Kutlu müjdeye nail olan şehir

Esra Doğan

Memleketimin her yeri başkadır da, İstanbul daha bir başkadır. Nereye giderseniz gidin, ecdadın eserleri sizi karşılar. Her biri adeta insanüstü güçle yapılmıştır. Mesajlarla, teşviklerle, telkinlerle doludur her yanı.

Çengelköy’de sıcak çikolatası meşhur, denize sıfır mekanda oturursunuz; karşınızda dalga dalga umman, gerdanlık gibi duran boğaz köprüsü. Solunuzda iliklerinize işleyecek şekilde icra edilen ikindi ezanının yükseldiği bir cami, bu camiye cemaat olmak için çağrıya kulak verip içeri girme telaşında olan gençler…

İçinize bol bol çektiğiniz yosun-deniz kokusu, duyduğunuz anda Göksel Baktagir icrasına bir götürüp getiren martı sesi, her kıyıya vuruşta kendini pak eden, çıkardığı sesle insanı büyüleyen dalgalar, çaldığı zaman beni çocukluğumda anılarımın olduğu Gemlik kıyılarına götüren vapur kornası…

Ortaköy’de akşam bir mekana oturursunuz; denizde akşam, ıpıl ıpıl ve sakin. Hafif esen rüzgar yüzünüze dokunur. Sıcak bir şeyler yudumlarken günün beşinci çağrısı yükselir. Kulak verirsiniz Ortaköy Camii müezzinine. Ağaçta terası aydınlatma görevini üstlenmiş fenerler asılıdır. Gök açıktır, yakamoz vekaleten yerini almıştır. Hisara gidersiniz; mehter marşlarını duyarsınız, sur dibinde nöbet tutan askerler görürsünüz hayali. Dalgalanan bayrağa şükredersiniz, onun orada dalgalanmasında kimlerin katkısı olmuştur ve halen de olmaktadır, düşünürsünüz. Orayı fetheden askerin ne güzel asker, orayı fetheden kumandanın ne güzel kumandan olduğu buyruğunu hisseder, huzura bürünürsünüz.

Üsküdar sahilinde Kız Kulesi’ni seyre dalarsınız. Hikayesi gelir aklınıza. Başa gelecek musibetten kaçma yolunu arayan adamın çaresizliğini, aynı zamanda teslimiyetten uzaklaşmasının sonucunu, ne yaparsa yapsın kaderden ancak kadere kaçabileceği gerçeğinin bire bir örneğini görürüz. O hikayedeki kızın yerine kendimizi koyup empati kurma eğiliminde bulunuruz.

Galata’ya çıkarsınız; seyre dalarsınız doğal olan ne varsa. Yerle gök derya vasıtasıyla birleşmiş sanırsınız. Ucubelere ilişmezse gözünüz, bir başkadır işte İstanbul, hatta bambaşka.

Mavi ve yeşil en güzel bu şehirde vücut bulur. Şairler en çok bu şehre dair şiirler yazarlar, aşıklar en çok bu şehre benzetirler maşuklarını. Bu şehir birleştirme rolünü üstlenir; iki kıtayı olduğu gibi, sevdiği insanlarla bir kılar.

Adam aldırmada geç git; diyemez, aldırırız. Toprağının her karışı kıymetli olan yurdumuza layık insanlar olma derdine düşenlerden olma hayalindeyiz. Bu şehrin, kutlu müjdeye layık olanlar tarafından bize miras kaldığını idrak ederek “nasıl daha az tahrif ederek daha ileriye götürebiliriz”in derdinde olmalıyız.

Yahya Kemal Beyatlı yıllanmış sözler etmiş, üstüne söz söylenir mi?

“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul

Görmedim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer

Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.”