Küçük Krallar ve Kraliçeler Devri

Fatmanur Bektaş

Sosyal medyada rastladığım şu yazıyı olduğu gibi paylaşmak istiyorum:

"Bankada sıra bekliyorum. 3-4 yaşlarında bir çocuk, artık etrafa sataşmaktan bıkıp oturmak istedi.

Ve neredeyse tüm koltukları boş olan o bankada, gitti yaşlı bir kadının oturduğu o yere oturmak için tutturdu.

Annesi de kalktı "ya kusura bakmayın buraya oturmak istiyor da kalkar mısınız?" dedi yaşlı kadına.

Yaşlı kadın da "çok şımartıyorsunuz siz bunları" diye söylene söylene kalktı yerinden.

Bu defa çocuk yeniden homurdanmaya başladı. Yaşlı kadının oturduğu o diğer koltuğa oturmak istediğini söyledi. Annesi de birincinin mahcubiyeti ile sanırım "bak teyze bize kızar ha" dedi.

Demez olaydı...

Ortalık çığlık kıyamet.

Yunus ve balinaların haberleşme frekansından ağlamaya başlayan çocuğu sakinleştirmek için yaşlı kadın ayağa kalktı, ama bu defa oturmadı. Akıllı kadınmış.

Aynı şeyi çocuğun annesi için söyleyemeyeceğim.

Çocukerkil bir ailenin çocuğu olduğu çok belli olan bu yavrunun büyümüş halini hayal etmeye başladım, elindeki sakızı saçına yapıştırmaya çalışmasını izlerken.

Her şeyi elde etmek isterken saldırganlaşıp, istediği şey olmayınca da hemen pes edecekti büyüdüğü zaman. İstediği şeyleri çabası ile değil de şirretliği ile elde etmeye çalışacak, şirretliğin işe yaramadığı o anlarda da insanlara küsecekti. Ona göre kimse onu anlamayacak (!) hak ettiği değeri vermeyen insanlar onu hak etmeyecekti. Bencilliğin adına öz güven diyecek, dünyada kendisinden başka hiç kimse yaşamıyor gibi davranacaktı. Anlık hazlar ile mutlu olmaya çalışacağından, hiçbir mutluluk onu gerçek anlamda tatmin etmeyecek ve muhtemelen ya antidepresanlara ya da bağımlılıklara sarılacaktı."

Günümüzde çocuklarımızı yetiştirirken yaptığımız en büyük hatalardan biri, her istediklerini yaparak onları mutlu etmeye çalışmaktır.

Anne ve babalar, çocuklarının üzerinden hayallerini ve içlerinde kalan ukdeyi gerçekleştirme arzusu ile sınırsız isteklere sınır koyamıyor. Böylece her isteği gerçekleşen, küçük kral ve kraliçelerin  elinde kukla olan anne ve babalara dönüşüyoruz.

"Ben yaşamadım o yaşasın" düşüncesi ile şımarttığımız çocuklarımızın kişiliklerine ne büyük zarar verdiğimizin farkında değiliz.

Her zaman her istediği yapılan, ihtiyacı olmadığı halde sürekli önüne maddi olanaklar sunulan bir çocuk doyumsuz bir birey haline geliyor ve bir süre sonra hiçbir şey onu tatmin etmiyor.

Böylece kendi ellerimizle mutsuz  ve sorunlu bireyler yetiştiriyoruz.

İstediklerini kolayca elde eden çocuklar başarmak için çaba göstermenin gerekliliğini kavrayamazlar. Düz yolda yürümeye alışmış bir insan karşısına çıkan yokuşları tırmanma gücünü kendinde bulamayacaktır çünkü.

Çocuklarımıza yapacağımız en büyük yatırım onlara vereceğimiz güzel bir eğitim ve benimseteceğimiz ahlaki değerlerdir. Sağlıklı bir toplumda yaşamak için; sorumluluk almayı bilen, güçlü, kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, merhametli, empati kurmayı bilen, ben'den önce biz'i düşünen erdem sahibi bireylere fazlaca ihtiyacımız var çünkü.

Merhum Doğan Cüceloğlu ne güzel söylemiş:

"Mükemmel değil, merhametli çocuklar yetiştirin ! Karıncaları ezmeyen, ağaç dallarını kırmayan, çiçekleri ezip geçmeyen, sevgiyi hissetmeyi ve hissettirmeyi bilen çocuklar..."