Kusursuz dost var mıdır, hakiki dost kimdir?

Mehmet Toker

Dost, kavramı Farsça bir kelime. Yar, sevgili, arkadaş, yoldaş, sırdaş manalarına geliyor. Dost kelimesi, Türk Edebiyatında, tekke ve halk şiirlerinde sıkça kullanılan hakikisi aranan, bulunamayan, bazen ihanetiyle gündeme gelen bir kelime... Aşık Veysel; Dost dost diye nicesine sarılır ama kara topraktan başkasını bulamaz. Yunus; "Düşman bana nidebile, işim gücüm dosttan yana,

Dost makamı can içinde, düşman eli eremeye." diyerek, dostun evi gönüller olduğu için gönüller yapmaya gelmiştir. Seyyid Seyfi; "Bir dost, bir post yeter bana!" diyerek dünyayı elinin tersiyle itmiştir ve daha niceleri...

Dost(luk), insan hayatında önemli yer tutan bir kavram. Kur'an-ı Kerim'de Hz. İbrahim'den "Halilullah" Allah'ın dostu, yâreni diye bahsedilir. Kur'an-ı Kerim'de zaman zaman dost ve dostluk manasına kullanılan "veli ve evliya" kavramları esasen kelimenin kökü itibariyle, "koruyucu, hami, yönetici, vali" manalarını içermektedir. Elbette ki hakiki dost aynı zamanda dostunun koruyucusu, hamisi de olacağı için pek çok tefsirde veya bu ayeti kerimeleri konu edinen eserlerimizde "dost" manasına kullanılmıştır. Ayeti kerimelerde ağırlıklı olarak vurgulanan husus, Allah'ın bütün müminlerin dostu olduğu ve müminlerin de Allah'ı dost bilip, sadece Allah'a dayanıp güvenmeleri, Allah'ın himayesine girmelerinin istenilmesidir. Tevbe Sûresi 23. ayeti kerimede: " “Ey inananlar! Eğer iman yerine küfrü beğenip tercih etmişlerse babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost(sırdaş, yoldaş) kabul etmeyiniz” buyurulmak sûretiyle, dostluğun kan bağıyla ya da ırk vb. bağlarla değil ancak ve ancak inanç ve mefkure birliği ile olacağı ifade edilmiştir. Dostluğun temelinin hangi ilkeler üzerine atılması gerektiğini ifade etmek için, "mümin kadınlar ve mümin erkeklerin birbirlerinin dostu yani sırdaşı, koruyucusu, hamisi olduğu vurgusuyla cinsiyetine bakmaksızın ideal, inanç ve mefkure birliği olanların da dost olabileceğini, birbirine sırrını açabileceğini Kur'an-ı Kerim ifade etmektedir.

Dostluk kavramı, modern dünyanın dışına itilmiş olan, yer verilmeyen kavramlardan bir tanesidir. Çünkü modern dünya diye görmüş olduğumuz içerisinde yaşamış olduğumuz yüzyıl ve insanlık alemi, daha ziyade menfaat eksenli, çıkar odaklı, materyalist, capitalist, egoist ve hedonist bir anlayışın ürünü olarak kendisini hissettirmektedir. Günümüz siyaset bilimcileri, ülkeler arasında dostluk olmayacağını ancak çıkar ve menfaat ilişkisi birlikteliği olabileceğini ifade ediyorlar. Ne yazık ki; aynı şekilde insan denilen meçhul de dostluk mefhumunu menfaat ilişkisi derekesine indirmiş durumda. Çıkarsız, menfaatsiz, sadece sevgi, saygı, ideal ve mefkure birliği üzerine kurulmuş arkadaşlıklar bulmak neredeyse istisna durumda. Bu yıl Şeb-i Arûs törenlerinin mottosu olarak belirlenmiş olan "dostluk vakti" teması ve bu bağlamda Hz. Mevlana'nın: "Dost ol da dostu gör!" çağrısı bütün insanlığa, yeniden olması gerekene, özüne dönmesini salık veren bir çağrı olarak değerlendirilebilir. Zira kapitalist, hedonist ve egoist dünyada çıkarsız, menfaatsiz, uzun süreli arkadaşlık ilişkileri kurabilmek içerisinde îsar kavramının ruh olarak hissedildiği insânî ilişkiler gerçekten de önem arz etmektedir. Zira bugün egoist ve hedonist hayat algısı, insanları çatışmaya, savaşa ve hak ihlallerine sürükleyen bir dünya haline gelmiştir.

10 Aralık "Dünya İnsan Hakları Günü" diye bir günün var olması ve insanların haklarının olduğu vurgusunun yapılması bile aslında ne derece insanın kendine ve diğer insanlığa yabancılaştığının bir göstergesidir. Eğer bir yerde hakları en temel hakları ellerinden alınan, ihlal edilen, istismar edilen insanlardan bahsediliyorsa orada gerçek manada çıkarsız, menfaatsiz, sadece ve sadece sevgi saygı üzerine inşa edilmiş, îsar kavramını ruhunda barındıran bir toplumdan bahsedemeyiz. Modern çağ, insanlar birbirlerine refik olarak değil rakip olarak görmesini dayattığı için kıyasıya bir menfaat rekabeti insanlar arasında devam ediyor. Aynı rekabet toplumlar, ülkeler arasında devam ediyor ve menfaatlerin kesişmediği noktada, çatışmalara, savaşlara, kavgalara dönüşmesi her zaman için insanlığı huzursuz etmeye de devam ediyor.

Hz. Mevlana'ya atfedilen: "Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır!" ifadesi insanlar bağlamında düşünüldüğü zaman doğru bir tespit. Çünkü peygamberler dışında mükemmel insan diyebileceğimiz bir insan yoktur. Kaldı ki peygamberlerin bile "zellesi" olduğuna göre bu söz insanlar düzeyinde isabetli bir tespittir. Ancak Kur'an-ı Kerim'deki hakiki dostun, mutlak dostun, Allah olduğunu ifade eden ayeti kerimeler çerçevesinde değerlendirdiğimizde bu söz, mutlak varlık ile mümkün varlık arasındaki dostluk zaviyesinden isabetli bir söz değildir. Çünkü kusursuz tek bir dost var. O da Allah'tır. Allah ile dost olmuş insanlar, kusursuz dostu bulmuşlardır. Allah kusursuz dost olduğu için kusurlu dostları olan insanların, kusurlarını örten, affeden, bağışlayan bir dosttur. Kalbinde Allah sevgisi olan, Allah'ı sırdaş, yoldaş edinen ve Allah'ın himayesine giren insan hakiki ve kusursuz dostu bulan kimsedir. Bizim yatay eksende insanlar arasındaki dostluklarımız eğer sırrını, enerjisini, Allah'a olan imandan alıyor ise menfaatsiz, çıkarsız, sırf Allah rızası için yapılan dostluk olur. Ama insanlar arasındaki dostluk, temelde Allah rızasına dayanmıyor ise o zaman oraya dünyanın, şeytanın, menfaatlerin karışması kaçınılmaz olur. Çünkü hayat boşluk kabul etmez. Allah'la dost olan insan, bütün hatasına, kusuruna, ayıplarına rağmen; onları bağışlayabilen, hakiki sırdaşı, yoldaşı, hamiyi kazanmış olur ve bütün kusurlarına rağmen o kusursuz varlığın bütün gücünü kendi iç dünyasında hisseder. İnsanlarla dostluğunu Allah rızası temeline inşaa eden, dost olamadığı insanları da yaratandan dolayı hoş görebilen insan, dostluğun mahiyetini kavramış kişidir.

Hakiki dost, anne-babasının, evlatlarının, eşinin, kardeşinin kaçtığı o günde bizi yalnız bırakmayacak olan, din gününün maliki, bize şah damarımızdan daha yakın olan dosttur. Hakiki dostluğu anlamak ve gerçek dosta ulaşmak yegane gayemiz olmalıdır. Ne mutlu mutlak dostu bulanlara...