Korona hiç bitmesin(!)

Ömer Kocabaş

Koronavirüs salgınıyla ilgili aşıların da ortaya çıkmasıyla tünelin ucu görünmeye başladı. Hazirana kadar normalleşeceğiz gibi görünüyor. Lakin başta ülkemizdeki bir kısım aklı evveller olmak üzeri dünya genelinde koronanın bitmesini istemeyen, neredeyse onunla romantik bir ilişki kuran bir kitle 2021’in tamamının da kayıp yıl olması için elinden geleni yapmaya devam ediyor.

Herkesin kendi çapında bir korona hesabı var. Özellikle hafta sonu yasaklarının da tekrar başlamasından mutluluk duyan, yetmez 14 gün aralıksız yasak olsun diyenler elbette tuzu kuru tayfa. Kamuda veya kurumsal şirketlerde önemli pozisyonlarda çalışanlar için yasak ne kadar çok olursa o kadar iyi. Zaten kış geldi, bu senede kayak merkezlerine tatile gitmezler olur biter, o kadarcık fedakârlığı da yaparlar. Yılbaşı da böyle olsun, en azından Ramazan Bayramının diyeti olmuş olur. Evde de kalsa işe de gitse nasıl olsa maaş kesintisiz her ay hesapta. Yeni yasak kararlarıyla kapanan işyerleri mi olmuş, milyonlarca insan işsiz mi kalmış önemli değil. Önce sağlık, hem devlet ne için var ki destek olsun vatandaşlarına(!)

Sağlık sopası gösterildi mi akan sular duruyor. Böyle yazınca da sanki koronaya inanmıyormuşuz da dalga geçiyormuşuz gibi eleştirenler oluyor. Koronaya elbette inanıyoruz da hayat eve sığmıyor, hesaba kitaba gelmiyor. Vaka ve ölüm sayıları arttı fakat bunda mevsimsel değişimin etkisini hiç mi sorgulamayacağız. Lokanta kafe vb. yerler kapatılıyor ama insanlar bir şekilde yine toplu taşımayla işe gidiyorlar. Evde aynı ortamda da mı bulunmayacağız? Aile büyükleri, komşuları, arkadaşı, uzak akrabayı falan unuttuk, eşimizden, çoluk çocuğumuzdan da mı uzak duracağız?

Kahvehaneler, sinemalar başta olmak üzere neredeyse 9 aydır kapalı olan işyerleri var. Devletin verdiği bin küsur lira çoğu yerde ev kirasına bile yetmez. Lakin devletin imkânları da belli popülizm yaparak ülkeyi uçuruma da sürükleyemez. Fakat yeminli hükümet düşmanları tam olarak bunu istiyor. Korona vesilesiyle hükümetten kurtulmanın derdindeler. Daha fazla yasak istiyorlar, yasaklar gelince de milyonlarca insan işsiz kalıyor bunlar nasıl geçinecek diyorlar. Devlet sayıları gizliyor diyorlardı, şimdi hastaların yanında vaka sayıları da açıklanınca ne oldu, millet bir anda bilinçlendi mi korona mı bitti? Önemli değil maksat uyuzluk olsun…

Koronanın bitmemesi için herkesin kendi çapında bir hesabı var. Öyle dünyanın ve ülkemizin en zenginleri servetlerine servet kattı falan demeyeceğim, bizim derdimiz küçük insanlar. Arada altın, döviz üzerine yorumlar yapılan forum sayfalarına bakarım. Mesela oradaki yüzlerce küçük yatırımcı aşının başarısız olması, koronanın devam etmesi ve yeni gelecek ABD yönetiminin ülkemize yaptırım uygulaması için dua ediyor. Çünkü adamın biri 500 liradan gram altın almış, altın 450 seviyelerinde tersteyim, zararım çok. Aşının gecikmesi lazım diyor. Uçmuş fiyatlarla ikinci el araba satın alanlarda normalleşmeye karşı. Çünkü yeni yılla birlikte artacak üretimle fiyatların düşeceğini gördüler, son bir gazla yüksek fiyattan araçlarını satmaya çalışıyorlar ama alıcı yok. Herkes beklemede yüksek fiyattan satmaya çalışanlarda araba almaya niyeti olanlarda…

Özellikle kamu da filyasyona takılma modası başladı. İnsan çalıştığı yerde, eşinden, çoluk çocuğundan virüs kapabilir ya da onlarla temaslı bulunabilir ama bu temaslılık işini adet haline getirip ikinci, üçüncü kez temaslı olanları duyuyoruz. Hatta bu işin borsası oluşmuş, testi pozitif çıkanlar belli bir ücret karşılığında insanları kendisiyle temaslı gösterip karantinaya alınmasını sağlıyorlarmış. Her şeye ceza kesmeye çalışan Sağlık Bakanlığımız birden fazla filyasyona takılanlara bir ceza bulmalı. Hayatı eve sığdırmaya çalışanların suçu ne?

Maalesef bu koronanın çok fazla boyutu var. İşin içinde insan olduğunda kimin niyetinin ne olduğuna akıl sır ermez. Yine bu işin de ceremesini iyi niyetli garibanlar çekecek. Öyle kuru, ezber sloganlarla çözemeyeceğimiz ortada. Korona tamamen bittikten sonra toplumda oluşturduğu ruhsal etkileri, bozulan ilişkileri, önemsizleştirilen gelenek-görenekleri nasıl ve ne kadarıyla yerine koyacağımızı falan şimdi konuşamıyoruz bile…