta bulunan tarihi eser bakımsızlık ve tahribatlar nedeniyle yok olma tehlikesi yaşıyor. Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Mevlana ile sohbet etmiş bu bilgine ait türbeyi ve kendi adıyla anılan Şeyh Osman Rumi Mahallesi’ni ziyaret ederek yaptığı tespitleri aktardı.

Yıkıntılar arasında kalan Şeyh Osman Rumi Türbesi adeta kaderine terk edildi. 723 yıllık Selçuklu Alimi Şeyh Osman Rumi Türbesi harap durumda, kapısı kırılmış, iç duvar sıvaları dökülmüş ve dış duvarları yer yer patlamış durumda bulunuyor.15’nci yüzyıldan itibaren Türbe ile yakın zamana kadar aynı isimle anılan mahallede ibadete açık olan Şeyh Osman Rumi Camisi de kapanmış durumda ve cami ihata duvarları da yıkılmış durumda. Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, yaptığı tespitleri gazetemize aktardı.

ŞEYH OSMAN RUMİ KİMDİR?

Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Turgut tarafından yapılan yeni bir araştırmada yer alan bilgilere göre: Şeyh Osman Rumi’nin kesin doğum ve ölüm tarihleri bilinmemekler birlikte 13.yüzyılda yaşamıştır. 1240-1244 yılları arasında Şam’da Berraniye medresesinde Sadrettin Konevi, Şems-i Tebriz-i, Evhadüddin Kirmani ve Mevlana birlikte ile ilmi sohbetler yapmıştır. Soy olarak Abdülkadir Geylani’ye şeceresi ulaşan Şeyh Osman-ı Veli Moğol saldırıları sonucu güvenlik nedeniyle Konya’ya göç etmiştir. Kendi adıyla anılan mahallede bir tekke ve zaviye oluşturarak kardeşi Şeyh Hasan ile birlikte ilim ve irşad çalışmalarında bulunmuştur. Önceleri bu alanda üç türbe, mescit, zaviye ve vakıf gelirleri olduğu arşivlerde yer almaktadır. Halen bir cami, Şeyh Osman Rumi türbesi ile birlikte kardeşi Hasan Rumi’ye ait mimari özelliği olmayan bir türbe benzeri mekan düzenlemesi bulunmaktadır.

‘TÜRBELERİN HEPSİ BİRER MANEVİ HAZİNEMİZDİR’

Osmanlı Devletinin kurucularından Otman beye Osman isminin verilmesini de de 12-15.yüzyılarda Anadolu’ da etkili olan tasavvufi ekollerden Kalenderi dergahı temsilcilerinden Şeyh Osman Rumi’nin verdiği yine bu araştırmada yer almaktadır. Ailesinden oğlu Şeyh Ali Mücerred ve torunu Şeyh Muiniddin Halil Zili ve Fatma hatun Tokat ve Zile’ye yerleşmiştir. Fatma Hatunun meşhur sufi Ahi Evran’ın hanımı ve Hacı Bektaş velinin el verdiği Fatma Bacı olduğu tahmin edilmektedir. Tokgöz yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi; “Türbelerin hepsi birer manevi hazinemizdir. Türbeler de yer alan alim zatların hepsi Konya için önemli kişilerdir. Zamanında şehrimize hizmet vermişlerdir. Türbe ve kümbet türü anıt mezar eserleri bizlere Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma manevi bir miras ve mimari bir anıttır. Bu eserler geçmiş ve gelecek nesiller arasındaki bir köprü fonksiyonu olan tarihi eserlerdir.”

‘EŞSİZ KÜLTÜR HAZİNESİ KONUMUNDADIR’

Tokgöz, türbe ve kümbet mimarisinin sadece eski yüzyıllarda yapılmış olmak bakımından ve mimari karakterler yönünden değil bu topraklarda Türk İslam kültürünün birer tapu senedi olması açısından da önemli olduğunu vurguladı. Tokgöz, şu ifadelerle sözlerini sürdürdü; “Türk-İslam kültürünün bizlere bıraktığı en somut kültür ve medeniyet belgelerinden biri inşa ettiği, türbelerde, kabristanlardaki kitabeler ve mezar taşlarıdır. Bunlar yansıttığı sanat, zarafet, ince düşünce anlayışı ve toplumsal olgunluğuyla yüksek kültür, gelenek ve medeniyet anlayışının geçmişten bugüne taşıyıcılığını üstlenmiş eşsiz kültür hazinesi konumundadır. Kültürel abide, anıt ve mimari miraslar milletlerin hafızasını oluşturmaktadır. ‘Nerede bir evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır. Evliyası olmayan yerde Türk de yok demektir’, diyen Erol Güngör Hoca'nın dediği gibi aslında kabirler, türbeler ve mezarlar bir toprağı vatan yapan en önemli semboldür.”

‘MERDİVENLE İNİLEN ALT KAT ESAS MEZAR BÖLÜMÜDÜR’

Açıklamasına türbe ve kümbet mimarisi hakkında bilgilerle devam eden Araştırmacı Tokgöz; Türkler’in İslâmiyet’ten önceki dönemlerden itibaren zengin bir mezar anıtı geleneğinin bulunması, İslâmî devirde türbe ve kümbet adı verilen iki değişik forma sahip mezar anıtının geniş ölçüde uygulanmasına yol açmıştır. Kümbette cenazelik, mumyalık veya kripta gibi isimlerle anılan bir bodrum katı üzerinde silindirik yahut çokgen gövde yer almakta, bunun da üzeri içten kubbe, dıştan konik ya da piramidal bir çatı ile örtülmektedir. Genellikle iki katlı olan kümbetlerde üst kat planı aynen alt kattaki mumyalık kısmında da tekrarlanır. Merdivenle inilen alt kat esas mezar bölümüdür.” dedi.

‘GEÇMİŞ ÖRNEKLERİDİR’

Tokgöz; “Josef Strzygowski tarafından ileri sürülen, birçok sanat tarihçisinin benimsediği hipoteze göre kümbetler, Ön Asya ve Türkistan’daki Türkler’e ait çadır sanatının mimariye geçmiş örnekleridir. Çadırdaki özel kısımlar kümbetlerde muhafaza edilmiş, kumaş ve dokuma karakteri mimariye yansımıştır. Sultan, emîr, ilim adamı ve tasavvufi açıdan önemli şahsiyetler için yapılan bu mezar yapılarında çok köşeli ve yuvarlak biçimlileri çoğunlukta olmak üzere bazan dilimli gövdeli veya kare planlı olarak da çeşitlilik göstermektedir.” şeklinde aktardı.

‘TÜRBEYE SAHİP ÇIKILMALI’

Tarihi yapının bakımsızlıktan harabe haline geldiğini söyleyen Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Vakıflar Bölge Müdürlüğü Konya Büyükşehir Belediyesi ve Meram Belediyesi yetkililerine çağrıda bulunarak türbeye sahip çıkılması gerektiğini vurguladı. Tokgöz, “Bir an önce burada yeni bir çevre düzenlemesi, türbeye acil restorasyon planı hazırlanmalı ve ivedilikle bakım onarım yapılmalıdır. Burası tamamen atıl durumda kalmış, önüne gelenin girip çıktığı, hayvanların pislediği, sağa sola atılmış çöplerle bir mezbelelik görüntüsü bize ve ecdadımıza yakışmıyor ve kültürel mirasımız tahrip oluyor." şeklinde değerlendirme yaptı. Mimari olarak 2 katlı olarak yapılan türbe aynı zamanda eyvanlı bir türbe olarak Konya’daki nadir kullanılan türbe mimarisi olarak dikkat çekmektedir dedi.

Konya Haberleri