Konya kültürüne ve irfanına hizmet eden birçok değerli insan bulunmaktadır. Bilgi emekçisi ve irfan ehli denilen bu insanlarımız gönüllü Konya aşıklarıdır. Klasik edebiyatın unsurları olan şiir yoluyla divan yazmak, mesnevi oluşturmak, masal gibi ögelerle insanlar topluma kültürel zenginlik katmışlardır. Tanzimat döneminden bugüne sözlü sohbete dayalı bilgilerin yerini yazılı materyaller almıştır. Geleneğe dayalı unsurlarla birlikte yeni anlatım teknikleri olan hikâye, roman ve gazetelerde fıkra/makale yazarlığı yaygınlaşmıştır.
Bu kişiler bazen diplomalı denilen mektep, medrese eğitimi ve üniversite eğitimi almış kişilerdir. Bir kısmı ise alaylı olarak ve çarıklı erkan-ı harp olarak Konya irfan meclislerinde temayüz edip ön plana çıkmışlardır. Bu değerli köşe taşı insanlar herhangi bir makam, mansıp ve ücret için değil, Konya kültürünü yaşatmak için var olmuşlardır. Daha önce yetişip tevarüs ettikleri kişilerden aldıkları irfani bilgiler ve şahsi müktesebatları ile Konya yaşantısı hakkında ellerinden geldiğince yazıp çizmişlerdir. Adeta ayaklı birer kütüphane olarak ivazsız ve garazsız birer irfan neferi olmuşlardır.
Bu kişilerin temel vasfı mesleki birikimleri, edebiyat, tarih, folklor, spor ve musiki vb. alanlardaki çalışmaları ile Konya kültürüne hizmet etmeleridir. Maddi bir kazanç beklemeden gönüllü olarak eserler vermişlerdir. Yazıları, sohbetleri ve kitapları ile temayüz eden irfan ehli insanlardan bahsediyorum. Konya bu anlamda birçok gönül ve kalem ehli insan çıkaran kadim ve mümbit bir irfan ocağıdır.
Bu haftaki yazımda Konya’mızın kültür çınarlarından merhum Gazeteci Yazar Ahmet Güldağ üstadımı ele aldım. Ahmet Güldağ 2019 yılında 89 yaşında hayata veda etti ve aramızdan ayrıldı. Konya kültürünün yegâne temsilcilerinden ve yaşayan hafızası idi. Şehirler, aynı insanlarda olduğu gibi “maşeri vicdan” ve toplumsal hafızaları” ile yaşarlar. Vefa sadece İstanbul’da bir semt ismi değildir. Kültür çınarlarımıza hem yaşarlarken hem vefat ettikten sonra sahip çıkılmalıdır. Bu bağlamda bu kültür çınarları için sempozyum, seminer ve konferanslar düzenlenmeli, dostları ve arkadaşları söz almalıdır. Bu irfan ehli kuşağın önemli temsilcilerine yetiştiğim, sohbetlerine iştirak edip feyz aldığım için şanslıyım. Konya çelebisi olan üstatlarımı e efkar-ı umumiyeye acizane hatırlatmak ve yeni kuşaklara tanıtmak üzere karınca misali yola çıktım.
Değerli üstadım ile 2019 yılında sosyal medya üzerinden tanıştım. Kendisi hakkında bir sosyal medya ortamında biyografi hazırlayıp takdim ettim. Bu vesile ile tanıştık, muhabbet ettik. Birçok kez Konya kültürü ve tarihi üzerine telefon ile görüştük. Vefatından birkaç ay önce elinde bulunan bazı arşivleri, bilgi ve belgeleri bana vermek istediğini ifade etmişti. En kısa zamanda bir araya gelme konusunda mutabık kalmıştık. Yaz tatili ve tedavileri nedeniyle yüz yüze bir araya gelmek nasip olmadı. 24.12.2019 günü vefat edince rahmetli üstadımın arşivini görme ve bana tevdi etme lütfunu yitirmiş olduk. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun.
Altınekin’in Dedeler Köyünde 17 Ekim 1930 tarihinde dünyaya gelen Ahmet Güldağ 24 Aralık 2019 Salı günü Hakk’a yürüdü. Merhum Ahmet Güldağ, Hacıveyis Camii'nde öğle namazına müteakiben kılınan cenaze namazının ardından Üçler Mezarlığına defnedildi. Ahmet Güldağ, 1952 yılında Yeni Meram Gazetesi’nde önce personel olarak, sonrasında ise 1954 yılında yazarlık hayatına başlamıştı. Uzun yıllar Konya Postası; Yenigün ve Merhaba gazetesinde de yazılar yazan Ahmet Güldağ, Konya’nın yaşayan hafızalarından biriydi. Zaman zaman Ahsen Gülbağ şeklinde müstear isimle de yazılar yazmıştır.
Ahmet Güldağ babasının öğretmen olması nedeniyle ilkokulu Hadim İlçesi Gaziler köyünde okudu. Konya Sanayi Mektebi mezunudur. Teknik resimde çok iyi idi. Daha sonra 1965-66 yıllarında Ankara Yüksek Teknikerlik okulunu bitirdi. Devlet Su İşlerinde çalışırken İstanbul’daki tahsil hayatını tamamlayarak yüksekokul mezunu oldu. DSİ’den ayrılarak 1959 yılında Konya Karayolları bölge müdürlüğüne mühendis olarak girdi. 1995 yılında Karayollarından emekli oldu. Türkiye Sanat Okulları mezunları cemiyetinin Konya yönetiminde yer aldı. Bir süre cemiyetin Ankara merkez genel sekreterliğini yapmıştır.
Maziden Bugüne Konya Müşahadeleri
Ahmet Güldağ üstadım 1954 yılından itibaren köşe yazarı olarak basın hayatında yer almıştır. Konya kültürü, sosyal yaşamı ve gelenekler dünyası hakkında özgün birikimlerini ve tanıklıklarını paylaşmıştır. Yazılarında yer alan siyah beyaz fotoğraflarda görülen insanlar, binalar, işyerleri, olaylar hakkında ilk elden meçhul noktaları açıklayan ayaklı bir kütüphane idi. Özellikle mazide meçhul kalmış birbirinden kopuk noktaları birbirine bağlayan bir Konya hafızası ve kültürümüzün canlı tanıklarındandır.
Ahmet Güldağ üstadım 2008 yılından başlayarak bir yerel gazetede hayatının tüm evrelerini kaleme almıştır. Konya odaklı bu yazılarda ilkokuldan emekliliğe, doğduğu köyden ilk orta lise eğitimine, iş hayatına yer vermiştir. Bu süreçte neredeyse 80 yıldır tanık olduğu Konya'nın tüm önemli olaylarını ayrıntılı ele almıştır. Güçlü hafızası ile geçtiği mekanlar, kişiler, işyerleri ve esnaflar ve kültürel olaylar bağlamında tanıklıklarını not etmiştir. Mevsimlerin nasıl geçtiğinden ramazan yaşantısına, iftar geleneklerine, bayram adetlerini cevval hafızası ile kamuoyuna yansıtmıştır.
Eskiden lapa lapa Konya’ya kar yağardı.
Ahmet Güldağ kar yağışının hayatında iki önemli iz bıraktığını söyler: “Ne günlerdi o günler şehirde yirmi, dağlık köylerde otuz cm’den aşağı kalmazdı kış aylarında ki kar yağışları. Kar çoğaldıkça tüm çatısız evlerin damlarına çıkışır oturanlar. Ellerindeki kar küreği ile kürürlerdi karları ya evin hayatına (Avlu olan yer) ya da sokak üzerine. Sokaklar tüm, caddelerin duvar kenarları dolardı kar yığınları ile. Herkesin ayağında mest veya potinin içine girdiği Gislaved lastik ayakkabılar olurdu ki su görmesin ayaklar diye.
Hatıratımda ilk yer eden olay beş yaşlarımda iken Hadim Gaziler köyünde iken, hafta tatilinde babam ve annemle komşu köy Yelmez’de ki eşraftan İsmail Usta’ya misafir olmuştuk. Müfettiş geldi haberi ile babam Pazar öğleyin dönmüş bizde Pazartesi dönüş yapacaktık. Güneşli olan hava akşam sonu kar yağışına çevirivermişti. Sabahleyin altmış santime varan kar zaten sadece hayvan yolu bulunan yolları görünmez edivermişle kalmayıp devam ediyordu. Beş altı babayiğit köylü yayan annemle ben katır üzerine bürünmüş olarak yola düşüp eve gelebilmiştik bembeyaz zemin üzerinde.
“1943 yılı Kasım’da başlayıp kış aylarında ara ara ama sık olarak yağan kar yirmi otuz santimde kalırdı. Yağış sonu Yüce Yaradan bir güneş verince eriyiverirdi. Şimdi düşünüyorum o erimede sokaklar asla su havuzuna dönüşmez birden kayboluverirdi. Yerler ya toprak ya da Arnavut kaldırımı taş döşeme idi. Bugünün asfalt kaplaması yoktu.
O yılın şubat ayı cemrenin ilk başlangıcı olan gün ikindi üzeri kar yağışı lapa lapa başlamıştı. Şerafettin Camii yanı Sanayi Mektebi’nden, İl Emniyet Müdürlüğü ile Karakayış Caddesi’ni bileştiren Takkeli Sokak’taki eve gelmiştim. Kar yağışı sırasında yıldırım çakışı hiç görülmemişti ama o gün hem de kırmızı değil yeşil ışın rengi vererek çakıyordu. Amcalar hayret içinde “Galiba kıyamet alameti bu” tefsirinde idiler. Geceleyin seksen santimi bulan karın damları çökertmesin diye herkes kar kürümeye çıkıştı. Bende dayım rahmetli Süleyman Gül ile damları temizlemiştik ay ışığı parlaklığı olan gece de. Öyle beş santim yağınca okullar paydos düşüncesi yoktu ve zaten kimden duyabilecektiniz ki? Bendeniz yaşam boyunda okuldan kalmayı hiç yeğlemediğim için Takkeli Sokak’tan Sanayi Mektebi’ne ki üç Km. Kalçamı kaplayan karlara gire çıka varmıştım paçalarım su içinde. Okul açıktı. Gelmiş olan öğretmenler “Oğlum neye geldin? Gelinir mi hiç?” demişlerdi. Kar iki günde eriyiverdi güneşi görünce ne okul tatili, nede kimsede feryat mafişti.
Hiç kimse mutsuz değil normal bir yaşam sürer, ekmeğini saç üstünde Şebit (Yufka) pişirerek ova köyleri tandırda ekmek yaparak giderirdi ihtiyaçlarını. Et işlemi ise zaten ekim ayında kesilen koyun-keçi kıymasını havi çömleklerde hazır ve nazırdı. Kısacası aç kalabilen bulunmazdı asla olmayanlara zaten komşular yardım ederdi.” Diyerek Konya’nın 80-90 yıl önceki kar yağışı altında geçen günlerine ışık tutmuştur. (https://www.merhabahaber.com/hatiramda-kalan-kar-yagislari-4536yy.htm)
Karayolculuk günlerinden bir anektot: Meşhur “git gel Ankara 6 saat” sözü nasıl çıkmıştı?
Karayolu tarihini en iyi bilenlerden biri Ahmet Güldağ’dır. 1959 yılında girdiği kurumdan 1995 yılında emekli olmuştur. Bir ropörtajında "git gel Ankara 6 saat” deyiminin nasıl çıktığını şöyle anlatır. “1945-1950’li yıllarda Konya-Ankara arası toprak bir yoldu. O yıllarda sabahleyin şafak vakti, bir otobüs Ankara’ya çıkar, bir otobüs de Bursa’ya çıkardı. Başka araba yoktu. Ankara’ya gidişler Konya’da Bursa Oteli’nin önünden güneş doğarken kalkar, tozlu yollardan geçerek yol alırsınız, o dönemler stabilize bile yok, akşama doğru Ankara’ya varılır. Yolcuların üstü başı bembeyaz olurdu. Keza Ankara’dan da aynı şekilde sabah erkenden kalkarlar, akşama doğru Konya’ya gelirlerdi. Günde bir otobüs gider, bir otobüs gelirdi Daha sonraki yıllarda 1947’de yol stabilize olarak, yola döküm yapıldı, artık süre kısalmıştı. Sabah erken çıkılır, öğlen saatlerinde Ankara’ya varılırdı. Git-gel Konya altı saat diye söz söylenir olmuştu. Stabilize yol yapılınca tozdan biraz kurtulmuştuk.
Sonra Konya-Tutuk arası stabilize yapıldı. Böylece Ankara Yolu biraz daha düzelmiş oldu. 1950’de Karayolları Teşkilatının kurulmasıyla birlikte, ele alınan ilk yollardan birisi Konya-Ankara Yolu’nun yapımıdır. Bu yol yapılırken, geceli, gündüzlü, geceleri jeneratörlerle aydınlatılarak vardiyalı olarak çalışıldı. Konya-Kulu arası 160 km, Kulu-Ankara arası 100 km olmak üzere bu yolu iki yıl içerisinde ancak iki arabanın geçebileceği kadar yaptılar. Önce stabilize, sonra asfaltladılar. Böylece Konya-Ankara Yolu 5 saate düşmüş oldu.” (https://www.merhabahaber.com/karayollarindan-yazarliga-uzanan-bir-hayat-1816932h.htm)
Vespa motorsiklet hayranı Ahmet Güldağ ehliyet sınavını nasıl geçti?
Ahmet Güldağ Konya’da bir zamanlar ehliyet sınavının hangi güzergahlarda yapıldığını şöyle anlatıyor: “Ehliyet almaya gelmişti iş. Gerekli müracaat işlemleri yaptım motosiklet ehliyetim olduğu için beni sadece direksiyondan imtihan edeceklerdi. Dairemizde ki Trafik şefi Rahmetli Ali Özkardeş’e “beni imtihan et ricasında bulundum. Kendi otosuna indirip direksiyona geçirerek “haydi götür şehire beni” demesin mi? Uzatmayalım. Şehire geldik “Sen rahat imtihanı kazanırsın” demişti.
İmtihan günü yanıma bir Polis oturdu. Arkada diğer heyet üyeleri vardı. Anıttan şehir içine gidecektik. Büfenin önünde dur dediler durmadım ilerde durdum. Dursa idim otodan inerek “güle güle” diyeceklerdi. Polis aferin dedi. Şerefşirin çeşmesine çıkış yapan sokaktan sekerek bir top geliyordu. Anladım ki arkasından koşarak çocuk gelecek.”
Hemen frene basınca çocukta koşarak gelmişti Polis Çocuğu görünce “aman aman” diye öne eğilerek bağırmıştı. “Korkmayın ben fark ettim durdum” deyince Polis’in heyecanı devam ederken. ”Ezeceğiz sanmıştım. Çok iyi fark etmişsin” dediğinde. “ Bir topun arkasında muhakkak bir çocuk koşar kaidedendir.” cevabını verdim. Dönüş lambası vesaire işlemleri de yerine getirince. Tebrikle beni gönderdiler. (https://www.facebook.com/photo.php?fbid=10156981964854774&set=pb.845224773.-2207520000&type=3)
Satranç tiryakiliği ve şampiyonluk kupası
Rahmetli Ahmet Güldağ üstadım yine kişisel hayat serüvenini anlattığı bir yazısında satranç tiryakisi olduğunu ve Konya şampiyonu olduğunu şöyle anlatmıştır: “Daire çalışmaları işlemleri yanında birde sosyal hayatım vardı. Malum. Cemiyet işleri Lisan kurslarını takip ederken birde Satranç tiryakisi oluvermiştim. Başlangıç Danimarkalı şirkette çalışırken öğle paydosunda muhasebeci iki arkadaşın taşları dizilmiş bir oyun oynadıklarını görmemle oldu. Merakla seyredip “Nedir bu?” soruma “Satranç oyunu” demişlerdi. Hoşuma gitmiş, ‘Nasıl öğrenebileceğim?’ Soruma, “Kitabını al öğrenirsin” dediler.
Dünya satranç dâhilerinden Fransız Kasablanka’nın kitabını ve birde satranç taşları ile tablosunu aldım. Evde tatbikat yaparken arkadaşların oyununa bende iştirak ettim. Tabii yeniveriyorlardı ama her yenilmede hatalarımı da öğreniyordum. Aradan bir ay geçince onları yenmeye başlayınca “Yahu dün başladı bizi nasıl yener.” Diye kendi kendilerine kızıyorlardı.
Konya Turizm Cemiyeti Başkanı Rahmetli Fevzi Halıcı birçok yarışmalar düzenleme yanında satranç oyununu da başlatmışı. Bu oyunlara iştirak ettim. Bir gün Şampiyona yarışması düzenlemiş Ankara Satranç Derneği başkanını da davet etmişti. Şampiyonayı bir heyet idare edecekti ben kaydolmuştum ama…Oyunların başlaması saatine geç alınca “fırsat bu fırsat deyip benim iştirakimi ve kazanmamı istemeyen heyet beni kabul etmemişti ama Rahmetli Fevzi Halıcı beni evvelden tanıdığı ve oyunda kuvvetli olduğumu da bildiği için resen müdahale edip iştirakimi sağladı. Karşılaştığım dört usta oyucuyu yenip Şampiyonluk kupasını kazanmıştım. Hayatımda satranç oynamam devam etti. Allah’ın inayetiyle girdiğim 88 yaşımda evden dışarı çıkamamam olması da. Halen Bilgisayarda Dış devletlerde ki oyuncularla Namaz ve niyazıma zarar vermeden karşılaşıyorum.” Demiştir. (https://www.merhabahaber.com/satranc-tiryakiligi-ve-sampiyonluk-kupasi-16268yy.htm)
2017 yılında Konya Aydınlar Ocağı, doğumunun 87. ve kültürümüze hizmetlerinin 63. yılında Konya’nın yaşayan hafızası, Gazeteci-Yazar “Ahmet Güldağ’a Vefa Gecesi” düzenledi. Kendisini teşekkür plaketiyle ödüllendirerek ahde vefa örneği gösterdi. Programa yazarın arkadaş ve dostları, Konya Aydınlar Ocağı başkanı Mustafa Güçlü, yazarlar Hüzeyme Yeşim Koçak, Kazım Öztürk başta olmak üzere Konyalı kültür ve sanat insanları katılmışlardı. Ahmet Güldağ anısına vefatının birinci yılında Konya Yenigün gazetesinin Şehrin Hafızası isimli kültür sanat eki özel sayısında yer verilmiştir.
Gazeteci Yazar Sadık Gökçenin anlatımıyla: “Ahmet Güldağ, mütevazi bir insandı. İnsan sevgisi çok fazlaydı. Bizim ve Konya için kıymetli bir ağabeyimizdi. Onun yol hikâyeleri her zaman okumaya ve dinlemeye değerdi. “Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” Hoş bir sadâ bırakmak, hoş bir sadâ ile anılmak; en güzel duygu bu olsa gerek.” Olarak tarif edilmiştir. (https://konyayeniguncom.teimg.com/konyayenigun-com/images/upload/sYehir_1.pdf)
1980 öncesi şartlarda memur olduğu için Ahmet Güldağ’ın gazetede yazmasına yasak getirilince Konya Gazeteciler cemiyeti kurucusu Rıdvan Bülbül hakkında: “Ahmet Güldağ sadece yazı yazan değil Konya için hayli yararlı işlemleri olan bir yazarımızdır. Kendisi İnşaat Teknikeri olduğu halde ve Konya’da üniversitenin “Ü” sü bile konuşulmazken iki yıllık yüksekokul olan tekniker okulunun açılması için yıllarca gazetelerde mücadelesini vermiş netice de muvaffak olmuştur. Böylece Konya’da ilk yüksekokul açılmasını sağlamıştır. Cemiyet başkanı olarak kültür hizmeti yapmış. Ücretsiz İngilizce Almanca kursları açtırmıştır. Gazetelerde karayolları sayfası çıkarmış. O zamanlar klişe yapımı olmadığından genel müdürlükten klişe getirip gazetelere dağıtmıştır. Siyaset yapıyorsun deyimi asla ona uymamaktadır. Çünkü bu gayretleri içindeki mücadeleci uğraşımı gören ben ve Fevzi Halıcı ona yaptığımız Demokrat Parti Konya Gençlik Kolu Başkanlığı teklifimize hayır cevabı vermiştir.” Diyerek sahip çıkmıştır. (https://www.merhabahaber.com/yazarlara-devam-17614yy.htm)
Ahmet Güldağ’ın kişisel tecrübeleri ve hatıraları özgün bir değere sahiptir. Başka yerde örneği bulunmayan nitelikte bilgiler içermektedir. Vefa bağlamında merhum üstadım Ahmet Güldağ’ ın 1954 yılından 2019 yılına kadar olan yazıları bir kitap olarak yayınlanmalıdır. Konya hakkında yaptığı tüm mesleki çalışmalar ve raporlar derlenmeli, yıllarca emek verdiği gazete arşivleri taranmalıdır. Konya kültürü ve hayatını yansıtan bir seçki olarak hazırlanmalıdır. Bu çalışmanın yayınlanmasında medya, yerel yönetimler ve STK’ların birlikte rol alması acizane önerimdir. Nereye gidersen git ve gezersen gez benim yeşil Meram’lı Konya’m ve iki katlı baba evinin huzuru bambaşkaydı diyen “karayollarının kara sevdalısı” Ahmet Güldağ üstadıma bu vesile ile yüce Mevla’dan rahmet dilerim. Ruhu şad olsun.