Kudüs Ve Müslümanlar

Ali Kaya

                  Değerli kardeşlerim Kudüs ,  tarih boyunca  üç büyük din için  kutsal  topraklar olmuştur ve tarih sayfaları bu  üç büyük dinin bu topraklara hakim olma gayreti ve mücadelesi ile geçmiş ve hala da bu mücadele  devam etmektedir. Çünkü bu topraklar  üç büyük dinin elinde tutmak istediği topraklardır. Kudüs en son  SelahaddinEyyübi tarafından feth edilmiş  ve  Osmanlı yıkılıncaya kadar Müslümanların hakimiyetinde kalmıştır, Osmanlı yıkıldıktan sonra İngiliz hakimiyeti ve Arap İsrail savaşı ile birlikte İsrail’in hakimiyetine geçmiştir.

Kudüs’ün  biz Müslümanlar için önemi  Allah-u Teala tarafından etrafı ile birlikte kutsal sayıldığı için önemlidir, ilk kıblemiz Mescidi Aksanın  bulunduğu yer olduğu  için ve Peygamberler şehri  ve de Efendimizin miraca çıktığı yer olması hasebiyle önemlidir. İslam ümmeti için üç önemli mescitten biri olan Mescidi Aksa günümüzde İsrail askerlerinin postalları ile kirletilirken Müslüman devletler İsrail’e gereken tepkiyi verememektedir.

Yüzyıllarca Müslümanların hakimiyetinde huzurun ve güvenin hakim olduğu bu kutsal topraklar da Osmanlının yıkıldığı günden beridir kan ve gözyaşı hakim olmaktadır. Bu da Müslüman ülkelerin çoğunun Monarşik yapısı ve göstermelik Müslüman devletler olmasından ileri gelmektedir. Halkı Müslüman olan  Monarşik devletlerin dini  işlerine geldiği şekilde kullanmalarından  dolayı tüm İslam alemi birlik olma birlikte hareket etme yetisini kullanamamaktadır. Müslümanlar kalabalık bir topluluk olmasına rağmen etkisiz bir  ümmet olarak görülmektedir  ki bu da Hilafetin olmamasından ileri gelmektedir bu konuyu yani Halifeliği ileriki zamanlarda irdeleriz.

Yazılarımızda Ümmet bilinci, birlik olmak bilinci gibi hayati kavramların önemini aktarmaya çalışsak da bu sadece ülkemizle sınırlı olmayan diğer devlet yöneticilerinin de bu amaca hizmet etmesi gerektirdiğini ortaya çıkarmaktadır ki  tüm Müslüman toplumların yani ümmetin beklentisi maalesef  Monarşik devletler nezdinde kabul görmemektedir. Ve yine ezilen horlanan katliama maruz kalan Müslümanlar olmaktadır.

Malumunuz birinci dünya savaşında  Osmanlı yenik sayıldığı için bu toprakları kaybetmiştir ve bu topraklar İngiliz egemenliğine geçmiştir.  O tarihlerden beridir Kudüs Yahudilerin insafına terk edilmiştir. Kudüs’ün İngiliz hakimiyetine geçmesinden  önce 1917 yılında İngiliz Dış İşleri bakanı Balfour bir deklarasyon yayınlayarak Filistin’de bir İsrail devleti kurulması gerektiğini tüm dünyaya ilan ederek Yahudilerin İngiltere’ye desteğini sağlamış ve  Osmanlıya destek veren Yahudilerin desteğini keserek Osmanlının yıkılmasına sebep olmuştur   ve dağılan Osmanlının bu topraklara müdahalesini engelleyerek tüm dünyadaki Yahudilerin bu topraklara göç etmesine vesile olmuştur.

O zamandan beridir bu topraklar da yaşayan insanlar Siyonist İsrail’den  zulüm görerek kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olmuş  ve bu bölge de sürekli zulümler ve ölümler  hakim olmuştur. Bu ölümlerin bu zulümlerin tek sebebi Siyonist İsrail’in yerleşim yeri açma bahanesi ile yayılmacı politikaları olmuştur.

Fakat İsrail’in bu topraklarda yerleşim yeri açmak için Filistinlilere yaptığı bu zulümlerin esas amacı Mescidi Aksa’nın bulunduğu yere Süleyman Mabedi inşa etme isteği olduğu gerçeğidir. Kudüs de meydana gelen zulüm ve baskılara bu açıdan bakarsak daha gerçekçi oluruz, çünkü Süleyman mabedinin yapılacağı yer  Mescidi Aksadır. 

Siyonist İsrail Müslümanları bu kutsal topraklardan uzak tutarak buranın yıkılmasını sağlamak istemektedir. İsrail’in bu saldırgan kural tanımaz tavrı karşında İsrail’e  komşu Müslüman ülkeler sadece seyretmekle yetinmektedir. 

Güzel bir örnek olması bakımından bir olayı  anlatmak isterim oda şudur ;  yıl 1969 ve İsrail  mescidi Aksa da büyük bir yangın çıkararak Arapların tepkisini sınarlar ve Mescidi Aksa’da çıkarılan bu yangının Müslümanlar için çok önemli olması beklenen bir olaydır ve o zamanki İsrail başbakanı Golda Meir bunu şöyle anlatıyor  “O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz, zira bu ümmet (Müslümanlar) uyuyan bir ümmettir.”  Ve hala da uyuyan bir ümmet olduğumuzu son yıllarda Filistin de İsrail zulümlerinin artarak devam etmesi ve İslam ümmetinin kısık tepkileri göstermektedir.

 Siyonist İsrail ve işbirlikçileri tüm Müslüman aleminin içine düştüğü bu durumdan son derece memnun olarak hala bildiklerini yapmaya devam etmektedir. Çünkü Müslümanlar düşmanları ile mücadele etmek yerine hala  birbirlerini dinsizlikle suçlamaya devam ederek mezhep kavgalarını körüklemeye veya Müslümanların kafasını karıştıracak  gereksiz ilmi tartışmalarla birbirlerini zayıflatarak , ümmet üzerinde oyunlar oynayan İslam  düşmanlarının kirli emellerini  yerine getirmeye vesile olmaktadır. Tüm yazılarımız da  belirttiğimiz üzere bizler hala birlik olamadık ümmet bilincimizi unutmaya devam ettik.

Bakınız İsrail’in on dört temmuz da  Mescidi Aksa da Cuma namazı kılınmasına  engel olduğu günden on gün sonra İslam İşbirliği Teşkilatı toplanabildi ve elli yedi üyesi bulunan bu teşkilatın bu güne kadar İsrail’e karşı  herhangi bir yaptırım gücü veya hevesi de bulunmamaktadır. Halbuki Katar’a  karşı terörü destekliyor yalanına sarılan körfez ülkeleri Müslüman kardeşlerine gıda dahil katı bir ambargo kararı alırken özellikle İsrail devleti kurulduktan sonra Filistin de yaptığı katliamlara sadece kınamadan öteye geçemeyen bildirilerle Müslüman ümmeti kandırmaktadırlar.

Özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve BAE gibi bölge ülkeleri  kendi koltuklarını sağlamlaştırmak için İsrail ile işbirliği yapmaktan  da geri kalmamışlardır.  Hala Orta doğuda mezhep çatışmaları veya alimlerin gereksiz veya yersiz tartışmaları ile İsrail amacına doğru hızla ilerlemektedir. Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan geçtiğimiz günlerde şöyle bir ifade kullandı “Eğer bu gün İsrail askerleri çok basit hadiseleri bahane edip pervasızca mescidi Aksanın bahçesini postallarıyla kirletiyor, orada kolayca Müslüman kanı döküyorlarsa bunun sebebi bizlerin Kudüs’e yeteri kadar sahip çıkmıyor oluşumuzdandır.” diyerek  Müslümanların halet-i  ruhiyyesini  göstermeye çalıştı.

                  Evet sorulduğunda Elhamdülillah Müslümanız  deriz fakat elimizi taşın altına koymayız veya Filistinde, Myanmar da, Serebrenitsa da veya Hocalıda katledilen Müslümanlara el birlik edip tepki koyamayız. Bizler Ümmet bilincine sahip olmadıkça tüm İslam alemindeki  Müslümanların aynı amaç ve gayeye sahip olmadıkça böylesi zulümlere katliamlara   daha çok maruz kalacağız demektir.

SAYGILARIMLA