KÜLTÜR BAKANI’NA AÇIK ÇAĞRI

Prof. Dr. Önder Kutlu

Geçtiğimiz hafta itibariyle uzunca bir süredir hazırlıkları devam eden ve on gün boyunca da uygulanan 742. Vuslat Yıldönümü etkinlikleri tamamlandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da şehir olarak ve ülke olarak müstefit olduk.

Hareketli bir dönemdi. Ülke içinden ve dışından misafirlerimiz oldu. Şehrimizi, kültürümüzü bir nebze de olsa tanıdılar, aşina oldular. Yapılanları yeterli bulmamakla birlikte yapanlardan Allah razı olsun diyoruz.

Lafı dolaştırmadan söyleyeyim, benim tartışmaya açmak istediğim husus Vuslat etkinliklerinin zamanlaması.

Kuşkusuz Hz. Mevlana milletimizin en önemli değerlerinden biri. Kendisini ön plana çıkaran hususiyeti daha çok sahip olduğu bilgi birikimi ve İslami açıdan elde ettiği mertebe ile alakalı. O mutlak bir Mümin, Abid, Zahit ve Alim.

Bütün bu özellikler kendi cümlelerinde ve fikirlerinde ortaya çıkıyor zaten. Yüzyıllardır O’nu takip edenler, felsefesini anlamaya çalışanlar bu noktayı biliyorlar.

‘"Ben yaşadıkça Kuran'ın bendesiyim; Ben Hz Muhammed-in (sav) ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse; Ondan da bizarım, o sözden de bizarım (şikayetciyim)’ demek suretiyle tavrını da ortaya koymuştur.

Bugün ölüm günü ve yıl dönümü, aslına uygun biçimde yani öldüğü yıl uygulanmakta olan Hicri takvime göre belirlenmiyor. Takvim değiştirilince Hz. Pir’in Vuslat günü de değişmiş oldu. Yüzyıllarca uygulandığının aksine, arızi bir durum meydana geldi.

Hz. Peygamber’in doğumu, hicreti, dini bayramlar ve mübarek günleri Hicri takvime göre değerlendiriyoruz ama Hazret’in Vuslat’ını Miladi takvime göre. Bunda bir terslik olduğunu düşünüyorum.

Hicri takvim faaliyetlere muazzam bir hareketlilik kazandırır. Aynen Pir’in Sema’sı gibi tüm yılı gezer, dolaşır güzelliklerini ve bereketini taşıyabilir(di).

O durumda, Şeb-i Arus etkinlikleri Hicri takvimde yıl boyunca farklı mevsimlere ve günlere tekabül edecektir. Aynen Ramazan orucumuz, Kurban bayramımız gibi.

Araştırdım: Şeb-i Arus günü aslında 5 Cemaziyülahır. Dini açıdan anlamlı günler dini yaklaşımla ve onun takvimine göre idrak edilir.

Uzunca süredir araştırıyorum, soruşturuyorum, 17 Aralık aslında hiç kimsenin içine sinmiyor. Bir pergel gibi ‘bir ayağı hak diğer ayağıyla tüm alemi dolaşan’ Hz. Mevlana tüm yılı şereflendirmeli, ondan hasıl olan feyz ve irfan her güne ve aya ulaşmalıdır.

Ayrıca, Aralık ayının boğucu, sıkıcı ve kasvetli havasını terk edip, Pir’in neşe ve muhabbetine tabi olmalıyız. O ki, ölüm gününü Vuslat ve Düğün Günü olarak ilan etmiştir; biz de Düğün Gününe uygun şekilde icra etmeliyiz.

Bu konuda temel görev Kültür Bakanımıza düşmektedir. Eminin Hz. Pir’in Ailesi ve Büyükşehir Belediye Başkanımız da bu görüşe destek vereceklerdir.

Bakanımız koltuğuna yeni oturdu. İl yapacağı anlamlı icraattan biri bu olabilir. Yeni bir dönemi başlatsın, etkinliklere yeni bir ivme kazandırsın. Zira Vuslat kutlamaları uzunca süredir kendini tekrardan başka bir işe yaramıyor. Her yıl aynı ritüeller, aynı faaliyetler. Takvim değiştirilerek, bir hareketlilik getirilebilir.

Kamuoyunun hazır olduğunu düşünüyorum. Birisi kalkıp, Hz. Mevlana’yı hapsedildiği günden, 17 Aralık’tan kurtarmalı, onun ruhunu ve ruhaniyetini özgürleştirmelidir. Onun da yegane aracı Hicri Takvim hesabıyla törenleri düzenlemekten geçer.

17 Aralık iki yıl önce kirletildi. Millete ve temsilcilerine karşı tuzak kuruldu. Şeb-i Arus ile 17 Aralık’ın aynı günle anılacak olması son derece yanlış. Bırakınız Hz. Pir’in Düğün Günü tüm yıla yayılsın. Rahmet ve berekete vesile olsun.

Şehir olarak, bu talebin arkasında durmalıyız…