Konyaspor ligin 10. Haftasında Gençlerbirliği’ne konuk oldu. Maçın galibi 2-1 lik skorla Konyaspor, ancak pek tadı tuzu olmayan bir futbol oynadık yine. Limoni galibiyet dedim çünkü bu oyunla alacağımız bir beraberlikte veya mağlubiyette kimse neden böyle oldu demezdi. Özellikle art arda aldığımız Kocaelispor ve Beşiktaş mağlubiyetlerinden sonra bu maçta tüm gözler Recep Uçar’a ve çıkaracağı 11 e çevrilmişti. Özellikle haftalardır kalesinde hatalı goller gören Deniz’i bu maçta da sahaya sürseydi ben artık bu işte başka bir iş vardır diyecektim. Allah’tan sonunda eleştirileri dikkate almış ve kalede Bahadır’ı oynatıp Pedrinho’yu bu maçta sahaya sürmemiş.
Konyaspor bu maçta da ilk yarıda tutuk bir futbol oynadı. Daha doğrusu orta sahada top tutamayan, orta sahadan ileriye doğru bir oyun kuramayan ve ileri uçtaki oyuncularımızı hep kanattan kullanmaya çalışan bir Konyaspor izledik. Bunun nedeni hem Recep hocanın oyun tarzı, hem de Jevtovic gibi bir oyuncumuzun olmayışı. Çünkü merkezden gelemiyoruz, Melih zaten hayalet futbolcuya dönüştü. O bölgede ise Melih’in yanında İki maçtır sahada gördüğümüz Jin Ho Jo var. Biraz farklı tarzda bir futbolcu Jin Ho. Jevtovic gibi kesici bir özelliği yok ancak topla oynamayı seven, ayağına top yakışan, biraz daha ileri ucu düşünen ve yan pas geri pas yapmayı sevmeyen pırıl pırıl bir çocuk. Aslında her şeyde bir hayır vardır deyip bu çocuktan alacağımız en büyük verimi almalıyız ve onu parlatmalıyız. Özellikle oyun cesareti de onu ileride büyük bir topçu yapabilir. Oyun cesareti demişken maçın son anlarında kendisine göre daha fizikli ve kilolu olan tabiri caizse dev Franco Tongya’ya attığı omuz ve takımına kazandırdığı topta baya güldüm ve hoşuma gitti. Yani futbolda omuz omuza mücadelenin cesaretle ve oyun hırsıyla alakalı olduğunu kendisi orada gösterdi. Bakalım ilerleyen zaman onun için neler gösterecek?
Oyuncu bazında ilerlemişken unutmadan hemen bir parantez Oğulcan Ülgün’e açmak istiyorum. Kendisi aslen Konyalı olmadığı halde, Konyalı olup da küme düşme mücadelesi veren Konyaspor’a gol attıktan sonra hunharca sevinen ve ‘Konya takımı’ tabiri kullanan Abdülkerim Bardakcı’ya inat attığı golden sonra sevinmedi ve Konyaspor Taraftarı’na bakarak elini kalbine koydu. Çok güzel bir mesaj verdi. Futbol sadece bir oyun değildir; bir oyundan daha fazlasıdır. Bazı futbolcular taraftarların kalbinde bir ömür yaşarken, bazıları ise bir çırpıda silinip atılabilir. Oğulcan da kalbimizdeki yerini almış oldu. Helal olsun diyorum.
Tekrar oyuna dönüp, oyunumuz ile ilgili birkaç teknik analiz daha ekleyip köşe yazımı sonlandırmak istiyorum. Konyaspor kazandı belki ama doyurucu bir futbol oynamadı, oynamıyor. Özellikle ileri bölgede çabuk çoğalamıyor ve rakip ceza sahasındaki yayın çevresinde oyuncu olmuyor. Bu da Yhoan ve Guilherme gibi orta yapan oyuncularımızın yaptığı ortaların boşa gitmesini ve rakip defanstan dönen hiçbir topun bizde kalmamasına neden oluyor. Zaten verdiğim örneği bir kere sağlayabildik ve onda da ikinci golü bulduk. İlk golde ise Umut’un kafa golü gerçekten güzeldi. Zaten Umut’un yaptığı en iyi iş; ceza sahası içerisinde hava topuna hakimiyet sağlayıp iyi kafa vuruşu yapmak.. Ancak yeden pas ile hızlı oynanan oyunlarda Umut hiç yok. Yani geçen sezon Kramer hem hava toplarında etkiliydi hem de orta sahaya kadar gelip takıma duvar olup oralarda küçük üçgenler sağlar sonra tekrar ileri koşardı. Hem kafa golü atar, hem yerden her türlü golü atardı. Yani Umut, Kramer gibi çok fonksiyonlu bir forvet oyuncusu değil. Bu noktada da Recep Uçar’a büyük bir iş düşüyor ancak Recep Uçar üstüne düşeni maalesef yapmıyor.
Konyaspor, maçın 65-70. Dakikasından sonra kontra atak futboluna dönmek istiyor ancak hoca ısrarla Tunahan ve Melih Bostan gibi hızlı, fuleli, topla beraber içeri kat edebilecek ve kaleye uzaktan şut atabilecek oyuncularını sahaya sürmüyor. Neden bu kadar ısrarcı davranıyor anlamak güç ama bu inadı maalesef onu gözümüzde her zaman vizyoner ve büyük hoca statüsüne koymamamıza neden olacak. Yani özellikle Beşiktaş maçında 2-0 gerideyken 90 da yaptığı değişiklikler onun hala oyuncu değişiklikleri konusunda bir adım ileri gidemediğinin en büyük göstergesi. Maçlardan sonra bana güvenin mesajı veriyor, ancak biz güvenemiyoruz. Çünkü maçın gidişatına göre oyuncu değişikliklerinde geç kalmayı ve hamle yapmamayı maharet sayıyor. Kuru inadını, takıntılarını, oyuncu tercihlerini biraz daha gözden geçirse belki çok iyi bir hoca olacak ama zor. İnşallah ben yanılırım ya da hoca bir şeyleri değiştirir. Yoksa ilerleyen günlerde stadyumda yine ‘Recep İstifa’ seslerini duyarız. Ki Gençlerbirliği maçında rakip takım biraz daha son vuruşlarda dikkatli olsa ve duran topları iyi kullansa biz bu maçtan mağlup bile ayrılabilirdik, çünkü o pozisyonları defalarca yakaladılar. Dip not; Büyük Konyaspor Taraftarı’nın bu maçta verdiği destek de çok önemli ve alınan galibiyetde büyük pay sahibiydi.
Sözün özü; Konyaspor takım olarak derin bir nefes aldı ancak daha önce dediğim gibi Kocaeli ve Beşiktaş maçlarında da bir 4 puan alsaydı şu an 4. Sırada ve Avrupa kovalıyordu. Yani küçük nüanslar bir takımın kaderini belirleyebiliyor ancak Recep hocanın bu küçük nüanslara göz yumduğunu da unutmamak lazım. Samsun maçından alınacak bir galibiyet bu galibiyeti daha anlamlı kılar ve belki yukarıya tekrar tutunmamızı sağlar. Bakalım bu LİMONİ GALİBİYET bir sonraki maç ile birlikte TATLI BİR GALİBİYET olacak mı ?