Küçük çırak

Osman Uzunkaya

Zeki ve çalışkan bir çocuk olan Erkan, ilkokuldan mezun olduğu günün akşamı annesine ortaokula gitmek istediğini söyledi. Erkan’ın okuma isteğine annesi çok sevinmişti. Erkan’ın saçlarını okşayıp, yanaklarından öptü. Daha sonra; “Benim oğlum delikanlı olmuşta ortaokula gidecekmiş.” Diye söylendi.

İki üç günde bir gördüğü üvey babası o akşam Erkan’ı yanına çağırdı. Yeleğinin cebinden çıkardığı parayı eline tutuşturup; “Haydi koçum bakkaldan ekmek al gel” Dedi. Daha sonra sofra kurma telaşında olan Meryem’e, “Gelsin konuşacağım onunla, aklımda bazı fikirler var!” Dedi. Karısının, “Neymiş o fikirler? Demesine aldırmadan lavaboya doğru yöneldi. Meryem’in; “Çocuk okumak istiyor, ne olur onu ortaokula verelim.” Diye yalvar yakar konuşması Selim’in umurunda değildi.

Karar verilmişti. Üvey baba Selim, ne karısı Meryem’i ne de üvey oğlu Erkan’ı dinledi. Erkan, Selim’in asker arkadaşı kaportacı Kemal ustanın yanına çırak olarak verilecekti. Annesi bu duruma üzülse de oğluna belli etmek istemedi. Erkan yapmak istemediği bir işte çalışacağı için mutsuzdu. Annesinin; “Üzülme Erkan’ım, meslek sahibi olacaksın ve büyüdüğünde çok para kazanacaksın.” Sözünü Erkan ağlayarak karşılıyordu.

Kaportacının yanına başladığı ilk gün zor geçiyordu. Dükkânda çalışan çıraklar ona ustalık taslıyor, dükkânın kalfası yüzüne dövecekmiş gibi bakıyordu. Onarılan bir aracın yanında saatlerce bekledi. İlk defa kalfa Yusuf’un, “çekiç ver!” Komutuna uçar gibi koşarak takım tezgâhında aldığı şeyi uzatarak cevap verdi. Kalfa küplere binmişti. “Bu ne lan!” Diye bağırdı. Sonrada Erkan’ı tekme tokat dövmeye başladı. Sesleri duyan Kemal ustanın; “Yeter be, kesin şamatayı” Demesi Erkan’ın daha fazla dayak yemesini engelledi. Erkan Yusuf kalfaya çekiç yerine yanlışlıkla, “İngiliz anahtarı” vermiş, kalfa bu yüzden öfkelenmişti. Akşamla yatsı arası dükkânın kapanma zamanıydı. Erkan, diğer iki çırakla birlikte etrafı derleyip toparladı. Yerleri süpürdü. Yatsı ezanları okunurken ustanın; “Paydos, herkes evine” diye bağırması mesainin bittiğinin ilanıydı. Erkan dükkândan çıkıp etrafa şöyle bir bakındı. Burası şehrin dışında kalan bir sanayi bölgesiydi. Evi buraya oldukça uzaktı. Şehir merkezine giden dolmuşlar hep dolu geçiyordu. Bir müddet bekledi. Yorgunluğu bedenini esir almıştı. Oturduğu kaldırım taşında uyuya kaldı. Oradan geçen sanayicilerden biri Erkan’ı fark etti. Erkan o adama evinin yolunu bilmediğini ağlamaklı bir ses tonuyla anlattı. Sanayici; “Seni şehir merkezine bıraksam evini bulabilir misin?” Diye sordu. Erkan; “Evet, bulurum” Dedi. Şehir merkezinden yürüyerek gece yarısına doğru evine ulaştı. Annesi merdivenin başına oturmuş onu bekliyordu. Oğlu kapıdan içeri girince koşarak ona sarıldı. Oğluna; “İlk günün nasıl geçti?” Diye sormaya hazırlanırken Erkan’ın oturduğu yerde uyuya kaldığını fark etti. Oğlunun yanına uzandı. Onun nefesini duya duya uykuya daldı. Sabah uyandığında oğlunu; “Küçük çırak” Diye öperek uyandırdı. Onu işe uğurlarken, kocası Selim’in sesi duyuldu. “Bırak! Şımartma şu sıpayı”

Sağlıcakla kalınız.