Korumacı politikalar yayılıyor

Prof. Dr. Fatih Mehmet Öcal

Ata sözleri, çok uzun yıllar içinde toplumların başından geçen olaylara bağlı olarak günümüze kadar ulaşan, söyleyeni bilinmeyen ve uzun uzun anlatılması gereken konuları çok kısa bir ifadeyle anlatan veciz sözlerdir. “Bir deli bir kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” atasözünün içerdiği anlam gibi, Trump küresel rekabete dayalı ekonomi sistemi kuyusuna attığı “Önce Amerika” taşından sonra, görünürde Çin ile giriştiği korumacı ticaret savaşının tüm global ekonomiyi etkilemesinden sonra, neredeyse tüm ülkeler kendi derdinin telaşına düştü. Amerikan ekonomisinin Çin’e karşı verdiği teknoloji rekabetinde geri kalmaya başlamasıyla bacasında çıkan yangın, doğru, zamanında ve gerektiği gibi müdahale etmemesi nedeniyle, evin tamamına yani dünya ticaretinin çok büyük bir kesimini etkisi altına aldı. Biraz ülkemiz ve global ekonomiyi takip edenler, Trump’ın hortlattığı ABD–Çin arasındaki önce korumacı politikalarla başlayan, devamında ise kur ve ticaret savaşlarına evrilen mücadelenin etki ve sonuçlarının, sadece iki ülke arasında kalmayıp, küresel ekonominin tamamını kapsayacağının farkındadır. Dünyanın en büyük ekonomisine sahip sırasıyla ABD ve Çin arasındaki karşılıklı restleşme sonunda resesyon sinyallerinin güçlenmesi, büyüme hızlarının yavaşlaması, ithalat ve ihracat potansiyellerinin düşmesi ve nihayetinde neredeyse tüm ülkelerle dış ticari ilişkiler içinde olması, küresel ekonominin büyüme trendine girmesini engelleyen en önemli unsurdur.

ABD ve Çin arasındaki karşılıklı ticaretten daha fazla çıkar amaçlı faydalanma mücadelesinin başta iki ülke olmak üzere dünya ekonomisinin büyüme trendine girmesi için yumuşatılması gereği bir yana, gerginliğin artırılıp azaltılması da adeta olağan hal geldi. Söz konusu gerginliği anlaşılan o ki, 2020 Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerine kadar D. J. Trump,  kendi lehine olacak şekilde siyasi ve iktisadi politika uygulamalarını devam ettirecektir. Buda dünya ekonomisini özellikle de, uluslararası pazarlarda orta ve ileri teknoloji üretemeyen ve dış kaynağa ihtiyaç duyan ülkeleri daha da zor günlerin beklediğine işaret etmektedir. Çünkü ilk bakışta, sanki iki ülke arasındaymış gibi görünen ekonomik didişme, aysbergin görünen yüzü misali ancak, büyük resmin küçük bir kısmıdır. Dünyanın bir çok ülkesiyle ihracat, ithalat ve finansal ilişkiler içinde olan iki ülkeye, yine Trump’ın kendi ifadesiyle ABD’deki Mercedeslerin nasıl dolaştığını gündeme getirmesi, ikili cephenin (ABD-Çin) içine şimdilik Almanya’nın da çekileceğini ve sonrasında ise sıranın Fransa başta olmak üzere AB’ye geleceği kuşkularını artırdı. ABD ve Çin gibi başta Almanya olmak üzere AB ekonomisinin de, yıllardan beri yapılan parasal desteklere rağmen bir türlü büyüme sürecine girememe yanı sıra bir de ABD’nin ekonomik yaptırımlarıyla karşılaşması, resesyonun global ölçekte stagnasyona doğru dönüşme hızını şüphesiz artıracaktır. WTO’nun 2019 için dünya ekonomisinin büyüme hızını %1.2’ye, 2020 içinde %2.7’ye çekmesi, adeta büyük resmin ortaya konulmasıdır.

Tüm küresel ekonomiyi ilgilendiren genel olarak ortaya çıkan olası gelişmelerden şüphesiz her ülke aynı oranda etkilenmeyecektir. Bu noktada ülkemiz penceresinden olaya yaklaşıldığında, kısa dönem başta olmak üzere geleceğin pek iyimser sinyaller verdiğini söylemek güçtür. Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin başını çektiği AB ekonomisinde, Trump’ın yaptırımlarıyla resesyon sürecinin derinleşmesi ve uzaması,  önemli derecede ihracat ve ithalat ilişkileri içinde olan Türkiye ekonomisinin büyüme hızını olumsuz etkileyeceği açıktır. Ülkemizin güney sınırlarının güvenliğini sağlamak adına ABD ile satranç oyunu sürerken, Akdeniz’de savaş gemileri arasında doğal gaz arama çalışmaları aralıksız devam ederken ekonomi kurmaylarının, yapısal reform programlarını uygulamaya koyarak topluma güven ve moral vermeleri gerekmektedir. Ancak görülen iç siyaset çekişmelerinin ön plana çıktığı ve açıklanan son 2019 YEP paketinde yer alan hedeflerin nasıl gerçekleştirileceğine yönelik bilgilerin yetersiz kaldığı ve temenni ağırlıklı olduğudur. Küresel resesyona gidildiği süreçte ülkemiz adına, yapılacak iktisadi ve siyasi hatanın telafisinin olmadığı günlerden geçiyoruz. Umarım, ülkemiz adına atılan adımlar bilinçli yapılıyordur. 

                            

Soru: İktisat teorileri zamanla sorgulanabilir mi? Neden?

Sözün Gözü: Ülkelerin refah seviyesi konuşmayla değil, çalışmayla yükselir.