Kuru ezberlerle zorbalık bitmez

Ömer Kocabaş

Gerçeği, sanalıyla basın da, sosyal medya da oluşturulan gündemlerin peşine takılıp gidiyoruz. İki, üç hafta gıda zehirlenmesinden hastaneye kaldırılan, ölenlerin haberleri gündem olmuştu. Aynı anda paralel bir şekilde haşere ilaçlarından zehirlenmeler ön plana çıkarılmıştı. Nedense bu haberler bir an da bıçak gibi kesildi. Şimdi ise dön dolaş yeniden akran zorbalığı gündeme getiriliyor. Gerçi Habertürk yöneticisi, spikeri Mehmet Akif Ersoy’u linç etmekten akran zorbalığı bile ikinci plana atılmaya başlandı ama olsun. Bu konuyla alâkalı birkaç kelâm edelim.

Akran zorbalığı denilen şeyden sanki yeniymiş veya son yıllar da artmış gibi bahsediliyor ama hiç de öyle değil. Tembellikten, meselenin geçmişine bakılmak istenmediğinden böyle konuşuluyor. Hani 7’den 77’ye diye bir tabirimiz var ya akran zorbalığı için bu tabir kalıp olarak kullanılabilir. Bugün yedi yaşındaki bir çocuğa da, 77 yaşındaki ihtiyar bir dedeye de sorsanız kendi yaş gruplarındaki akranlarıyla zamanın da yaşadıkları sorunları anlatabilirler. Elbette 77 yaşındaki dede akran zorbalığı demez(!) Bu plastik tabir son yıllar da yaygınlaştırıldı, bütünleyici bir şekilde kullanılıyor ama tam anlamıyla ne demek istenildiği anlaşılamıyor. Şöyle ki arkadaşları arasında dalga geçilip, küçük görülen çocuğa da akran zorbalığına uğradı deniyor. Arkadaşları tarafından dövülen hatta öldürülen çocuk için de aynı kavram kullanılıyor.

Herkesin kendince yaşadığı bir akran zorbalığı hikâyesi mutlaka vardır. Biz zamanın da çeşitli önlemler alarak, olaylara fazla bulaşmayarak, öğretmenlerimizle aramızı iyi tutarak o dönemi en az hasarla atlattık. Ben liseyi Karatay Lisesi’nde okudum. 2003-2006 yılları arasında bizim okul olumsuz anlam da Konya’nın en namlı liseleri arasında ilk üçteydi. İnşallah şimdi düzelmiştir. Okulda olaysız gün olmazdı. Sigara, bıçak sıradan şeylerdi. Zaman zaman kuru sıkı tabanca getirildiğine bile bizzat şahidiz. Giriş, çıkış saatlerinde mutlaka polis arabaları okulun önünde beklerdi falan. O ortamdan çıkarak iyi kötü bir yerlere geldik. O girdabın içinde savrulan çok arkadaşımız oldu. Bir kısmının daha sonra aklı başına geldi, kendince düzen kurdu. Uzaktan takip ettiklerimiz arasında bu yaşında bile savrulmaya devam edenler hâlâ var.

Okullardaki akran zorbalığından bahsedeceksek günümüzdeki en büyük sorun bakanlık kaynaklı disiplin eksikliğidir. Okumayacak, okumak istemeyen öğrencileri günün ortalama altı, yedi saati okulda zorla tutmaya çalışırsanız aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz. Dayak elbette iyi bir şey değildir ama zorunlu eğitim yüzünden öğrencilerin öğretmenlerinden çekineceği bir şey de kalmadı. Dayak madem yasak, o zaman adam gibi disiplin cezaları belirlenip, bunlar harfiyen uygulanmalı. Sorunlu bir öğrenci en kısa zaman da eğitim sisteminin dışına çıkarılmalı. Fakat mevcut durum da ne dayak var ne de disiplin cezaları adam gibi uygulanıyor. Haftada en az birkaç akran zorbalığı, öğretmene şiddet haberi okumaya devam ediyoruz. Bu haberler öldürme, yaralama haberi. Haber değeri taşımayan binlercesi sessiz sedasız yaşanmaya devam ediyor.

Akran zorbalığı dediğimiz şeye çözüm bulmak için rahatımızı bozmamız lazım. Ailelerin, öğrencilerin, öğretmenlerin, idarecilerin vb. hepsinin silkinip kendine gelmesi gerekiyor. Çocuğunun kimlerle arkadaşlık yaptığını bilmeyen ebeveynler var. Akşamları çocuklarıyla yarım saat sohbet etmiyorlar. Ortaokul ve lise çağındaki çocuğunun elindeki telefonunda nasıl bir dünyası var bilmiyor. Ancak çocuğunun başına bir iş gelince veya çocuğu birilerinin canını yakınca yani iş işten geçince önlem almaya çalışıyorlar. Bugün cep telefonları sayesinde kısa bir video ya da ses kaydı bile arkadaşlar arasında tehdit unsuru olarak kullanılıp akran zorbalığının zirvesine ulaşılabiliniyor. İş, ergenlik çağındaki yeni yetme gençlerin üzerine yıkılarak, bu yeni nesil çok bozuk denilerek kimse yırtamaz. Gençler binlerce yıldır aynı hisle o dönemi geçirmeye çalışıyor. Babaannemin tabirini biraz kibarlaştırarak söylersem ergenlik çağına giren öğüt tutmaz.

Gençlerle birlikte bozulan ebeveynleri, öğretmenleri, idarecileri konuşmadan bu konuya bir çözüm bulamayız. Akran zorbalığıyla alâkalı kenar semtler, kötü okullar gündeme getirilirdi. Şimdi o ayrımda kalmadı. LGS’de tam puanla girilebilen İstanbul Erkek Lisesi’nde yaşanılanları mutlaka okumuşsunuzdur, okumadıysanız bir göz atın. Anlayacağınız zorbalık her yerde. Çözüm ise kuru ezberleri bir kenara bırakıp, toplumun her kesiminin silkelenip kendine gelmesin de. Afili bir şekilde söyleyecek olursak konfor alanının dışına çıkılması gerekiyor. Diğer türlü aynı şeyleri konuşmaya devam ederiz…

***

Habertürk yöneticisi, spikeri Mehmet Akif Ersoy ile ilgili iddialar gündem de. Ersoy’u tanımıyorum, ekrandan gördüğümüz kadarıyla efendi birine benziyor. Yargı süreciyle ilgili ise saçmalıklar var. Ersoy iddiaları kabul etmiyor. Kanında uyuşturucu çıkmamış. Uyuşturucunun ticaretini yapmadığın sürece yasal anlamda tutuklanan çok az. Her uyuşturucu kullanan, kullanmak için yer ayarlayan tutuklanacak olsa sanat, sepet tayfanın yarısının içeriye girmesi gerekiyor.

Öte yandan Ersoy iddiaları kabul etmiyor. Kamuoyuna yansıyan kadarıyla somut delil yok gibi, birilerinin ifadeleriyle iş yapılıyor. Adamın özel hayatıyla ilgili yalan yanlış şeyler de dökülüp saçılıyor. Eski spikerler ne kadarı doğru bilmiyoruz ama Ersoy ile yaşadıkları fantezileri anlatıyor falan. Ortada taciz, tecavüz yoksa kimsenin özel hayatı bizi ilgilendirmez, bahsedilen şeyler yasal olarak da suç değil. Bir anda karalama kampanyası başlatıldı. İşin sonu nereye varır bilemeyiz ama adam harcamak bu kadar kolay olmamalı. Ersoy’u yerin dibine sokmadan önce dava sürecini takip etmeliyiz. Kimsenin hayatı oyuncak değildir…